1 hafta sonra
Aynaya son kez baktım ve bugünkü eğitim için hazır olduğuma kanaat getirdikten sonra banyodan çıktım. Bir haftadır her gün rutinleşmiş olarak eğitime gidiyor, geliyorduk. Günümüzün eğitime ayırdığımız üç dört saatlik zaman diliminin dışında ise odalarımıza tıkılı kaldıkça delirme raddesine geldiğimizden, Bilge Nyxomnis bir çeşit hobi odası yaratmıştı. İsyan etmememiz ve planlarına aykırı hareketler sergilemememiz için her yolu deniyordu. Açıkçası biz de artık durumu kabullenmiş gibiydik; kimse sorun yaratmıyor, herkes görev bilincini üstlenmişe benziyordu.
Öte yandan, bütün boş vakitlerimiz bahsettiğim bu "hobi" odasında geçtiği için ister istemez birbirimizle konuşmaya başlamıştık ve bir hafta öncesine kıyasla aram herkesle çok daha iyiydi. Cerelia faktörünü göz önünde bulundurmazsak tabii. Bana karşı anlamsız düzeyde hırslı bir tavır sergiliyordu. Davranışlarının ardında sebep aramayı çoktan bırakmıştım.
Odanın içerisinde "On saniye içerisinde kabine alınacaksınız." diyen o bilindik ses yankılandığında kendimi olası bir mide bulantısına hazırladım. Bu ne miydi? Hemen belirteyim, Bilge'nin bizim ulaşımımız için ürettiği dahiyane (!) yöntem. Bize ışınlanabilme yetkisi vermek yerine, hepimizi odalarımıza mesaj yollandıktan sonra asansöre benzer bir kabine ışınlayan, mide bulantısı garantili bi' süreçten geçmemizi tercih etmişti. Kabin her katta duruyor ve durduğu an orada hazır bekleyen grup üyeleri içeride beliriveriyordu. Eğitim alanına veya sohbet ettiğimiz odanın olduğu kata geldiğimizde de aniden kendimizi dışarıda buluyorduk. Başlarda benim için adapte olması epey zordu ama koca bir haftanın sonunda nihayet alışabilmiştim.
Kendimi kabinde buluşumun üzerinden birkaç saniye geçti, midem boğazımdan yukarı tırmanmaktan vazgeçti ve önce Lucas, sonra da Jessie tam karşımda belirdi.
"Günaydın," diyen Jessie'ye gülümsedim. Hafta boyu sürdürdüğüm gözlemlerimden yola çıkmak gerekirse gruptaki en neşeli ve en olumlu bakış açısına sahip insan oydu. Bu yüzden onunla kısa sürede bağ kurabiliyordunuz.
"Sana da günaydın, Lucas," diye imalı ve alıngan bir şekilde söylenen Jessie'ye kıkırdadım. Her sabah aynısını yapıyordu. Lucas ise ya onu alaycı bakışlarıyla süzüyor ya da kısa bir cevapla başından savıyordu. Bu sefer normalden daha uzun bir yanıt vermeyi seçtiğinde şaşırdım. Üstelik söylediği sadece uzun bir cevap niteliğinde de değildi.
"Günaydın, Jessie." dedi ve muzipçe onu baştan aşağı süzdü, Lucas. "Bugün çok güzel görünüyorsun."
Kulaklarıma inanamıyordum. Lucas, Jessie'ye iltifat etmişti ve ardından yüzüne kocaman bir sırıtış yerleşmişti. Bu onun Jessie'den kurtulmak için geliştirdiği yeni bir strateji olabilirdi, gerçekten iltifat ediyor da olabilirdi. Eğer ikinci seçenek doğruysa sandığımdan çok daha renkli günler bizi bekliyordu.
Kabinin içerisinde beliren Sara, birkaç adım geriledi ve eğilip kızıl buklelerini elleriyle dağıttıktan sonra doğruldu. Kenara çekilmeden hemen önce bize gülümsemekle yetinmişti. Onu çözdüğüm kadarıyla yarınlar yokmuşçasına giyinmekten, süslenmekten, eğitime gittiğimiz gerçeğine aldırış etmeden saçını yapmaktan fazlasıyla keyif alıyordu ve pek konuşmuyordu. Daha çok gülümsemek, surat asmak veya omuz silkmek gibi tepkiler vererek gününü geçiriyordu.
Eğitim alanının bulunduğu kata varana kadar aramıza Lydia, Bill ve Cerelia gibi isimler eklenmişti ancak bizden önce gidenler de oldukça fazlaydı. Gruptakilerin birçoğunu göremeden kabindeki süremizin sonuna geldik ve bireysel odalarımıza yöneldik.
İçeri girdiğimde Clarissa beni elinde kahvesiyle ve yüzünde tebessümle karşıladı. Sürekli kahve içmek gibi keyfi alışkanlıkları vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AURORA
Science Fiction(Aurora Serisi'nin 1. kitabıdır. Seri iki kitaptan oluşmaktadır.) Özel güçlere sahip 12 insanı başka bir gezegene sürgün etmek ve onları bunun bir sürgün olduğundan haberdar etmemek, işin en kolay kısmıydı. Fakat her şeyin bu kadar karmaşık hale g...