Keyifli okumalar :)
Derin bir nefes alıp gözlerimi araladığımda hiçbir şey olmadığı için içimden şükretmeye başladım. Bu kadar hızlı giderken durabileceğimizi düşünmüyordum.
"Ölmedik," dedi kısık sesle. "Sakin ol artık. Nefes alış verişini buradan duyuyorum."
Konuşmasıyla arabanın içindeki varlığını hatırladığımda kaşlarımı çattım. Kalbim hala göğüs kafesimi parçalamak istiyormuş gibi delice atıyordu. İki elimle birden kemere ne ara sıkıca tutunduğumu bile bilmiyordum.
"Ama ölebilirdik!" diye bağırdım sinirle. "Senin derdin ne Allah aşkına? Ben tehlikeli bir adamım, uzak dur demeye mi çalışıyorsun?"
"Bunu zaten defalarca söyledim sana!" diye konuştu sinirle. İki eliyle birden direksiyona vurduğunda irkildim. "Ama ne zaman dinledin ki beni? Bak! Yine benim yanımda, benim arabamdasın."
"Benden bu kadar nefret ediyor olman kalbimi kırıyor bazen," dedim başımı öne doğru eğerek. "Sonuçta ben sana hiçbir şey yapmadım ki. Sonra aklıma, aslında ne kadar eğlenceli ve düşünceli bir adam olduğun geliyor ve hemen geçiyor kırgınlığım."
"Bu senin uydurman," dediğinde omuzlarımı silktim. Normal bir zamanda, az önce son sürat ilerleyen bu arabanın içinde otururken ağlıyor olmam gerekiyordu ve hemen yanımda olan herhangi birinin de beni sakinleştirmeye çalışması... Ama tabii ki Evran bunu yapacak son insan bile olmazdı. Her zaman söylediği o cümleyi söyler ve arabadan inerdi en fazla.
"Hız tutkunu bir adamın yanında kalmak istiyorsan hızdan korktuğun için ağlayamazsın." Bir bakıma haklıydı. Bu yüzden kendimi kontrol etmeyi bir şekilde öğrenmiştim zaten. Nasıldı? Bunu gerçekten bilmiyordum. Sadece, yeşil gözlerini bir kez daha görmek için içime akıtıyordum korku gözyaşlarımı.
Alakasız bir şekilde, "Saat geç oldu," diye mırıldandım onunla daha fazla tartışıp kırılmamak için. "Beni merak ederler."
"Asel..." diye fısıldadığında gözlerimi kapattım. Birazdan gelecek ikinci klasik cümleyi de biliyordum. Ondan önce hep adımı fısıldardı yalvarır gibi. Başımı ona doğru çevirdiğimde, "Ben sana uygun değilim," dedi gözlerimin içine bakarak. "Ne kadar kırılgan görünüyorsun. Bir de bana bak Asel! Ne gördüğünü söyle."
Kendime engel olamadan, "Yeşil gözler," diye mırıldandım.
"Eğer elimde olsaydı yeşil gözlerimi çıkarıp sana verirdim ve bur durumdan kurtulmuş olurdum."
"Gözlerini senden nasıl ayırırım ki? Senin oldukları için bu kadar güzeller."
"Sen ne kadar tuhaf bir kızsın." dediğinde, "Nedenmiş?" dedim hemen.
"Senin yaşındaki, konumundaki kızlar böyle davranmazlar. Teklifleri, itirafları duymak isterler ama senin gibi davranıp en büyük korkusuna tutkun bir adamın arabasına binmezler. Üstelik..."
"Seni seviyormuşum gibi davranmasana!" diye neredeyse cırlayarak sözünü kestim hemen. "Gözlerin güzel dedik diye aşıksın demediğin kaldı."
"Şüphelenmiyor değilim."
"Hah!" dedim alayla. "Sen hiç aynaya bakmıyor musun? Senin gibi sinir bozucu bir adamı kim sevebilir ki?"
"Aynaya bakıyorum," dedi kemerini çıkarıp bana biraz yaklaşırken. Tıraş losyonunun kokusu tüm hücrelerimi esir almıştı bile. "Ve yeşil gözlerimi görüyorum."
"Onlar ayrı," diye fısıldadım yutkunarak. "Onları karıştırma."
Asel'in yanında Gece'nin de hikayesi Son Sürat. Zaman zaman onun ağzından da bölümler okuyacaksınız. Baran'ın oğlu ve Yağız'ın kızı... Güven Bana'yı bilen okurlarım bu iki adamın ne anlam ifade ettiğini bilirler ^-^ Okumayanlar içinse bir sorun olmayacak, merak etmesinler. Okumak isterlerse de Güven Bana tüm bölümleriyle profilimde :)
Kitap olan diğer hikayem Kayıp Güneş de tüm bölümleriyle profilimde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Sürat
General FictionBenliğini acılara köle yapmış genç bir adam ve hayatı boyunca mutluluğu tatmış genç bir kız... En büyük korkuları hız iken tutkuları olabilecek mi? Üç genç... Üç taze hayat... İki farklı aile... En büyük korkuları, en derin tutkularıydı hız." *Güven...