28. Bölüm/2

2.6K 186 22
                                    

Multimedia: Temsili bir Evran olsun ^-^

Keyifli okumalar :)

Yaşadığım şaşkınlık ve heyecanla derin bir nefes alıp yavaş adımlarla dışarı çıktım. Birazdan gerçekleşebilecek olası tartışma sahneleri gözümün önüne gelse de aldığım garip tepki hepsine değerdi. Evran'ın peşimden gelmesi hayallerim için bile fazlayken beklemediğim bir anda gerçek oluvermişti.

"Sıkılırsın diye yanına geleyim dedim." Tarık'ın sesini duymamla arkamı dönüp gülümsedim. "Beklerken bir şeyler içmek ister misin?"

Benden küçük olduğu her halinden belli olan Tarık'ı kırmamak adına yüzümdeki tebessümü büyüterek, "Teşekkür ederim, almayayım. Evran birazdan gelir zaten," dedim. Geri çevirmem yüzünden keyfinin kaçtığı belli olsa da hemen kendini toparladı.

"Sen de okuyor musun Asel'ciğim? Sana Asel'ciğim diyorum ama bir sakıncası yok değil mi?" diye sorduğunda aniden samimi boyuta geçen iletişimimiz karşısında ne tepki vereceğimi bilemedim. Gayet rahat tavırlar içerisinde karşımda dikilmiş cevabımı bekliyordu.

Ne söylemem gerektiğini bile bilemezken dudaklarım aralandığında, "Tarık'cığım!" diye seslenen alaycı ama bir o kadar da uyarı dolu sesi duyduğumda sustum. "Tarık'cığım demem de bir sakınca yoktur inşallah!"

Tarık ağzının içinde, "Yok Evran ağabey," diye mırıldandığında gülmemek için kendimi tuttum. Oldukça tatlı ve cana yakın biriydi ancak sırf bu yüzden bile Evran ile geçinemediklerine emindim. Biri insanlara kollarını açarken öbürü sırtını dönüyordu.

"Niye boş boş dolanıyorsun burada? İşin yoksa git ders çalış!"

"Şurada iki muhabbet edelim dedik ağabey ya!" diye söylense de üzerine doğru gelen Evran'ı görünce, "Seninle tanışmak çok güzeldi Asel, tekrar gel!" diyerek içeriye koştu.

"Lan! Bak ne diyor hala?" Evran peşinden gidecekken gülerek kolunu tutup durdurdum.

"Uğraşma çocukla." Kısık yeşil gözleri bana döndüğünde bir an Tarık gibi kaçma isteğiyle doldum ancak ne böyle bir imkanım vardı ne de gerçekten bunu istiyordum. Ben, Evran'ın sinirle kısılmış gözleri ve sertleşmiş çehresi karşısında bile dimdik durabilecek ve inadına peşinden koşabilecek güce sahiptim.

"Sen hiç konuşma! Daha hesaplaşmadık seninle," dediğinde gözlerimi devirdim. "Bekle, arabayı alıp geliyorum."

Aynı yerde dikildiğim birkaç dakikanın ardından Evran'ın arabası önümde durduğunda derin bir nefes alıp bindim. Arabaya da Evran ile uğraşmaya da hazırdım. Vakit kaybetmeden kemerimi taktığımda Evran'ı takip eden gözlerim korkuyla açıldı. Araba kullanmaya devam ediyordu ama kemeri takılı değildi. Henüz ara sokakta olmamıza rağmen dikkatini dağıtmak istemeyerek Evran'ın şaşkın bakışları altında kemerim el verdiğince eğilip uzanmaya çalıştım ancak başaramayacağımı anladığımda gürültülü bir nefes verip kemerimi çözdüm.

"Kıymetini bil," diye mırıldandım. "Herkes için çözmem kemerimi."

"Hah, ne büyük lütuf!" Kaşlarımı çatarak kemerimi takıp kollarımı birbirine bağladım. Beni anlamasını beklemiyordum elbette. Yaptığım şeyler yalnızca bana mantıklı geliyordu ve tabii bir de en yakınlarım alışmıştı ancak o da biraz olsun kibar olabilirdi. Ondan izinsiz iş yerine gitmiş olsam da bu kadarını hak ettiğime emindim.

Caddeye çıktığımızda arabanın biraz daha hızlandığını hissettim ve gözlerim direkt olarak hız göstergesini buldu.

Panikle, "Hızlanma lütfen," dediğimde beni ciddiye almadığını belli eder şekilde güldü. "Evran!"

Son SüratHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin