Gece, siyah bir örtü gibi gökyüzünü örtmüş; Bilge Norcross daha önce varlığından bihaber olduğum şömineye birkaç odun atmıştı. Burası kesinlikle Dünya'da olduğumu unutmamı sağlayacak türden bir evdi. Ellerini birbirine sürterek "Evet..." dedi ve yüzünü bize döndü. Ateşin yansımasından ve karanlığın gölgesinden dolayı yüzünün yarısı parıldıyor, diğer yarısı neredeyse hiç görünmüyordu.
"Uzun zamandır misafir ağırlamadım ama bu şöminenin hepimizi ısıtacağını düşünüyorum."
Bilge'nin hepimize dağıttığı battaniyelerden biri sırtımdaydı —bu kadar çok battaniyeyi neden bulundurduğunu anlayamamıştım—, içinde daha da büzüşüp battaniyeye iyice sarıldım. Norcross'un yüzündeki ifadeye bakıp hafifçe tebessüm ettim. Rahat etmemizi istiyordu, bu belliydi ve sürekli etrafta eksik bir şeyler var mı diye kontrol ediyordu. Uzun zamandır misafir ağırlamıyorum derken doğru söylediği aşikardı. Hiç değilse konforumuz konusunda ona güvenebilirdik.
"Lütfen oturun." dedim. "İhtiyacımız olan başka bir şey yok, buna emin olabilirsiniz."
Sesimi ona olabildiğince güven dolu aktarmaya çalışmıştım. Bana dönüp gülümsedi, Norcross. Sanırım yüz ifadesinden bunu çözebileceğim, tahminleri arasında değildi. Daha sonrasında ise bizim gibi bir battaniyeye sarınıp bir köşeye ilişti.
Ortamda oluşan sessizliği ilk bozan kişi olmaya pek meyilli değildim. Kafamda dolanan tilkiler düşüncelerimi rahat bırakmasa da bu adam bana hala yeterince güven vermiyordu. Yine de herkese Nyxomnis'ten çok daha fazla samimiyet aşıladığı kesindi.
"Kafam çok karışık ama ilk sormak istediğim soru, kitapları nasıl okuyacağımız." dedi Chris. Bu garip sessizliği baltalama girişimini üstlenen kişi o olmuştu.
"Bir dil öğreneceksiniz." dedi Bilge. Kaşlarımı çattım. Yepyeni bir dil öğrenmek, rahatça söyleyebildiği kadar çabuk gerçekleştirilecek düzeyde kolay bir eylem değildi. Bir haftalığına burada kalacağımızdan bahsetmemiş miydi? Bu sürenin yeterli olacağını sanmıyordum.
"Kitaplarınızda yazanların geneli Latince'dir ancak bazı kısımları da özel bir alfabeyle yazılmıştır. Bunun için ayrıca yeni bir alfabeyi ve onu okumayı da öğrenmelisiniz."
Gözlerimi irice açtım. "Bunu yapmamız imkansız! Teknolojiden tamamen yoksun olduğumuz bir yerde yeni bir dil ve üstüne yeni bir alfabe daha öğrenmemiz çok uzun sürer."
Norcross, bu tepkime kısa bir süreliğine güldü. "Sakin ol, Aisley. Alfabeyi ve Latince'yi burada çok çabuk öğreneceksiniz. Bir hafta içerisinde kitaplarınızı okumaya başlayabilecek kadar iyi düzeye yükselmiş olacaksınız."
Sözleri kafa karışıklığımı gidermeye yetmiyordu. "Bu nasıl mümkün olabilir ki?" dedim.
Bilge'nin kulağına sanki her bir sözüm birer espri olarak ulaşıyordu, sürekli gülüyordu. O tekrar gülerken yüzüne düz bir ifadeyle bakmayı sürdürdüm.
"Bu evde bir büyücü yaşıyor, unutma!" diye şakıdı.
"Niye uğraşıyoruz ki? Siz söyleyiverseniz kitaplarımızda ne yazdığını, biz de yolumuza gitsek olmaz mı?" dedi Chris. Onun bu öneriyi üşengeçlikten yaptığını biliyordum ama buna rağmen hak vermemek elde değildi. Norcross kitapları okuyabiliyorken biz neden uğraşmak zorundaydık ki?
Ufak bir gülümseme eşliğinde başını olumsuz anlamda salladı yaşlı Norcross, ardından ciddiyeti tüm yüzüne yayılarak açıklamaya girişti.
"Kitapları yalnızca sahipleri okuyabilir. O yüzden ben nasıl okunacağını bilsem de okuyamam, sadece sizlere yardım edebilirim."
"Ne hoş..." diye söylendi, Lydia. Brian ellerini birbirine kenetleyip başının arkasına yerleştirirken gayet rahat ve keyifli görünüyordu, bir yandan da Lydia'yı yanıtladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AURORA
Science Fiction(Aurora Serisi'nin 1. kitabıdır. Seri iki kitaptan oluşmaktadır.) Özel güçlere sahip 12 insanı başka bir gezegene sürgün etmek ve onları bunun bir sürgün olduğundan haberdar etmemek, işin en kolay kısmıydı. Fakat her şeyin bu kadar karmaşık hale g...