26. Bölüm/1

3.3K 234 28
                                    

Multi: Hayalimdeki Özgür gibi diyebiliriz^^

Keyifli okumalar dilerim :) 

Gözlerim elimdeki romanın sayfalarında dolaşsa da zihnim bambaşka bir alemdeydi sanki. Kalbime kuşların kanat çırpışı gibi bir kıpırtı hakim olsa da zaman zaman içimin sıkılmasına da engel olamıyordum. Çok değil Evran ile karşılıklı oturalı ya da içimden geldiği gibi konuşalı dört ya da beş saat olmuştu. Ne kadar güzel gözlerinin olduğunu söyleyişim tam bir faciaydı. Aklıma geldiğinde tekrar kıkırdamadan ve hatta kendi kendime kahkaha atmadan edemedim. Yüz ifadesini ömrüm boyunca unutmayacaktım. Önce şaşkınlıkla bana bakmış ve sonra da gözlerini kaçırarak, "Eee..." diye mırıldanmıştı. Bir cevap vermesi gerekiyormuş gibi hissettiğine emindim. Oysa ben karşılığında ne bir karşı iltifat beklemiştim ne de bir teşekkür. Onun hayatımda alacağım kararları ya da isteklerimin peşinden gitmemi öğütleyen, "Ölüm var," sözlerinin doğru olduğunu kabullenmiş ve bunun bilinciyle yaşamıştım o anı. Hayat, bir şeyler saklamak ya da duyguları gizlemek için kısaydı. Ben hiç tanımasam bile bizim ailemizde de bir kayıp vardı ve ailem beni bunun bilinciyle büyütmüştü. Küçük bir çocukken tam anlamıyla anlamamıştım belki ve dayımın uzak bir yerlerde olduğunu ve bir gün geleceğini düşünmüştüm. Büyüdüğümde ise annemin onunla yaşayamadığı yıllara özlem duyduğunu kavrayabilmiştim. Elimde fırsat varken bunu yaşamak ya da yıllar sonra ardıma baktığımda pişman olmak istemiyordum.

Böyle bir dürüstlüğü ben de kendim beklemiyor olsam da pişman da olmamıştım ancak Evran, benden böyle bir açıklık beklemiyor olacak ki şaşkınlığını üzerinden atar atmaz konuyu değiştirmişti. Yemeklerimiz bittikten ve biraz havadan sudan sohbet ettikten sonra beni eve bırakmıştı. 

Damla sayesinde hafızamda yer edecek ve son olmaması için dua ettiğim mükemmel bir anıydı.

***

Zorlukla da olsa uyanıp sabah erken olan dersim için hazırlandıktan sonra Gece'yi beklemeye başladım. Bugün ki derslerine girmeyeceğini söylese de beni okula bırakacak ve babamların yanına geçecekti. Geldiğini haber vermek için mesaj attığında bende üzerimi giyinip dışarı çıktım. Hava artık fazlasıyla soğumaya başlamıştı ve bu benim gibi yürümeyi seven biri için hiç iyi değildi.

"Kara şövalyem!" diye bağırarak arabaya bindiğinde gözlerini devirse de gülümsedi. "Özledim seni ya! Görünmüyorsun hiç ortalıklarda?"

"Sanki annemle babam rahat bırakıyor da," diye söylenmeye başladı hemen. Kemerimi takıp ona doğru döndüm. "Annem, her dışarı çıkışımda sanki yarışa gidiyormuşum gibi davranmaya başladı. Bu İstanbul trafiğinde yapabilirmişim gibi sanki! Babamsa sürekli iş veriyor. Meşgul olursam boş işlerle uğraşmazmışım."

Kahkahamı engelleyemediğimde bana ters ters baksa da önemsemedim. Teyzemin ve amcamın o hallerini tahmin edebiliyordum.

"Ne yapsınlar Gece? Senin için uğraşıyor ikisi de. Korkuyorlar."

"Hayır, yarış için çıkıyor olsam gündüz çıkarım sanki. Haberleri bile olmaz. Abartıyorlar," dediğinde kaşlarım çatıldı. Onun için tek endişelenin anne ve babası olmadığı aklına gelince, "Neyse," diyerek başını salladı. "Damla'n gelmiş, kavuşmuşsunuz."

"Geldi," dedim omuz silkerek.

"Peki şu çocukla derslere devam ediyor musun? Ne zaman bitecek?" Sorusuyla birlikte tedirgin olsam da belli etmemeye çalıştım.

"Şu çocuk ne Gece ya?" dedim huysuzca. "Sanki sen de tanımıyorsun Evran'ı."

"Sorun da bu ya zaten," dedi sinir bozucu bir şekilde yalandan sırıtarak. "Ben tanıyorum. Senin tanımana gerek yoktu."

Son SüratHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin