İnsanın kalbinin en derinlerinde hissettiği duygular vardır. O kadar derindir ki o hisler, bazen sizi ne kadar etkisi altına aldığına şaşırırsınız. "Bu da ne böyle?" Ne oluyor sana?" diye sorarsınız kalbinize, onun cevabı ise o derin duyguların hep daha fazlasıdır. Daha fazlasını ister, bütün vücudunuzu yönetir ve sürekli o hissi düşünmenizi sağlar. Beyninizle anlaşma yapar, günün her saniyesinde derin duyguyu size vereni düşünmenizi, çıldıracak kadar çok düşünmenizi, hatta uyurken bile ismini sayıklamanızı sağlar. Hep daha fazlasını daha çoğunu isteyip durur. Tutku muydu bu derin duygunun ismi? Aşk mıydı? Öyleydi; aşktı, tutkuydu, delilikti.
Benim tutkumdu Jungkook, deliliğim.
Bütün gece gözümü bile kırpmadan bana bahşedilen bu armağanın tadını çıkardım. Onunla geçirdiğim bir gecede uyumam mümkün değildi elbette, bi ara çevik ve sakin hareketlerle üzerimdeki kabanı çıkarıp üstünü örttüm. Odanın soğuğu bana işlemiyordu, onun huzuruyla kalbim ısınmıştı ve artısı da var, terliyordum. Oturduğum yerden beni çıldırtıyordu.
Omzumdaki başı, boynuma değen saçları, saatlerdir parmaklarımda olan parmakları, çok yakın olduğu için burnuma gelen bana yaşadığımı hissettiren o kokusu, sakin ve huzurlu nefesi...
Dizlerime yatırıp yüzünü daha rahat incelemek istiyordum, yetmiyordu.
Ona hiç doyamazdım, Jeon Jungkook'a her zaman aç olacaktım.Sabaha karşı uyuyakalmıştım ve uyandığımda uyanmış olduğunu gördüm. Senelerdir daha güzel bir sabah yaşamamıştım. Yaşıyor muymuşum ben senden önce? Ben neden bu güzel sabahtan ömrüm boyunca mahrum bırakılmışım? Kendi kendime yaptığım yanlışlar mıydı sebebi? Kendimi asmam gerekirdi, seni benden mahrum bırakmıştı.
Uyanmamı mı bekliyordu?
İçime yine o heyecan, mutluluk titremesi oturmuştu.
Gözlerimi açtığımı farketmiş olacak ki, kıpırdanıp başını omzumdan çekti. İşte o an tıpkı küçük bir çocuk gibi "hayır! istemiyorum!" diye yere yatıp ağlamak istedim. Hafifçe öksürdü, bakışları yana doğru kaymıştı. Ah Jeon Jungkook utanıyor muydu?!
Gülümseyip "G-Günaydın" dedim, sesim o kadar garip çıkmıştı ki bende oturup buna utanabilirdim.
Doğruldu.
-"Ben, ben uyuyakalmışım" dedi. Uyuyan halin kadar güzel bir şey varsa o da sabah kalkınca yüzünde oluşan güzellikti Demir Adam. Sesindi. Saçlarındı.
"Evet, uyuyakaldık" dedim bende.
Gözlerini yüzüme çevirdi ve yüzüme yine ateş hücum etti.
Bende doğrulunca aramızdaki mesafe azaldı. Kapının tıktığı odayı sardı, kilidi mi açmışlardı?
Başımızı o yöne çevirdik, kimse içeri girmemişti. Tekrar bana döndü ve bir adım atıp aramızdaki mesafeyi kapattı.
Kalbim çığlık çığlığaydı.
Bir şey söylemedi.
Gözlerini gözlerimden ayırmadan sağ elimi tutup kaldırdı ve avcuma baktı, işaret parmağıyla avcuma sonsuzluk işareti çizdi. Gözleri hala avuçlarımdaydı, dokunuşu ağlatacak kadar harika hissettiriyordu.
"Beni bekleme." dedi ve avcumu kapattı. Yüzünde tarif edilemeyecek bir ifade vardı, rengi solmuştu.
Afallamıştım, dengemi korumakta güçlük çekiyordum. Yavaşça elimi bıraktı ve iki geri adım atıp uzaklaştı, gözleri hala gözlerimdeydi, ellerimiz ayrılmıştı ama onlar hala birlikteydi. Kurşun bakışlarında hüznü yakalamıştım.
Anlamıyordum.
Hayır kesinlikle anlayamıyordum.
Arkasını döndü ve kapıya doğru yürüdü. Beyin fonksiyonlarım durmuş gibiydi. Böyle gitmesine izin veremezdim, ne olursa olsun. Anlamaya çalışmayı bırakarak hızlı adımlarla kapı kulpunda olan elini tuttum ve yutkunarak, "Bu neydi"
diyebildim. Başını çevirmedi, derin bir nefes alıp bıraktı.
"Yapma." dedi. Sesi sertti.
Elini hızlıca çekti, dönmedi. Başı önündeydi ve sırtına bakıyordum. "Bana neden yapmamam gerektiğini söyle Jungkook, Neden?"
Cevap vermedi, sustu.
"Olması gereken bu." dedi sesi titriyordu. Kendimi daha fazla tutamayıp sırtına bir adım daha attım ve sağ kolumu boynuna doladım. İçim titriyordu, gözlerimden akan sıcak damlalarla birlikte, "Hayır. Olması gereken bu." dedim, inanın ne dediğimi nasıl konuştuğumu bilmiyordum. Söylediklerini anlamaya çalışıyordum ama çıkmaz bir sokaktaydım. Elini boynundaki elime götürdü.
"Nolur. "
"Bana bunu yapmayı bırak" dedi. Sesindeki çaresizliği anlayamıyordum ve bu beni daha çok çıldırtıyordu.
Nefes verip "Sadece iki dakika, sadece iki dakika böyle kalmamıza izin ver, nolur." dedim.
Gözlerimden akan yaşları kontrol edemiyordum. Ona bunları söyleten bendim, hatamdı, nefretiydi belki de.
"Rüya için teşekkür ederim." dedim ve geri çekildim, bu ölüm gibi zordu.
Kapıyı açtı ve gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paper Hearts / Jik∞k
Fiksi PenggemarÇünkü göğsünde, boynunun hemen altında onun benim için bütün kapıları açmasını istememe neden olan bir yer var. Çünkü her kafamı kaldırdığımda gökyüzünün onun ten rengine büründüğünü görüyorum, gözlerimi kapatıp sadece onu düşünmek istiyorum. Boyn...