Cerelia'nın bakışları bir süre yüzüme takılı kaldı. Ela gözlerinin ardında gizlediği duygu neydi? Sözlerim onu öfkelendirmiş miydi, anlamsız hırsını ikiye mi katlamıştı? Bilmiyordum. Emin olduğum tek bir şey varsa o da bu konuda kendimi suçlayamayacağımdı.
"Her neyse," dedi Dan, ortamdaki gergin havayı dağıtmak istemiş olmalıydı. "Hava kararıyor, geceyi geçirecek bir yer bulsak iyi olur."
"Dan haklı," dedi Bill oturduğu yerden kalkarken. "Başka bir öldürücü yaratıkla daha karşılaşmak istemiyorum," dedikten sonra da kırmızı böceklerden tarafa baktı ve ekledi. "Onlar ile birlikte uyumayı hiç istemiyorum."
Lydia da ayağa kalktığı esnada Bill'i destekledi. Jessie derin bir iç çekişin ardından yavaşça doğruldu. "Yatağımda uyumayı ve güvende hissetmeyi özledim."
Onun yanına ilerleyip güven verircesine omzuna dokundum. "O hissi tekrar yaşayacaksın, başaracağız ve Neptys'a geri döneceğiz."
İnanmadığını yüzünden okuyabiliyordum, yine de tebessüm etti ve öyle olmasını ümit ettiğini söyledi. Nasıl hak vermeyebilirdim ki? Kurduğum cümleye benim bile inandığım söylenemezdi.
Dominic'in önerisiyle hangi yön olduğunu bilmediğim bir tarafa doğru yürümeye başladık. Birbirimizden uzaklaşmadan ilerlemeye çalışıyorduk. Sanırım herkes birlikteyken daha güçlü olduğumuzun farkına varmıştı. Bana hâlâ orada oturmak yerine benim için geriye neden dönmediklerini söylememişlerdi ama hepsi iyi olduğuna göre bunun artık pek de önemi yoktu.
Jessie'nin yanında ilerliyordum, herkes sessizliğe bürünmüştü ki konuşan Chris oldu.
"Aisley'in Jessie'ye söyledikleri aklıma takıldı da... Bunu hiç düşündünüz mü? Tam olarak ne yapıyoruz? Böyle kaçıp saklanarak veya yaratıkları öldürerek hayatta kalmaya çalışmamız bize söylenen 'insanlığı kurtarmak' durumuyla çok alakasız geliyor bana. Ayrıca, sonra ne olacak? Diyelim ki bütün yaratıkları öldürmeye karar verdik. Bu yıllarımızı alır. Ya sonra? Haydi diyelim onu da yaptık. Bilge bir daha onunla iletişim kurmamamızı söylediyse nasıl geri döneceğiz? Artık bir uzay gemimiz yok."
Chris sonuna kadar haklıydı. Her şey o kadar mantıksızdı ki! Buraya gönderilmemizin daha farklı bir amacı olduğu düşüncesinden yanaydım. Zaten Iris'in bana söyledikleri de şimdilik anlamsız parçalar gibi görünmesine rağmen bu düşüncemi destekliyordu. Ben sessiz kalmayı tercih ederken konuşan Falicia oldu. Sesinden bitkinliği anlaşılsa da görünürde iyiydi, sadece biraz daha dinlenmeye ihtiyacı varmış gibi duruyordu.
"Uzun süredir, hatta buraya ayak bastığım andan beri ben de bunları düşünüyorum. Aslına bakarsanız... Ben bunun insanlığı kurtarmamız için yapıldığını sanmıyorum."
Falicia'nın sözlerinden sonra uzun bir sessizlik oldu. Bu sessizlik ne demek oluyordu bilmiyordum ama bana göre herkesin aynı görüşte olduğu anlamına geliyordu. Üzerinde konuşamayacağımız kadar kafamız karışıktı ve buraya gelişimizin başka bir amaca hizmet ettiğinin farkındaydık. Sessizliği bozan, Lucas'ın parmağıyla ileride bir yeri işaret ederek konuşması oldu.
"Şuraya bakın!"
Gözlerimi işaret ettiği yere çevirdim. Karşımızda kelimenin tam anlamıyla devasa bir ağaç vardı. Dalları metrelerce uzunlukta olabilirdi. Üstelik en ince dalları bile "ince" tanımından çok uzaktı. Kaç yüzyıllık bir ağaç olduğunu tahmin bile edemiyordum ve en garip özelliği, buradaki diğer tüm ağaçların aksine kurumamış olmasıydı. Yemyeşil, büyük, damarlı yaprakları tüm dallarını sarıyordu. Bu... Burada gördüğüm en büyüleyici şeylerden biriydi.
Ağzım açık bir şekilde ağaca yaklaşırken yalnızca "Bu... İnanılmaz." diyebilmiştim.
Ağacın dalları yukarıyı bir çatı gibi kapatıyor; yanlara sarkmış yaprakları sarmaşıkları andırıyor ve etrafını kaplıyordu. Sanki bir odaya giriyordum ve odanın sarmaşıklardan örülü duvarları vardı. Garip bir şekilde insanın içini huzurla dolduruyordu. Arkamı dönüp diğerlerine göz attım. Hepsi beni izliyordu, büyük ihtimalle bu görkemli yapıya yaklaşmak konusunda tereddütleri vardı. Sarmaşıkları aralayıp içeri girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AURORA
Science Fiction(Aurora Serisi'nin 1. kitabıdır. Seri iki kitaptan oluşmaktadır.) Özel güçlere sahip 12 insanı başka bir gezegene sürgün etmek ve onları bunun bir sürgün olduğundan haberdar etmemek, işin en kolay kısmıydı. Fakat her şeyin bu kadar karmaşık hale g...