Keyifli okumalar :) Lütfen yorum yapmayı unutmayın
İlkokulda katıldığım garip bir tiyatro gösterisinden hemen önce kustuğumu hatırlıyordum. Heyecandan aklımı kaçırmadan önce annem ve babam benimle uzun bir konuşma yapmışlar ve heyecanlanmam için hiçbir neden olmadığını söyleyip durmuşlardı. O kadar güven verici bakıp konuşuyorlardı ki az daha onlara kanacaktım. Gülümseyip her şeyin yolunda olduğunu söyleyecekken o kocaman sahnede tek başıma olacağım ve bana yardım etmeyecekleri aklıma geldiğinde tekrar heyecandan titremeye başlamıştım. Sonunda ise annem öğretmenimizle birlikte perdenin arkasında yer almış ve oradan asla ayrılmayacağına dair yemin etmişti. Babam ise yerine geçip gözlerini bir dakika bile üzerimden ayırmamıştı. Ezberlediğim her şeyi onun gözlerinin içine bakarak söylemiştim. Kalp atışlarımın yavaşladığını ve nefes alış verişimin normale döndüğünü şimdi bile hatırlıyordum.
Sanat okulumun seçmelerine katılırken de Gece her zaman yanımdaydı. Sahneye çıkmama iki saat kalmışken böyle harika bir yerde eğitim alacak kadar yetenekli olup olmadığımı sorguladığımda Emre Hocayı ve yardımcılarını dövmekle tehdit etmişti. Sırf ortalığı karıştırır korkusuyla çıkmıştım o sahneye ve o yerine kurulup nadiren görebildiğimiz eşsiz gülümsemesini yerleştirmişti yüzüne. Gece, bana güven veren bir diğer insan olarak her şeyin düzgün geçmesini ve istediğim yerde eğitim alacak kadar yetenekli olduğumu kanıtlamamı sağlamıştı.
Şimdi ise yine heyecandan ölüyordum ancak bu sefer kimse yardım edemezdi. Kalbimin ne kadar hızlı attığından ya da midemdeki garip hareketlenmelerden haberleri bile yoktu ki. Amfide oturmuş dikkatimi derse vermeye çalışıyordum ancak kulaklarım uğulduyordu. Dün akşam attığı mesajdan sonra pes edip bir daha aramamış ya da yazmamıştı ancak bu vazgeçtiği anlamına mı gelirdi? Benimle konuşmaya çalışma ihtimali bile beni bayıltacak kadar etkiliyken gerçek olursa neler olurdu? Daha kötüsü ise ben bu kadar heyecanla beklerken onun hiçbir şey yapmayıp vazgeçmesiydi. Ne olursa olsun zararlı çıkacak kişi bendim sanırım ve garip bir şekilde buna razıydım.
Sonunda ders bittiğinde derin bir nefes alarak başımı kitabımın üzerine koydum. Diğer dersim başlamadan önce kendimi toparlamak ve beynimde dolaşıp duran düşünceleri durdurmak zorundaydım. Damla'nın yokluğu en çok böyle anlarda vuruyordu beni. Şimdi yanımda olsaydı saçma düşüncelerimi yüzüme vurur ve sonra da önemsemememi sağlardı ya da en azından aklımı dağıtırdı. Birkaç saniye düşündükten sonra kendi kendime gözlerimi devirdim. Uzaktaydı ve kendi problemlerini, büyük ve önemli aile problemlerini, yoluna koymaya çalışıyordu. Asıl ben onun yanında olmalıydım. Desteğime ihtiyacı vardı.
"Bu kadar nazlı bir kız olduğunu fark etmemiştim." Duyduğum sesle birlikte donup kalırken başımı kaldırmak ve gözlerimi sıkıca kapatmak arasında kaldım. Hemen yanımda oturuyordu. Başımı kaldırıp sağıma doğru çevirsem onu görecektim. Evran buradaydı! Daha fazla çocukluk yapmamak adına sakince doğrulup ona doğru döndüm.
"Burada ne yapıyorsun?"
"Telefonlarımı açmadın ve mesajıma da cevap vermedin." Ses tonu o kadar doğaldı ki bir an yaptığım her şeyin büyük bir hata olduğunu düşündüm. O aradıysa açmalıydım sanki.
Şaşkınlığımı bir kenara bırakarak, "Neden acaba?" diye mırıldandım. "Ayrıca bir insan telefonlarını açmıyor ve mesajına cevap vermiyorsa seninle konuşmak istemiyor demektir."
"Bu genellikle böyle olabilir," dedi omuz silkerek. Değişik bir havası vardı. Davranışları oldukça doğal, kendinden emin ve bir o kadar da umursamazdı. Merak ettiğim, öğrenmek istediğim her şey yine karşımdaydı ve kararlı halimi sürdürmeme engel oluyordu. "Ama senin için geçerli olduğunu sanmıyorum. Benimle konuşmak istemediğine emin misin?"
"Peki sen buraya gerçekten benimle konuşmak için geldiğine emin misin?" Hayret ve şaşkınlıkla çantamı ve kitaplarımı alıp ayağa kalktım. Kendini beğenmiş, ukalanın tekiydi! "Çekil, geçeceğim."
"Hiç sanmıyorum." Yüzünde gördüğüm belli belirsiz gülümseme bir an hareketlerimi sekteye uğratsa da hemen kendime gelip bir adım daha attım. Bacaklarım onunkilere değiyor ve çekilmesi için baskı yapıyordu. "Sadece biraz konuşmak istiyorum Asel. Söz, daha fazla ukalalık yapmayacağım."
Kendini biliyor olması içten içe gülmeme neden olurken kaşlarımı çatmakla yetindim. Mantıklı tarafım bu kadar kolay yumuşamamalıyım derken henüz tanışmadığım tarafım çoktan onu affetmişti. Tüm gece ağlamamın bir bedeli olmayacaktı mıydı gerçekten?
"Kısa olsun," diyerek tekrar yerime oturdum. Ona bakmaktan kaçınıyordum. Bakarsam yeşil gözleri etkisi altına alıyordu hemen.
"Gece'yi daha önce görmüşlüğüm var ancak bana yardım ettiği akşama kadar hiç şahsen tanışmadık. Onun hakkında bir şeyler de bilmiyordum haliyle ve siz çok yakındınız. Gece'nin sevgilisi olduğunu ama yakışıklı birini daha gördüğünde sadakat kelimesini unutan bir kız olduğunu sandım." Aynı cümle içerisinde beni yanlış tanıyıp kendince yargılamasına mı şaşırıp kızsaydım yoksa yine laf arasında kendini övmesine mi karar veremedim.
"Özgür, düzgün bir kız olduğunu ve böyle bir şey yapacak bir kızla Gece gibi birinin takılmayacağını söyledi ancak ben pek inanmadım. Şu ders mevzusunda da direkt olarak seni önerdi ve açıkçası ona haklı olduğumu göstermek için kabul ettim yalnızca ama yanılan ben oldum." Elini kaldırıp saçlarını karıştırdıktan sonra kısık gözleriyle bana baktı. Sıkıntılı görünüyordu. Yanlış anlaması ve bana söyledikleri gerçekten onun da canını sıkmış gibiydi. "Ama sorunu hallettik sanırım?"
Şaşkınlıkla gözlerimi hızlı hızlı kırpıp, "Özür dilerime ne oldu?" diye sordum.
"Hadi ama! Onca şey söyledim Asel." Adımı ondan duyuyor olmak heyecanlanmama neden olurken fark ettirmemeye çalışarak ayağa kalktım.
"İstediğin gibi konuştuk ve bitti. Şimdi geçebilir miyim?"
"Geç!" Sinirle yolumdan çekilirken benden önce kapıya ulaşıp çıktı. Sırf istediği olmadı diye haksızken sinirlenip beni ardında bırakıyordu. Alt tarafı özür dilemesini istiyordum ve o, öylece gidiyordu. Ben de sinirle kapıdan çıkıp koridor boyunca yürürken kolumdan tutulmasıyla durdum. Evran hemen karşımda, nefes nefese bir haldeydi.
"Kusura bakma... Çekip gidecektim aslında ama Özgür ne kadar odun bir adam olduğumu tekrar hatırlatıp beni buraya yolladı." Tek nefeste konuştuktan sonra gözlerini devirip tekrar, "Kusura bakma," dedi. "Oldu mu? Olmak zorunda Asel, beni daha fazla zorlama lütfen."
Başımı hızlı hızlı evet anlamında salladığımda rahatladığını belli eder şekilde derin bir nefes verdi. Şu an o kadar şaşkın ve garip bir şekilde mutluydum ki konuşamıyordum bile. Evran hala kolumu tutuyordu ve biz de oldukça yakındık.
"O zaman bu akşam ders çalışmaya başlarız değil mi? Eğer gerçekten affettiysen ders çalışmayı da kabul etmen gerekiyor."
Gülümseyerek, "Öyle mi gerekiyor?" diye sorduğumda o da gülümsedi. O kadar güzeldi ki!
"Evet, kesinlikle!"
"Peki o zaman," dedim omuz silkerek. "Öyle gerekiyorsa..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Sürat
General FictionBenliğini acılara köle yapmış genç bir adam ve hayatı boyunca mutluluğu tatmış genç bir kız... En büyük korkuları hız iken tutkuları olabilecek mi? Üç genç... Üç taze hayat... İki farklı aile... En büyük korkuları, en derin tutkularıydı hız." *Güven...