Keyifli okumalar :)
Müziğin rahatlatıcı tınısı gözlerimi kapatıp huzurla gülümsememi sağlarken elimde tuttuğum kitabı kapatıp arkama yaslandım. Şarkıyla eş zamanlı olarak sözleri mırıldanmaya başladığımda Emre Hoca'nın sözleri kulaklarımda çınlamaya başlasa bile boş vermeye çalışıyordum. Bu zamana kadar başaramam deyip pes etmemiştim hiç. En sonuna kadar gider ve gerekirse o zaman kabul ederdim yenilgimi. Şimdi de aynısını yapacağımı ve gösteri günü şarkımı başarıyla söyleyeceğime dair kendi kendimi teselli etmeye çalışıyordum. Çocukluğumdan beri şarkı söylemeyi, gözlerimi kapatıp sözler dudaklarımın arasından melodiyle birlikte çıkarken insanların beni izlemesini seviyordum. Çok uzun zamandır da Emre Hoca'nın gözüne girmek ve onun gerçekten önemsediği bu gösteride yer almak için uğraşıyordum. Başardım derken kendisinin bile açıklayamadığı ve somut olmayan bir nedenden dolayı vazgeçmeyecektim.
Böyle kararlı olup kendimi motive ederken hemen arından da bir "ama" geliyordu işte. Dediği gibi bir eksiklik mi vardı? Sözleri hissettiremiyor ve sıradan birer sözcükmüş gibi mi yansıtıyordum? Bu kuşkunun hevesimi kırmadığını söylemek yalandan başka bir şey olmazdı.
Kapımın açıldığını duyduğumda gözlerimi açıp anneme gülümsedim.
"Bir sorun mu var?" diye sordu yanıma otururken. "Yemekte de çok durgundun."
"Hayır, iyiyim." Aniden dudaklarımdan dökülenlerle kaşlarını kaldırdı. İnanmadığı her halinden belliydi ancak üzerime de gelmek istemiyordu. "Biraz yorgunum sanırım şu aralar. Tüm yaz Damla ile durmadan gezdik. Sesime de yansıyor olmalı ki Emre Hoca bazı eksikler olduğunu söyledi." Yüzüne bakmadan konuşurken derin bir nefes alıp omuz silktim. "Ama halledemeyeceğim bir şey değil. Yıllardır o sahneye çıkmayı hayal ediyorum. Başarabileceğime de eminim."
Başımı kaldırıp gözlerine baktım. "Başarırım değil mi?" Dudaklarından dökülecek kelimelere tezat bakışlar görseydim yüzünde, inandığım her şeyi bir kenara bırakıp umutsuzlukla sarmalanacağımı biliyordum ancak annem, beni desteklediğini ve bana inandığını belli eden parıltılarla bana bakarken gülümsedim.
"Elbette başaracaksın Asel. Her insanın dinlenmeye, biraz kafasını dinleyip sakinleşmeye ihtiyacı vardır. Sen de böyle bir dönemde olmalısın." Eliyle saçlarımı ve yanağımı okşadıktan sonra sıcacık gülümsedi. "Ama sonucunda ne olursa olsun ya da sen ne karar verirsen ver yanında olduğumu unutma."
"Asla unutmam," diyerek sarıldım. Arabalardan korkan ve kesinlikle binmeyeceğimi ağlayarak anlatmaya çalışan bir çocukken de genç bir kız olup arabalara olan nefretimi en yakınlarıma kusarken de yanımdaydılar. Mükemmeller miydi ya da dışarıdan nasıl görünüyorlardı bilmiyordum, ama onlara sahip olduğum için çok şanslı olduğumu biliyordum.
***
Alarmımın sesi odamda yankılandığında oflayarak kapatıp tekrar uykuma dönmeye çalıştım. Bugün okula gitmesem çok kayıbım olmazdı. Vizelerim yaklaşıyordu belki ama arkadaşlarımdan notları alabilirdim. Tam tekrar dalacakken kapımın açılmasıyla kaşlarımı çattım.
"Hadi kızım, daha kalkmamışsın." Kaşlarım çatılsa da bugün gitmeyeceğimi söyleyecek enerjiyi bulamıyordum kendimde. "Hadi Asel!"
"Gitmeyeceğim!"
"Gideceksin," diyerek üzerimdeki örtüyü kaldırdı. "Dün akşam, uyanmazsam zorla kaldır beni demedin mi?"
"Geri alıyorum laflarımı anne," diyerek yalvarır gibi konuşsam da dinlemeyeceğini biliyordum. Sonunda camı da açtığında pes edip yataktan kalktım. Acıklı bir ses tonuyla, "Bunu unutmayacağım Armin Atay," diyerek odadan çıkıp banyoya geçtim. Kendime gelmek için kısa bir duş aldıktan sonra giyinip kahvaltı yapan babamın yanına indim.
Daha beni görür görmez, "Saçlarını kurut Asel," dediğinde sabah saatlerini seven bir aile olmadığımıza bir kez daha emin oldum. Yanağından öpüp masaya geçtiğimde babam gözlerini devirse de bir şey söylemedi. Gülerek kahvaltıya başlarken Gece'nin beni almaya gelmesine yarım saat kaldığını görünce hızlandım.
Gece ile birlikte kampüsten içeri girdiğimizde Alper'in hemen yanımıza gelmesini fırsat bilerek gözlerimi etrafta gezdirmeye başladım. Nedenini düşünmeden daha doğrusu düşünmek istemeden Evran'ı arıyordu gözlerim. Şimdi Damla yanımda olsaydı saatler sürecek bir çekiştirme seansına başlardık. Her dakika mesajlaşıyor olsak da yanımda olmasına çok alışmıştım ve özlüyordum.
"Birini mi arıyorsun?" Gece'nin sorusuyla birlikte irkilsem de hissettirmemeye çalışarak gülümsedim.
"Bizim kızlardan biri var mı diye bakınıyordum da."
"Ee, Damla'cığın yok tabii! Yalnız kaldın.," dediğinde gözlerimi devirip önüme döndüm.
Alper'in, "Az önce gördüm ben, içeri giriyorlardı," demesiyle onlarla vedalaşıp ben de binadan içeri girdim. En azından yalanımın arkasında durup kızları bulabilirdim. Etrafa bakınırken birden onu görmemle olduğum yerde durdum. Yanındaki çocukla konuşuyor ve arada sırada başını sallayıp kaşındaki yara izini kaşıyordu. Üzerine diktiğim bakışlarımı hissetmiş gibi etrafına bakınıp yeşil gözlerini gözlerimle buluşturdu. Onu neden aradığımı, bulduğumda ne yapacağımı ya da ne söyleyeceğimi bilmezken karşımda olması iyice paniklememe neden oldu. Sanki yanlış bir şey yapıyordum ve yeşil gözleri de bunu haykırıyordu. Yine de aptal bir durumun içinde yer almamak için tebessüm ederek birkaç adımla yanına varıp, "Merhaba," diye mırıldandım. Başını hafifçe eğip gözlerimin içine bakmaya devam ettiğinde bir şeyler söylememi beklediğini anladım. Oysa böyle olmayacaktı! O da bana selam verecekti ve sıradan iki insan olarak klasik bir sohbetin içine çekilecektik. Yanındaki arkadaşının da bana baktığını görünce biraz zaman kazanmak ve anlamsız sessizliği bozmak için ona da selam verdim.
"Bu arada Asel ben," diye mırıldandım çocuğa bakarak. Arkadaşı gibi medeniyet yoksunu olmayacak ki gülümseyerek elini uzatıp, "Özgür," dedi. "Sen de mi yarışçısın? Gerçi daha önce görmedim ama..."
"Hayır!" dedim dehşet içinde. Sesim de yüksek çıkmış olacak ki çocuk şaşkınlıkla bana bakıyordu. Gözlerim Evran'ı bulduğunda ise şaşırmadığını hatta tepki vermediğini gördüm. Yalnızca birkaç saniyeliğine de olsa gözlerinden eğlenen bir ifade geçmişti.
"Ben hızı, daha doğrusu arabaları pek sevmem," dedim Özgür'e bakarak. "Yarışçı olmam imkânsızdan da öte yani."
"Ah, anladım." Gülümseyerek başını salladıktan sonra, "Evran ile tanıştığın için yarışçılardan olabileceğini düşünmüştüm. Bizim bölümden değilsin çünkü."
Evran'ın bölümünü öğrenecek olmanın verdiği heyecanla, "Sizin bölüm?" diye sordum.
"Uluslararası ilişkiler," dediğinde şaşkınlık ve garip bir sevinçle, "Ben de!" dedim. Özgür ise daha çok şaşırmışa benziyordu.
"Ama üçüncü sınıf tabii," diyerek düzelttim hemen. "Siz dördüncü sınıfsınız sanırım. Alttan ders almıyorsanız tanışmamamız normal."
"Evet," diyerek başını salladı. Gözlerim tekrar Evran'ı bulurken anlamsız sevincim de son buldu. O kadar boş ve hiç kimseyle ortak hiçbir şeyim olamaz der gibi bakıyordu ki bölümümüz aynı çıktığında sevinmeden edememiştim. Oysa anlamsız ve boşa olduğu çok açıktı. Sanki daha önce Özgür ile tanışmış gibi onunla sohbet ediyordum ama Evran ağzını açıp tek kelime etmemişti. Daha fazla yanlarında kalmanın saçmalık olduğuna karar verdim.
Özellikle Evran'a bakarak, "Rahatsız ettim, kusura bakmayın," diyerek ve Özgür'e gülümseyerek yanlarından ayrıldım. Hemen ilerideki tuvaletten çıkan kızları da gördüğümde biraz olsun rahatladım. Yanlarına varıp sohbetlerine dâhil olmaya çalışırken gözlerim yine onlara doğru döndüğünde bana bakarak bir şeyler konuştuklarını gördüm. Neler konuştuklarını bilememek ve bu yüzden daha da çok merak ediyor olmak kalbime garip bir sızı vermişti.
Bilmeyenler için Armin ve Yağız'ın hikayesi kitap olan hikayem Güven Bana ancak tekrar güncel haliyle profilimde yayımda.
Aynı şekilde diğer kitabım Kayıp Güneş'i de tüm bölümleriyle okuyabilirsiniz.
Psikolojiye meraklı olanlarınız varsa meslek instagram hesabım: /psk.suhedaaksu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Sürat
General FictionBenliğini acılara köle yapmış genç bir adam ve hayatı boyunca mutluluğu tatmış genç bir kız... En büyük korkuları hız iken tutkuları olabilecek mi? Üç genç... Üç taze hayat... İki farklı aile... En büyük korkuları, en derin tutkularıydı hız." *Güven...