"Benim için buraya gelmene sevindim." dedi Iris, bana bir adım yaklaşırken. Her konuştuğunda içimi titreten ürperti bir kez daha vücudumu sarmıştı. Buzdan kanatları rüyamdakinin aksine sapasağlamdı, görüntüsü ise aynı düzeyde korkutucuydu. Aramızdaki mesafeyi koruyabilmek için bir adım geriledim.
"Senin için gelmedim, Bilge bizi buraya insanlığı kurtarmamız için gönderdi."
Buna her ne kadar tam inanamıyor olsam da, Iris'in bu detayı bilmesine gerek yoktu. Onu tanımıyordum. Hakkında edindiğim bilgiler yalnızca JMA'de okuduklarımdı. Orada yazılana göre, seçilmişleri (?) rüyalarla etkileyen, sürgün edilmiş bir kraliçeydi. Yani kim olduğunu çözebileceğim birisi değildi.
Sinirli ve alaycı kahkahası kulaklarımı doldurdu. Hızla bana yaklaşıp tek eliyle çenemi tuttu ve ona bakmamı sağlayacak şekilde kafamı çevirdi. Uzun tırnakları tenime batıyordu.
"Buna gerçekten inanıyor musun Aisley? Siz buraya gönderilen koruyucu melekler değilsiniz. Bunu Dünya'yı temizleyin diye yapmıyorlar. Anlasana! Bu bir sürgün, bizim onları yok edebilecek kadar büyük güçlerimiz var. Özellikle de senin..."
Sert bir hamleyle çenemi elinden kurtardım.
"Dediklerinden hiçbir şey anlamıyorum ve Bilge'ye ne kadar güveniyorsam sana da o kadar güveniyorum. O yüzden peşimi bırak. Benden de arkadaşlarımdan da uzak dur."
Güldü. "Senden uzak duramam... Sen hepimizin tek kurtuluşusun."
"Farkında olmadığım yıkıcı, özel güçler; tanımadığım birilerinin kurtuluşu olabileceğim kadar önemli benden bağımsız bir kimlik... Gerçekten tüm bu saçmalıklar canımı sıkmaya başladı. Söylesene, kimim ben? Ya da sen benim kim olduğumu sanıyorsun?"
Git gide artan öfkeme aldırış etmeden burukça gülümsedi. "Sen Kayıp Kraliçe'sin."
"Hah!" diye alayla bağırdım. "Yine şu aptal kelimeler. Her şeyi geçtim, söylesene, neden önemli bu Kayıp Kraliçe? Neden herkes bu ismin izini sürüyor? En azından bana burada neler döndüğünü söyle, Buzlar Kraliçesi, yoksa aklımı kaçıracağım!"
Onaylamayan mırıltılar çıkardı, Iris. "Bu kadar sabırsızlık iyi değil Aisley. Öğrenmek istiyorsan hayatta kal."
Bezmiş bir tavırla nefesimi dışarı üfledim. Sabrım şimdiden büyük bir hızla tükeniyordu.
Iris, arkasını dönüp birkaç adım ilerledikten sonra birden durdu. "Sadece şunu söyleyeyim..."
"Aisley, uyan! Aisley!"
Omuzlarımdan tutulmuş, kuvvetlice sarsılıyordum. Kalın bir ses tonuyla adımın kulağıma tekrar tekrar çalındığını algılayabiliyordum ama gözlerimi açmamakta ısrar ediyordum. Tek bir cümle... Sadece ufacık bir ipucu bile öğrenemeden uyanmak istemiyordum. Ne yazık ki Iris çoktan yok olmuştu. Kaşlarımı çatıp gözlerimi araladım. Gri, sisli gökyüzüne bakıyordum ve başımda dikilen Dominic omuzlarımı çürütecek derecede hızlı ve sert bir şekilde beni sarsıyordu. Oturur pozisyona geçip ellerimle yüzümü sıvazladım.
"Hayır, hayır... Neden şimdi Dominic? Tam da ipin ucunu yakalayabilecekken... Tekrar uyumak istiyorum!"
Kaşlarını çattı ve yüzünü buruşturmuş halde bana bakmayı sürdürdü. "Neyin öğrenmesinden bahsediyorsun sen? Bayılmışsın."
Gözlerimi ovuşturdum. Bayılmış mıydım? En son hatırladığım şey diğerlerinin yanından ayrılıp olanca kızgınlığımla bilmediğim bir yönde ilerlediğimdi. Şimdi Dominic'in bu telaşlı hareketlerine anlam verebiliyordum, beni yerde öylece yatarken bulunca endişelenmiş olmalıydı.
![](https://img.wattpad.com/cover/58153340-288-k876926.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AURORA
خيال علمي(Aurora Serisi'nin 1. kitabıdır. Seri iki kitaptan oluşmaktadır.) Özel güçlere sahip 12 insanı başka bir gezegene sürgün etmek ve onları bunun bir sürgün olduğundan haberdar etmemek, işin en kolay kısmıydı. Fakat her şeyin bu kadar karmaşık hale g...