24. Bölüm

3.6K 260 31
                                    

Keyifli okumalar :)

Friedrich Nietzsche'ye göre mutluluk acılar yaşayarak, zorluk çekerek elde edilen bir şeydi. Bu yolda bozguna uğramak iyiydi çünkü değerli olana ulaşabilmek için çaba sarf etmek, uğraşmak gerekirdi. Bir kitapta okuduğum bu görüş hiçbir zaman aklımdan çıkmasa ve hatta kendi kendimi sorgulamama neden olsa da benim için mutluluk, gözlerimi kapattığımda olduğum konumdu. Sahip olduğum aile, var olduğum yaşam tarzı ya da başardığım ve başarmaya devam edeceğime inandığım okul hayatımdı. Her şeye sahip olduğuma ve daha fazla mutlu olup başka şeyler isteyeceğime inanmazken ailemle birlikte oturduğum yemek masasında kahkahalar atıp dans etmemek için kendimi zor tutuyordum. Yirmi bir yıllık hayatımda bir şeyler değişiyordu ve ben daha ne olduğunu bile tam anlamıyla kavrayamamışken onun rüzgârına kapılıp gidiyordum. Artık yetmeyen, isteğime kavuşsam daha fazlası için kıvranacağım bir şeyler vardı hayatımda.

"Kızım yesene yemeğini," diyen anneme başımı sallayıp güçlükle gülümsememi bastırdım. Karşımda oturan Gece'nin daha fazla tepkisini çekmemek için uğraşıyordum. Yarın, Evranlar ile pikniğe gitmek istediğimden dahası ikimizin de davet edildiğinden haberi vardı ancak henüz konuşmamıştık. Yemekten sonra odama çıkıp benimle rahat rahat kavga edebileceğini söylemişti. Yine de hiçbir şey bozamazdı moralimi. Ben yarın Evran ile pikniğe gidecek, derslerin bahanesi olmadan onunla saatlerce zaman geçirecektim. Belki onu biraz daha fazla tanıyacak ve kendimi tanıtacaktım. Tüm bunları Gece Yalçın'ın huysuzluğu bile bozamazdı ve ne derse desin yarın sabah benimle oraya geleceğini biliyordum.

"Ben yemeğimi bitirdim. Asel bana bir şey gösterecektin sanki? Hadi odana çıkalım da göster." Her ne kadar lafı çevirip biraz daha zaman kazanmak istesem de kararlı bakışlarını gördüğümde gülümsemeye çalışarak ayağa kalktım. Birlikte odama çıktığımızda söze nasıl başlamam gerektiğini düşünürken, "Gitmek istiyorum gibi saçma bir şey söylemeyeceksin değil mi?" diye sorarak direkt konuya girmesiyle ben de rahatladım.

"Tabii ki söyleyeceğim Gece," dedim gözlerimi devirerek. "Neden saçma olsun?"

"Kızım ne işimiz var orada? Çocuklarla birkaç defa karşılaştık diye arkadaş mı oldun?" Sinir bozucu haline uyum sağlayarak ben de büyük bir sakinlikle omuz silkerek, "Evet," dedim. Gözlerini istemsizce büyütüp bana şaşkınlıkla bakarken güldüm.

"Ya Gece, uğraştırma işte beni! Gitmek istiyorum, sen de beni tek göndermezsin biliyorum. Kabul et de boşuna yorma beni."

"Göndermem tabii," dedi homurdanarak. "Ne işin var senin o çocukların yanında? Çıldırtma kızım beni, söylerim bak babamla amcama. Benden beter uğraşırlar görürsün."

Gözlerimi kısıp bu mızıkçı halini ona hiç yakıştıramadığımı söyledikten sonra, "Hem Deniz de gelecek. Sadece Özgür ile Evran değil ki," dedim. Doğduğumdan beri tanıdığım Gece'nin çikolata kahvesi gözlerinde bir anlığına da olsa tereddüt gördüğüme yemin edebilirdim! Normal bir zamanda onu sıkıştıracağım bir konu olsa da pikniğe gitmek için Gece'yi rahatça ikna etmenin yolunun Deniz'den geçtiğini anladığımda kendimi durdurdum. "Çok iyi kız, çok da eğlenceli. Biliyorum yarış falan yaptığınız ama tanıyamamışsındır o kadar kısa zamanda."

"O mu iyi? Bir de eğlenceli ha?" dedi kaşlarını çatarak. "Çirkef bir şey! O gün yenince nasıl kabarıp büyük büyük konuşmuştu. Görsen böyle övmezdin."

"Sen de çok sıcakkanlı bir kız olduğunu görsen böyle konuşmazdın Gece," dedim oflayarak. "İnat etme işte. Hem Evran ve Özgür ile de iyi anlaştın, zaman geçirirsin farklı birileriyle. Bıkmadın mı artık şu yarış tayfandan?"

"Evran ve Özgür de o beğenmediğin tayfadan yalnız," dediğinde sebepsiz yere üzüldüğümü hissettim. Ben bu kadar korkarken, deli gibi kaçarken çevremde bulunmasını istediğim her insan inadına gibi arabaları hayatının merkezine alıyordu.

Son SüratHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin