Keyifli okumalar :)
Hissettiğim yoğun sıcaklığa daha fazla dayanamayarak gözlerimi araladığımda önce ne olduğunu anlayamasam da olan biten her şey zihnime üşüştüğünde nefesimi tuttum. En son biraz dinlenmek için Gece ile birlikte bu küçük koltuğa uzanmıştık ancak sabah olmuş olmalıydı. Başımı kaldırıp karşıdaki boş kanepeye bakarken yaralı çocuğun üzerinde olması gereken örtüyü üzerimden atıp ayağa kalktım. Tuvalete gidip gitmediğini düşünürken sehpanın üzerinde gördüğüm küçük beyaz kağıdı gördüğümde kaşlarım çatıldı. Teyzemin, sehpanın üzerinde duran dergilerinden koparmışa benziyordu. Notu elime alırken dün gece hakkında ya da neden gittiği hakkında bir şeyler okumayı beklerken oldukça bitişik ve eğik bir yazıyla sadece, "Teşekkürler," yazdığını gördüm. Okuduğumda dudaklarımın şaşkınlıkla aralanmasına engel olamadım.
"Teşekkürler," diye mırıldandım tekrar yazıyı okurken. "Gece uyan!" diyerek Gece'ye seslendiğimde birkaç saniye homurdansa da gözlerini açtı.
"Gitmiş," diye mırıldandım üzerimden atamadığım şaşkınlıkla. "Öylece gitmiş. O halde! Ve yalnızca 'teşekkürler' yazmış."
Gece, önce benim gibi şaşırıp kaşlarını çatsa da sonra omuzlarını silkip ayağa kalktı.
"Kendi bilir Asel. Hatta iyi bile olmuş, kim olduğu belli değildi. Başımıza da dert olmadı işte." Dün akşam yardım etmek için deli gibi etrafta dolanan Gece gitmişti sanki. Sadece gittiği için, yapacağı bir şey olmadığı için umursamıyormuş gibi davranıyordu şimdi. Hayat felsefesi çoğu zaman buydu. "Elden bir şey gelmiyorsa kafaya takmaya da gerek yok Asel."
Elimdeki notu tekrar bırakırken dün akşamdan beri bir şey yemediğimiz için iyice acıkan karnımı daha fazla göz ardı edemedim.
"Ben çok acıktım Gece," dedikten sonra dağılmış saçlarımı topladım. "Önce eve gidelim, sonra da okula geçmeden kahvaltı yapalım bir yerde. Olur mu?"
"Tamam." Ayağa kalkıp merdivenlere doğru yöneldi. "Önce bir duş alayım da öyle çıkalım."
Oldukça dalgın görünüyordu. Dün ki çocuğu kafasına taktığını biliyordum. İnsanları umursamadığı anlar çok olurdu ve bizi neredeyse çıldırtırdı ancak iyiliğini de yarım bırakmaz, başladığı işi bitirmek isterdi. Şimdi o çocuk neredeydi ve ne haldeydi meraktan ölüyor olmalıydı. İtiraf etmek gerekirse ben de merak ediyordum. O kadar kötü görünüyordu ki bizden önce kalkıp hiç ses çıkarmadan tek başına gitmesini aklım almıyordu. O hale neden geldiğini bile bilmiyorduk üstelik. Belki de Gece ona ulaşabilir diye içimden geçirerek daha fazla düşünmemeye çalıştım. Bizi ilgilendirmezdi sonuçta. Gitmeyi kendisi seçmişti.
Arabadan indikten sonra derin bir nefes alıp okulun binasına doğru yürüdüm. Gece de hemen arkamdan geliyordu. Önce eve uğramış sonra da güzel bir kahvaltı yapmıştık.
"Hayret annemler hala aramadı," dediğinde güldüm.
"Sen öyle san. Sen duştayken konuştum annemle, teyzem de yanındaydı zaten. Yine tembih üzerine tembih..." Gece gözlerini devirip sessiz kalırken hemen ileride onu bekleyen Alper'i fark ettiğimde suratım asıldı. Çocukla bir derdim yoktu. Olması için bir neden de yoktu zaten ama onu arabalara, hıza bağlayan herkese ve her şeye tepkiliydim. Sanki onlar olmazsa Gece de pes eder daha fazla bizimle inatlaşmazdı. Düşüncelerim oldukça çocukça ve saçma olsa da kendime engel olamıyordum.
Gece, "Dersin ne zaman bitiyor?" diye sorduğunda kendime geldim.
"Ders aralarım çok fazla bugün. Akşama doğru bitecek. Senin?"
"Öğleden sonra bir dersim daha var," dedikten sonra yanına vardığımız Alper'e elini uzattı ve selamlaştılar. Alper'in bakışları bana doğru döndüğünde ben de başımı yavaşça salladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Sürat
General FictionBenliğini acılara köle yapmış genç bir adam ve hayatı boyunca mutluluğu tatmış genç bir kız... En büyük korkuları hız iken tutkuları olabilecek mi? Üç genç... Üç taze hayat... İki farklı aile... En büyük korkuları, en derin tutkularıydı hız." *Güven...