Gözlerimi yavaşça açtım. Etraf karanlık sayılırdı; yakın çevremi görmemi sağlayan, yukarıdan süzülen loş ışık huzmesi dışında hiçbir ışık kaynağım yoktu. Kafamı kaldırmaya çalıştığımda hissettiğim keskin boyun ağrısı inlememe sebep olurken JMA'deki ilk günümü aklıma getirmeden edemedim. O gün de ilk uyandığımda boynumda böyle bir sızı hissetmiştim, tıpkı şimdiki gibi halsizdim. O zaman kanıma aşılanan bir sıvıyla kendime gelmiştim, peki ya şimdi nasıl toparlanacaktım?
Boynumun acısına aldırmadan kafamı yan tarafıma çevirdim. Dominic sırtı duvara yaslanmış bir vaziyette yanımda duruyordu. Baygındı. Ben de en son bilincimi yitirdiğimi hatırlıyordum, kim bizi düştüğümüz yerden kaldırmıştı?
"Dominic," diye fısıldadım. "Dominic, uyan!"
Gözlerim karanlığa alışmış olsa da görebildiğim tek şey hala Dominic'ti. Sabırsızca omzunu dürtükledim. Hımlamaya benzer bir mırıltı çıkardı. Bu iyiye işaretti, ayılamama ihtimalinden endişelenmeme gerek kalmamıştı. Onu rahatsız etme çabalarım birkaç saniye sonra nihayet sonuçlandı ve irkilerek gözlerini açtı, Dominic.
"Sonunda!" diyerek hissettiğim rahatlamayla nefesimi dışarı üfledim.
O ise benim bu davranışımı pek umursamış gibi görünmüyordu, kendine gelmeye çalışırken "Neredeyiz?" diye sormakla yetinmişti.
Ellerimi iki yanıma açıp umutsuz bir ifadeyle alt dudağımı sarkıttım. "Bilmiyorum."
"Tamam, daha fazla vakit kaybetmeden buradan çıkmanın bir yolunu bulalım öyleyse." derken gözlerini kapatmış, iki elinin parmaklarıyla şakaklarını ovuşturuyordu. Başı ağrıyor olmalıydı. Benimki de ağrıyordu ama boynumda hissettiğim yoğun sızı onu unutmama yetiyordu.
"Artık evime dönmek istiyorum." diye homurdandım. "JMA falan umrumda değil, insanlık da. Buraya gönderilmemiz bile çok saçma değil mi? Çok istiyorsa gezegeni Nyxomnis kurtarsın."
Dominic söylediklerime cevap vermeyince ona baktım. Baş ağrısıyla ilgilenmeyi bırakmış, gözlerini açmıştı ve kurduğum cümleleri umursuyor gibi görünmüyordu. Bilinçsiz bakışlarını boş boş etrafta gezdirmekle meşguldü.
"Sen beni dinliyor musun?" dedim hafif sitemkar bir tonda.
Bana kısa ve düz bir bakış attı. "Hayır."
Gözlerimi devirip önüme döndüm. Bazı şeyleri konuşmayı ertelemiş olabilirdik ama kolayca fark edilebildiği üzere bu aramızdaki gerilimin yerini sevgi ve destek dolu dakikalara bırakacağı anlamına gelmiyordu. Yerimde huzursuzca kıpırdandım. Ellerim bile bağlı değildi ama o kadar halsizdim ki hareket etmeye mecalim yoktu. Mantığım köreltilmiş ve bedenim uyuşturulmuş gibi hissediyordum.
Dominic beni ciddiye almadığı için kendi kendime konuşmaya devam ettim. Belki bir ara aramızdaki soğukluğu boşverip beni yanıtlamaya karar verirdi. "Bunu istemesem de gruptakiler için endişeleniyorum. Umarım düştüğümüz bu durum onları da kapsayan bir planın parçası değildir."
Dominic oflayıp bana baktı. "Susacak mısın Aisley? Sürekli konuştuğun için dikkatimi toplayamıyorum."
Kaşlarımı kaldırdım. "Üslubunuz ve iyi geçinmekle ilgili sorununuz ne sizin? Cerelia, Dan, Lydia... Şimdi de sen. Sözde uyum sorunu yaşayacak olan kişi bendim."
Onunla tartışmama kararıma sadık kalabilmek o kadar zordu ki!
Zoraki bir tebessümü dudaklarına yerleştirdi. "Neyseki susmanı söylemiştim."
Histerik olarak güldüm. Ben hırçınlaştıkça onun üstüne gidiyordum, o üstüne gidildikçe öfkeleniyor ve sevimsizleşiyordu. Bu döngüyü kırabilmek adına kendimi zorlamaya ve sessizliğimi korumaya karar vermiştim. Kollarımı göğsümde bağlayarak geriye yaslandım ve çenemi kapattım. Hepsiyle iyi anlaşmayı bekleyemezdim, Clarissa haklıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AURORA
Science Fiction(Aurora Serisi'nin 1. kitabıdır. Seri iki kitaptan oluşmaktadır.) Özel güçlere sahip 12 insanı başka bir gezegene sürgün etmek ve onları bunun bir sürgün olduğundan haberdar etmemek, işin en kolay kısmıydı. Fakat her şeyin bu kadar karmaşık hale g...