"Haydi o zaman gidelim! Neyi bekliyoruz, gelip bizi yakalamalarını mı?" dedi Dan. Herkes onaylayan mırıltılar çıkarırken "Çok geç." dedi Chris. "Buradalar."
Korkuyla görünmez olduklarını unutarak etrafıma bakındım. Kimseden çıt çıkmıyordu, sanki çok sessiz olursak onları duyabilecekmişiz gibi. Acaba konuşuyorlar mıydı? Şekilleri, yüzleri nasıldı? Hiç görünür olabiliyorlar mıydı?
"Evet." dedi arkamdan metalik bir ses. Çığlık atarak diğerlerinin yanına koşturdum, onlara daha da sokuldum.
"Tamam, sakin olalım." dedi Dominic, mümkünmüş gibi.
Brian, Dominic'i onayladı ve ekledi. "Anlaşıldığı kadarıyla aramızda ne çeşit güçlere sahip olduğunu bilmediğimiz bir kraliçe, bizden yeteneğini gizleyen bir kahin, bizi iyileştirebilecek biri ve doğaya hüküm giydirebilen biri var. Onları alt edebiliriz."
"Onların üstesinden nasıl geleceğiz? Bu imkansız," dedi Bill. "Görünmezler!"
Ortama ölüm sessizliği hakimken "Çıkardıkları metalik sesleri duymuyor musunuz?" diye sordu Falicia. Kaşlarımı çattım.
"Ne sesi? Ben hiçbir şey duymuyorum." dedim ona anlamadığımı belirten bakışlarımı yollayarak.
Falicia hariç herkes beni onayladığında o benden daha çok şaşırmışa benziyordu.
"Nasıl duymazsınız? Hışırtı gibi ama aynı zamanda metalik bir ses. Robotlara benzeyen sesleri var. Hareket ederken de rüzgar estiğinde oluşan uğultuyu çıkarıyorlar. Her şey çok net, duymamanız mümkün değil!"
Aklıma Falicia'nın kitabının üzerindeki sembol geldiği an beynimde şimşekler çaktı.
"Şu buharı andıran sembol..." dedim. Hepsi bana tuhaf yüz ifadeleriyle bakarken açıklamaya giriştim.
"Ruhlar. Falicia onları görebilir, duyabilir ve isterse söz geçirebilir. Onun gücü bu!"
Herkes şaşkınlıkla bir bana bir Falicia'ya bakıyordu. Soru sormaya vakitleri yoktu, benim de cevaplamaya zamanım yoktu.
"Falicia, sesler duyduğun yönlere odaklan." dedim. "Eğer istersen, gerçekten odaklanırsan onları görebilirsin. Daha da çok çabalarsan onlara hükmedebilirsin."
Falicia'nın gözlerinde, diğerlerinin gücünü öğrendiği zamanki "Yapamam" bakışları yoktu. Korkuyorum, diye haykırmıyordu mavileri. Tam aksine kendinden emin duruyordu. Biliyordum, kendine güveniyordu, inanıyordu. Hiç denememiş olduğu halde ne yapacağını biliyormuş gibiydi.
O karşısına odaklanırken biz de ona odaklanmıştık. Öyle asi ve meydan okuyan bakışları vardı ki, ruhları yönetecek kişinin tam da o olduğunu düşünüyordum şimdi. Bu, içinde korku barındıran birinin yapabileceği bir şey değildi. Nedense Falicia'ya baktığımda aklıma ilk gelen tanım korkusuzluktu.
İçimde büyük bir korkuyla Falicia'nın talimatlarını bekledim. Bir süre sonra buz mavisi gözleri yerini hareketlenen turuncu tonlara bırakınca şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırmıştım. Ben bile, bir kraliçe olduğum iddia edilmesine rağmen güçlerime bu kadar hızlı adapte olamamıştım ve hala çok iyi kullanabildiğim söylenemezdi. Falicia ise gücü için biçilmiş kaftandı.
"Aisley, tam iki adım arkanda bir tanesi var."
Hızla arkamı dönüp bıçağımı çıkardım ve öne savurdum. Önümde önce bir sis bulutu oluştu, ardından korkunç bir canlı belirdi. Sanırım onlara darbe vurmak görünür olmalarına yol açıyordu.
Ruh, benim hamlemi bekliyor gibiydi. Hiçbir şey yapmadan öylece bana bakıyordu. Onu incelemek için iyi bir fırsat yakaladığımı düşündüm, eğer açığını bulursam belki onu yok etmenin veya güçsüz bırakmanın bir yolunu keşfedebilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AURORA
Science Fiction(Aurora Serisi'nin 1. kitabıdır. Seri iki kitaptan oluşmaktadır.) Özel güçlere sahip 12 insanı başka bir gezegene sürgün etmek ve onları bunun bir sürgün olduğundan haberdar etmemek, işin en kolay kısmıydı. Fakat her şeyin bu kadar karmaşık hale g...