Üzerindeki şaşkın bakışlarımı hissetmiş olacak ki dönüp ''Ne zaman geldin?'' diye hissiz, mırıldanmayla karışık bir ses çıkardı. Elini ensesine götürüp bakışlarını gözlerime dikti.
Ah yapma Jeon Jungkook! Şu hareketi yapıp üzerime kilitleme o sonsuz bakışlarını! Çünkü zamanın durmasını her şeyden çok istiyorum böyle yaptığında. Keşke şu an gerçekten dursa zaman diye, yine ve yine geçirmeden edemedim içimden. Kalbime batan kirpikleri aramızdaki mesafeye rağmen tek tek hissettiriyordu, o batışı ve ardında bıraktığı acıyı. Ve sorduğu soru. Burada evimin önünde, bahçemde dikiliyor oluşu. Zaten yeterince şaşırmışken düşününce kat kat artıyordu merakım. Ne yapmaya çalışıyordu? Benim ona şu an ''Senin burada ne işin var?'' diye sormam gerekti aslında ama hayır bunu yapıp tekrar uçsuz bucaksız bir tartışmanın ortasına sürüklemeyecektim kendimi. Afallayışımdan sıyrılıp cevap vermeye çalıştım. ''Ah.. Ben. Şimdi. Şu an. Yani çok olmadı. Hayır. Bir dakika. Sormadan edemeyeceğim, buraya neden geldin?''
-'' Ne yapmaya çalıştığını anlamıyoruz. Bütün gün pratiklerde yoktun. Telefonun kapalı, kimse bütün gün ulaşamadı sana.''
Bu kadar uzun bir cümle kurması inanın şaşırtıcıydı. Çünkü Jeon Jungkook. Bu O. Karşımda uzun denilebicek bir cümleler kurarak benimle iletişmeye çalışıyor. Normal zamanlarda yüzüme bakmaya bile kalkışmayan O. Jungkook.
'' Telefonumun şarjını yanıma almamışım, pratiğe gelmemem çok mu büyün bir sorun yarattı? Ah. ''
''Ne bekliyordun Park Jimin? Endişelenip sadece nasıl olduğunu sormaya geldiğini mi? Kendimle alay edecek yer ve zaman değildi belki evet ama şu an bunu yapmadan edemiyordum. Acı bir gülümsemeyle ve yüreğime tekrar oturan o sızıyla yüzüne bakıp cevap vermesini bekledim. İfadesiz bir şekilde her zaman ki duruşuyla, ''Evet. Dansın önemli kısımları sende. Ayrıca derslerine girmedin. Bu okulu sen yöneteceksin ama böyle sorumsuz davranmaya devam mı ediyorsun, toparlansan iyi edersin.''
Kafayı yememe ramak kalmıştı. Evet kesinlikle kafayı yiyecektim. Resmen hesap soruyordu, aylardır yüzüme bakmayan insan karşımda kendinden emin bir şekilde benden hesap sorup, öğüt vermeye çalışıyordu. Derin bir nefes alıp sadece ''Yorgunum. Çok yorgunum ve beni anlamanı kesinlikle beklemiyorum, sadece çok yorgunum, lütfen.'' dedim. Bakışlarını derinleştirip yanıma yaklaştı, boynuna gömülmek ve sonsuza kadar orada olmak istedim. Sıkıca sarmak ve hiç bırakmamak. Ve hiç bir şey söylemeden geçip gitti. Omzumun üzerinden gitmesini seyrettim, yanaklarımdan süzülen sıcak damlalarla birlikte.
Her zaman ki gibi.
Gidiyordu.
Arkasına bakmadan.
İzliyordum bende gidişini gözyaşlarımla, her zaman ki gibi..
-
Saat sabahın dokuzuydu. Koltukta uyuyakalmıştım. Seoul güneşi, boydan camları olan evimin içerisine öylesine güçlü vuruyordu ki ellerimi gözlerime siper etmek zorunda kaldım. Yattığım koltuktan doğrularak iç çektim. Bütün kaslarımın tutulduğunu hissediyordum. Zar zor doğrulup direk duşa attım kendimi. Suyun berraklığını vücudumun her zerresinde hissederken geceyi düşündüm, zordu, yorucu ve acımasızdı. O an üzerimden akıp giden suyun düşüncelerimi ve acımı da alıp götürmesini beynimin içerisine sadece berraklığını bırakıp gitmesini diledim. Banyodan çıktığımda telefonumu hala açmadığımı farkettim sarja takıp, saçlarımı kuruttum. Kahvemi yudumlarken telefonu açma tuşuna bastığıma ciddi anlamda pişman oldum. Ellerimde duran şey öylesine sesli ve sarsıcı titreşimler bırakıyordu ki sanki telefon değil bir dinamitti. Onlarca arama ve mesaj. Ah yapmayın ne olur sadece bir, sadece bir gün açmadım. Mesajları kontrol ederken çoğunun çocuklardan olması bir nebze rahatlattı. Velilerin cevapsızları her zaman sorun oluyordu benim için, babamın kulağına gidiyor ve sonra ne mi oluyordu? Bir hafta boyunca ''Benden bu dans okulunu istediğin zaman hemen hayırı yapıştırmalıydım, sadece kendini düşünüyorsun artık velilerin telefonlarımıza geri dönülmüyor, çocuklarımızı buraya emanet etmeye devam edemeyiz, blah blahlarını duyacaktım. Ah. Şükürler olsun. Hoseok'u arayıp okula gelmesini söyleyecektim ki, açar açmaz azarlamaya başladı bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paper Hearts / Jik∞k
FanfictionÇünkü göğsünde, boynunun hemen altında onun benim için bütün kapıları açmasını istememe neden olan bir yer var. Çünkü her kafamı kaldırdığımda gökyüzünün onun ten rengine büründüğünü görüyorum, gözlerimi kapatıp sadece onu düşünmek istiyorum. Boyn...