•6• "Cupsy"

41.9K 3.7K 399
                                    

Yaslandığım mağara duvarından sırtıma batan çıkıntılara aldırmadan yerde oturmaya devam ediyordum. Dominic geldiğinde elindekilere baktım; gerekli besin değerlerini bize kazandırmak için hazırlanmış sıvılar, mataralarımızdakiler biterse diye biraz daha su ve geceyi geçirmemizi kolaylaştıracak birkaç battaniye. Bir yaratığın saldırısına uğramadan bunları getirebilmesi güzeldi.

"İşimize yarayacak birçok şeyi gemide bırakmak zorundaydım." dedi, elindekilerden kurtulurken. "İlaçlar, panzehirler, hassas malzemeler... Hepsini yanımızda taşıyamayız."

"Bir çaresine bakarız." diye onu yanıtladı, Brian. Bu esnada Dominic de herkes gibi kendine oturacak bir yer bulmuştu. Gözlerimiz karanlığa alışmıştı, hava da henüz kararmadığı için dışarıdan gelen ışık birbimizi görebilmemize yetiyordu.

Sara üzüntülü bir şekilde iç geçirdikten sonra mutsuz ifadesiyle konuştu. "Düştüğümüz şu duruma bak... Şimdi arkadaşlarımla eğleniyor olabilirdim."

Sessizce dudaklarımı büktüm. Hayatım çok renkli geçmese bile ben de burada olmaktansa Neptys'ta sokak serserilerinden kurtulmaya çalışmayı tercih edebilirdim.

"Keşke bize bir seçim hakkı sunsalardı." diyerek iç çekti, Bill.

"Olanları anlatmaya başlasan diyorum," diye merakından arınmış bir şekilde konuşan Dominic'in karşıma oturduğundan beri bana baktığını ve bir açıklama beklediğini yeni fark ediyordum.

"Tamam, ilk olarak size bir sorum olacak. En son neyi hatırlıyorsunuz?"

"En son sana panzehir verdiğimi hatırlıyorum."

Bill'in bu sözlerini ben başımla onaylarken devam etmemi engelleyen Dan oldu.

"Ne panzehiri?"

Gözlerimi kapattım ve ellerimi omuz hizamda kaldırdım.

"Tamam... Anlaşılan her şeyi baştan anlatmam gerekiyor."

Onlara uzay gemisinden indiğimiz andan hipnozun etkisi geçene kadar yaşanan tüm detayları ayrıntılı bir şekilde aktarmaya koyuldum. Her sözüme yüz ifadeleri veya mırıltılarıyla tepkiler verseler de konuşmam bitene kadar lafımı kesen olmamıştı. Sisin ardına saklanmış yankılı gülüşlere sahip kişiye kadar her şeyi anlattığımda derin bir soluk aldım ve geriye yaslandım.

"Yaşananlar bundan ibaret."

"Peki ama sen neden etkilenmedin?" dedi Jessie. Omuz silkmekle yetindim. "Bilmiyorum."

Falicia dalgın bir şekilde karşısına bakarken söze girdi. Hepimiz onu dinliyor ve ona bakıyorduk ama o sanki kendi kendine konuşuyordu, bizimle bağlantısını koparmıştı. Düşüncelerini sesli bir şekilde tartıyor gibiydi.

"Aisley'in bunu engelleyen bir özelliği olmalı. Unutmayın, hepimizin bu gezegende işe yarayan güçleri var. Aisley'in gücü her neyse hipnozun etkisinden korunmasını sağlamış. Aisley, bir sorum olacak. Sana bir isimle seslendi mi?"

Kaşlarımı çattım. Evet, bunun gereksiz bir ayrıntı olduğunu düşündüğümden olayları anlatırken onun bana Aisley yerine Kayıp Kraliçe demesini görmezden gelmiştim.

"Kayıp Kraliçe... Evet, bana sürekli bu isimle hitap ediyordu. Aradığı kişi olmadığını söyledim ama kulak asmadı."

Herkes bu sözlerimin üzerine bir süre sessizce bekledi. Hepimiz dalgındık, hepimiz düşüncelerimizde boğuluyorduk. Buranın kasvetli havası kocaman elleriyle boğazımı sıkıyor, nefes almamı engelliyordu. İçim daralıyor, göğüs kafesimdeki tüm kemikler sanki birbirine geçiyordu. Bu gezegende kapana kıstırılmış gibiydim. Adımımızı ilk attığımız andan itibaren başımıza gelenler, burada geçireceğimiz günlerin kalanına dair endişelerimi arttırıyordu. Tek bir kez daha o kapandayken yaşadığım paniği deneyimlemek istemiyordum ve içimden bir ses çok daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalacağımı söylüyordu.

AURORAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin