3. Bölüm

7.6K 426 46
                                    

Multi: Aşağı yukarı gözümde canlanan Gece Yalçın olur kendileri :) Az daha genci tabii :) 

Keyifli okumalar diliyorum^^

Duyduğum tıkırtı sesleriyle gözlerimi araladığımda Damla'yı aynanın karşısında gördüm. Giyinmiş, makyajını yapıyordu.

"Saat kaç?" diye sordum gözlerimin kapanmasıyla savaşırken. "Beni neden uyandırmadın?"

"Daha erken çünkü. Bir saat kadar daha uyumak için vaktin var ama benim eve gitmem gerekiyor. Annem aradı," dedikten sonra bana doğru dönüp öpücük attı. "Okulda buluşuruz olur mu?"

"Olur tabii ama Sevim teyze ne istiyor?"

"Ah!" dedi gözlerini devirerek. "Ne isteyebilir ki? Klasik şeyler... Büyük ihtimalle şehir dışında bir toplantısı vardır ve o bunu daha yeni hatırlamıştır. Anlayacağın gidip ona yardım etmem gerek."

Gülerek Damla'ya el salladığımda odadan çıktı ve ben de gözlerimi kapattım. Oysa biliyordum ki şimdi uyursam uyanmam gereken zaman da asla uyanamazdım. Oflayarak üzerimdeki pikeyi atıp ayağa kalktım. Banyoya gitmek için odadan çıktığımda aklıma hemen Gece geldi. Daha onun da uyanmadığına emindim. Daha doğrusu, birinin onu uyandırmadığı sürece uyanmayacağına emindim.

Hızlı adımlarla banyoya geçip yüzümü yıkadıktan sonra mutfağa geçtim ve sürahiyi alıp tekrar yukarı çıktım. Gece'nin kaldığı odaya vardığımda kapıyı sessizce aralayarak içeri girdim. Yüzüstü yatıyordu ve elinin biri yastığının altında, diğeri de yere doğru sallanır pozisyondaydı. Uyurken serseri görüntüsü dışında oldukça masum ve tatlı da görünüyordu. Bunu ona defalarca kez söylememe rağmen her seferinde itiraz edip reddetmişti. Ona göre kendisi fazlasıyla karizmatikti. Uyurken bile!

Başucuna gidip suyu yavaşça tepesinden aşağı dökmeye başladığımda küfrederek aniden yerinden doğruldu. Tam beni kolumdan tutup yakalayacakken sürahiyi ona doğru fırlatıp odadan kaçtım.

"Asel!" diye bağırışını duyduğumda daha çok kahkaha atarak koşar adımlarla merdivenleri inmeye başladım. Onunla uğraşmayı, onu sinirlendirmeyi seviyordum.

Tam merdivenleri inmiştim ki kapının açıldığını ve içeriye babamla amcamın girdiğini gördüm. Çığlık atarak onlara doğru koşarken Gece'nin peşimden geldiğini duyabiliyordum.

"Koruyun beni! Geliyor," diye bağırdım nefes nefese. "Bu sefer beni öldürecek."

Babam ve amcam şaşkınlıkla bana bakarken Gece'nin karşımıza dikilmesiyle gülmeye başladılar. Tepeden tırnağa ıslanmıştı ve koyu kahve saçları alnına yapışmıştı.

"Buraya gel Asel," diye tısladı dişlerinin arasından. Ben babamın arkasına daha çok saklandığımda amcam da gülerek Gece'nin yanına gitti.

"Gece, hadi oğlum bırakın oyunu da şirkete gel sen de," dedi Gece'nin omzuna vurarak. Elinin ıslanmasıyla tekrar gülmeye başladı. "Kazık kadar oldunuz ama hala oyun, eğlence derdindesiniz."

"Hah! Diyene bak," dedi babam beni kolunun altına çekerek. Bense rahatlamıştım. Bir nevi dokunulmaz bölgeydi. Gece Yalçın, ne yaparsa yapsın beni buradan alamazdı. "Sen kaç yaşına geldin ama geçen gün benimle iddiaya girmeye çalışan kimdi?"

"Konuş be amca!" diye bağırdıktan sonra gözlerini tekrar bana dikti Gece. "Üstelik benim bir suçum bile yok. Her şeyi bu kızın başlattı."

"Bu deme bana!" diye cırladığım da amcam yüzünü buruşturdu. Annemden daha çok İpek teyzeme benzediğimi düşünüyordu. Ona göre kesinlikle İpek teyzem ile bir kan bağımız vardı. Belki de nesiller öncesinde bir karışıklık olmuştu ve teyzem Sonerlerden ayrılmak zorunda kalmıştı. Yoksa annem gibi soğuk ve ağır, ki bana göre değildi, bir kadının kızı olmam imkansızdı.

"Bebeğim cırlama lütfen," dedi babam amcama fırsat tanımadan. "Hadi sen de giyin, bizimle şirkete gel."

"Olmaz," dedim dudaklarımı büzerek. "Bugün okulun ilk günü. Damla ile bir sürü planımız var."

"Ben biliyorum o planları," diye sinirle konuşan Gece'yi duyduğumda gözlerimi devirdim.

"Ve elbette Gece'nin olmadığı bir okul gününü değerlendirmeliyim," diyerek babamın yanağına bir öpücük bıraktım ve Gece'nin yanındaki amcama da uzaktan bir öpücük yollayarak hızlı adımlarla merdivenleri çıkmaya başladım. Babamın homurtusunu buradan bile duyabiliyordum. Dış görünüşümün yanı sıra fırsatını bulduğum her an işlerden kaçıyor olmamı da anneme benzetiyorlardı. Annem de babama yardımcı olabilmek için işletme okumuş ancak genellikle evde kalmayı tercih ediyordu. Benim aksime o bölüme istediği için gitmediğini biliyordum. Eğer annemi birazcık tanıdıysam, babama daha fazla dert olmamak için böyle bir şeye kalkıştığına emindim. Belki her noktasını değil ama hayatlarının nasıl geçtiğini çoğunlukla biliyordum. Aşklarını, başlarından geçenleri ve zorluklarla nasıl mücadele ettiklerini...  Geçmişte nasıl olduklarını, ikisinin yaşadıklarını da ayrı ayrı merak etsem de kendime büyük bir itirafım da vardı. Babama borçluyuz gibi hissediyordum. Bu ev, ailemiz, mutluluğumuz... Her şeyi babam kurmuş sayılırdı. Ona bunu ilk söylediğimde gri, yeşil karışımı gözlerini kısmış ve birkaç dakika şaşkınlıkla yüzüme bakmıştı. Hemen arından da itiraz dolu cümlelerini sıralamıştı.

"Annen de çok şey yaptı Asel. Çok fedakârlıklar da bulundu. Acı çekti. Sakın onun yanında da böyle söyleme, çok üzülür."

Dün gibi aklımdaydı her sözü, oysa üzerinden iki yıl kadar zaman geçmişti. Yine de kulaklarımda çınlıyordu hala sesi. Anneme olan aşkına bir kez daha tanık olmuştum ve olmaya da devam ediyordum hayatımızdan eksilen her yeni günde. Annemden habersizce, yıllar boyu onu sevip uzun süre de kendisini sevmesini sabırla beklediğini biliyordum. Şimdi bile annemin gözlerinin içine baktığında gülümsüyordu. Buna imreniyordum. Günün birinde belki buna benzer bir aşk ben de yaşardım. Gerçekten çok isterdim annemin babamı, babamın da annemi anlattığı gibi birini anlatabilmek.

***

Ben hazırlanana kadar babamlar çoktan evden çıkmışlardı bile. Annemin de öğleden önce İpek teyzemden dönmeyeceğini bildiğim için mutfağa geçip kendime sandviç hazırlamaya başladım. Dersime oldukça zaman vardı ancak hava oldukça güzeldi ve ben yolun büyük bir çoğunluğunu yürüyerek geçirecektim. Aksi bir durumda babamdan ya da Gece'den beni okula bırakmalarını isterdim zaten. Her ne kadar Gece ile birlikte büyüsek ve o hız tutkunu bir deli olsa da ben onun tam tersiydim. On üç yaşındayken az daha son sürat gelen bir arabanın altında kalma riskini yaşadıktan sonra mümkün olduğunca uzak durmuştum arabalardan. Üzerinden yıllar geçmişti belki ama ben hala o günü net bir şekilde hatırlıyordum. Üzerime doğru gelen arabayı gördüğümde kaçmak yerine donup kalmıştım. Eğer babam fark edip bir saniye bile düşünmeden beni yoldan çekmeseydi şu an toprağın altında olacaktım. O günden sonra arabalardan her kaçışımda psikolojik destek almam konusunda ısrarcı olsalar da ikna edememişlerdi. Bana göre, tıpkı silahlar gibi arabalar da birer ölüm makinesiydi ve işinin ehli insanların beni o ölüm saçan robotlara alıştırmalarını istemiyordum. 

Büyük şehirde yaşıyor olmam arabaları mecbur kılsa da babamın, amcamın ve Gece'nin kullandığı arabalarda yaşadığım stresi kontrol altına alabiliyordum en azından. Onlara güveniyordum, beni korkutacak şeyler yapmazlardı. Küçük bir çocukken bile arabalara meraklı olan Gece bile eğer kullandığı arabanın içinde ben varsam dünyanın en dikkatli şoförü haline geliyordu. Sırf bu yüzden bile ben de dünyanın en mutlu insanı oluveriyordum. Ailem yanımda olduğu sürece de bu değişmeyecekti.

Düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın lütfen :) 

Son SüratHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin