32.Bölüm

680 45 2
                                    

Bölüme başlamadan önce bir şeyler söylemek istiyoruz, biraz geç olsa da. Şehitlerimiz için yastayız. Bütün şehitlerimiz için Allah'tan rahmet, ailelerine zor da olsa sabır diliyoruz. Sizden sadece istediğimiz onlar için Fatiha okumanız. Onların bu vatan uğruna şehit olduğunu unutmamalıyız. Fatiha okuyanlara çok teşekkür ederiz.
#şehitlerölmezvatanbölünmez.

İyi Okumalar...

Ecem'den...
Bir ormanda boş boş yürüyordum. Hiç kimse yoktu. "Kimse yok mu?" diye bağırdım. İleride bir gölge belirdi. "Dur!" diye bağırıp koşmaya başladım. Hala koşuyordum. Ama yetişemiyordum, nihayet ona yaklaştığımda Savaş olduğunu anladım. "Savaş." dedim. "Özür dilerim." dedi gözlerimin içine bakarak. Allah Allah neden özür diledi ki? Niye dileyecek? Yine bir öküzlük yapmıştır. Ben bunları düşünürken Savaş ortadan kayboldu. Etrafıma bakındım ama yoktu. Bir adım atacaktım ki hemen durdum. Çünkü; uçurumun kenarındaydım. Arkama dönüp uzaklaşmak, Savaş'a sımsıkı sarılmak istedim ama ayağım taşa takıldı dengemi kaybedip uçuruma düştüm.
Gözlerimi yavaşça açtığımda bembeyaz bir odada olduğumu gördüm. Rüyaymış diye geçirdim içimden. Neredeydim ki ben? Üstüme baktığımda hastane kıyafetlerinden hastanede olduğumu anladım. En son ne olmuştu diye düşünürken içeriye birisi girdi. Bu Savaş öküzüydü. Hemen gözlerimi kapattım. Yanıma gelmişti. Gözlerim kapalı, görmüyorum ama hissettim kokusunu. Ne kokusu ya şey işte benim bu hislerim falan kuvvetlidir o yüzden yani. "Ecem seni bu halde hastanede görmek o kadar kötü ki. Keşke senin yerine ben kaza yapsaydım. Hatta ölseydim. Ama sen ölme." dedi. 'Ha?' diyen iç sesime önce nasıl göründüğüme bakmam gerektiğini hatırlatıp yüzümü kapatıp "where is the mirror" diye bağırmak üzereyken Savaş; "Benim yüzümden buradasın. Hepsi benim suçum. Şimdi seninle böyle konuşmak o kadar zor ki. Keşke uyanmış olsan. Yaralarının hepsi geçse. Beni öldürmeye çalışırdın, seninle o zaman hiç konuşamazdım ama en azından bir tepki verirdin. Bana öküz demeni bile özledim, her ne kadar sevmesemde." dedi. 'Evet canım çok haklısın, ama öküzsün oğlum sen, çıkışa gel lan! Hastanenin çıkışında bekliyorum, yiyorsa tek gel.' diyen iç sesime hayretle bakmak isterdim ama iç sesime nasıl bakabilirim? "Burcu öldüğünde Arda'yı öldürmek istedim sonra o aptal iç sesim ona acı çektirmeden öldürmememi söyledi. Şimdi uyanmış olsaydın 'iyi halt etmiş' derdin. Sonra o aptal iç sese uyup intikam almak istedim, seni kullanarak. Off çok salağım." 'Lan ben bu çocuğu öldürürüm.' diyen iç sesimle ittifak kurmak üzereydim. "Ama sonra günler geçtikçe sana olan hislerim başka bambaşka bir şeye dönüştü." diye devam etti, Savaş. 'Lan neye dönüştü tövbe tövbe?' diyen iç sesime susması hakkında uzun baya uzun bir nutuk çektim. "Yani sana aşık oldum." dediği an kalbim yerinden çıkıp hastanenin penceresinden uçacak diye ödüm koptu. 'Ben iptal. Ben şok.' dedi iç ses. Ama umurumda değil. Savaş resmen bana aşık olduğunu söylemişti. Yalan değildi galiba. Çünkü; benim uyuduğumu zannediyordu. "Sonra vazgeçtim zaten intikamdan. Ecem lütfen uyan, sen ölürsen ben de yaşayamam. Burcu'dan sonra seni de kaybedemem. Söz daha az öküzlük yapacağım. Ama hiç öküzlük yapmayacağım demiyorum biliyorsun beni öküzlük hayat felsefem gibi bir şey oldu." dedi. Ay kıyamam ya. İlk defa kendini övmeden konuşuyor. 'Aman ne büyük başarı.' diyen iç sesimi takmamaya çalıştım. Hem iç sesim toka değil ki takayım. Tamam vurmayın. Kötü espriydi kabul. Ben içimden kendi çapımda espri yaparken Savaş elimi öptü. Hazır hastanedeyken bir dakika kalp krizi geçireceğim. 'El öpenlerin çok olsun.' dedi iç ses. Ben iç sesimle boğuşurken Savaş odadan çıktı. Kapının kapanma sesini duyduğum an gözlerimi açtım. İçeriye bir doktor girdi. "Ecem Hanım ne zaman uyandınız?" dedi ve 'Doktorlar' dizisinde izlediğim fakat ismini bilmediğim şeyleri yaptı. Saçmasapan şeyler işte. "Şimdi uyandım." dedim. Tabii ki de Savaş'ı dinlediğimi söylemedim. Hem niye söyleyeyim demi ama? Ona ne ayrıca? "Ecem Hanım durumunuz gayet iyi. Aileniz, arkadaşlarınız özellikle Savaş Bey geldiğinizden beri sizin uyanmanızı bekliyorlar. İsterseniz çağırayım onları sonra da normal odaya alırız sizi." dedi, doktor. "Hayır uyandığımı şimdi söylemeyin." dedim. "Neden?" dedi. "Abdurrahman Deden." dememek için kendimi tuttum. "Yarın söylersiniz. Şimdi yorgunum." dedim. "Peki, Ecem Hanım." dedi ve çıktı doktor. Gerçekten çok yorgundum şimdi Zeynep'i, annemi, babamı ve Savaş'ı hiç çekemeyeceğim. Sanki önce sırtımda Nazlı'yı taşımış, 999 kere mekik çekip, 32 tonluk halter kaldırmış gibi yorgunum. Gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım.
1 saat sonra...
Uyandıktan sonra hemen saat aramaya başladım. Duvarda asılı hastane odasındaki tek siyah olan şey saati gördüm. Saat 16.00 dı. Odaya yine doktor girdi. "Ecem Hanım kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" dedi. "İdare eder." deyip geçiştirdim. "Peki o zaman siz dinlenin, bir şey olursa yanınızdaki düğmeye basmanız yeterli." dedi. "Peki, tamam teşekkür ederim." dedim. Her yerim ağrıyordu, çok sıkılmıştım. Birisi kapıyı tıklattı. Off bu doktor yine ne demeye geldi. Gerçi doktor olsa kapıyı tıklatmaz ki, hayvan gibi dalıyor doktorlar. Acaba kim diye düşünürken karşımda ki kişinin bana bakmasıyla nefesim kesilmişti.

Arkadaşlar yorum ve voteyi unutmayın please.
Diğer bölümde görüşmek üzere.

Her Şey SenleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin