29.Bölüm

666 47 5
                                    

Bu bölümü Pelin Su Demirci'ye ithaf ediyoruz.
Multimedia da gıcık, sarı çiyan, meymenetsiz, yapışık ve yapmacık MarstaKaktüs yani; Aydagül var. İyi Okumalar...

Ecem'den...
Savaş'a inanamıyordum. Tamam ben onun sadece arkadaşıyım ama ona onu sevdiğimi söyleyecektim. Ne kadar salağım? Öküz, sığır, kalas, odun, kütük, hödük, kafası kırılası odun herif, şerefsiz, namuszuz, hıyar, uyuz...
"Aa şey ben sizi rahatsız etmeyeyim. Ben gideyim siz de... Neyse ya özür dilerim böldüm." dedim. Savaş hödüğü; "Ecem yanlış anladın." dedi. "Ben mi yanlış anladım. Yoo bence gayet doğru anladım. Hem sonuçta arkadaşınım demi sadece senin. O yüzden beni ilgilendirmez. Şu an o dizilerde olan o klişe sahneleri yaşamak yerine evime gitmeyi tercih ederim. Ama senin "Savaş duşta" falan demen gerekiyordu. Çok dizi izliyorum galiba. Tabii Savaş Bey'in ki gibi renkli bir hayatım yok." dedim. Sarı çiyanın sırıtmasını görünce birden sinirlenip Savaş'a tokat atıp çıktım. Savaş arkamdan gelip; "Sen bana tokat mı attın demin?" dedi. "Sinirlerimi bozdu o kız sinirimi senden çıkartayım dedim. Ama senin gibi şerefsiz bir odun için az bile. Öküz." dedim bağırarak. Şimdi de bu kalasın alası sırıtmaya başladı. Hayvan ya... Arkama bakmadan koşmaya başladım. Savaş öküzünün adımı resmen böğürmesine aldırmadan koşmaya devam ettim. Nereye gittiğimi bile bilmiyorum. Akşam olmuştu. Issız bir sokağa gelmiştim. Tırsmaya başladım. Aman ne tırsıcağım be. Başımda bir öküz varken ondan korkmuyorum, karanlıktan mı korkacağım. Hayvanat bahçesinden kaçmış ayı (tabii ki de Savaş'tan bahsediyorum.) Yürümeye devam ettim. Bir kaç adam vardı. Allah beni kahretsin ya nereye geldim? Hepsi o odun herifin yüzünden. Bir adam bana doğru gelip; "Güzelim nereye böyle?" dedi. Cehennemin dibine. Tam yürüyüp gidecektim -yok uçupta gidecektim- adam önümü kesti. "Geçebilir miyim?" dedim titreyerek. "Geçemezsin. Korkma ama, alt üstü eğleneceğiz. Ben çok sıkıldım." dedi adam gülerek. İğrenç... Midem bulandı resmen. Savaş'ın gülümsemesi aklıma geldi. Acaba eve dönmüşmüdür? O kızın mı yanındadır acaba? Off şu an bunu düşünüyor olamam. Adam biraz geri çekilince koşmaya başladım. Ama adamın arkadaşları önümü kesip kolumu tutunca kaçamadım. "Bırakın! İmdat!" diye bağırdım. Adam; "Burada seni kimse duyamaz küçük hanım. Bence bağırmana gerek yok." dedi. Ah sağol ya, bağırıp sesimin kısılmasını istemiyor, kibar çocuk (!) "Bırakın beni." dedim. "Aa bozuk plak gibi aynı şeyleri söyleyip durma, güzelim bırakacağız ama şimdi değil." deyip öpmeye başladı. Ağlamaktan başka hiç bir halt yapamıyordum. Çok güçsüzüm. Başka biri olsa iter ama gücüm kalmadı artık. Ne itebiliyorum adamı ne de bağırabiliyorum. Savaş keşke burada olsa. Onun yanında en azından güçlü hissediyorum kendimi. Ama Savaş Bey meşgul. Doğru unutmuşum. Tek başımayım. Bana yardım edecek kimse yok. Keşke biraz daha güçlü olabilseydim. Her şeyde ağlayıp zırlamak yerine tırnaklarımı çıkarıp kimseyi umursamadan bana zarar verenleri yok edebilseydim. Adam tişörtümü çıkartıyordu. Hiç bir tepki veremiyordum. Sadece titreyip ağlıyordum. Kolumu daha da sıkınca çığlık atmaya başladım. Boş sokakta çığlıklarım yankılanıyordu ama kimse yoktu bana yardım edecek. Kendi başımın çaresine bakmam lazım. Ama ben ağlamaktan başka ne yapabiliyorum ki. Kalan son gücümle çırpınmaya başladım. Diğer adam çığlık atmamam için ağzımı o pis elleriyle sımsıkı kapattı. Ellerimle elini çekmeye çalışınca bu sefer ellerimi tuttular. Nefes alamıyordum. Tam umudumu yitirmişken ne olacaksa olsun demişken bir ses geldi. "Bırakın kızı!" diye. Bu Savaş'ın sesi. Geldi. Adamlar Savaş'tan korktukları için kaçtılar. Savaş hemen yanıma gelip beni kucağına aldı. Tişörtümü de almıştı. Daha fazla dayanamayacaktım. Gözlerimi kapattım.

Her Şey SenleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin