Bölüm Şarkısı; Skyler Grey-I Know You
Hayatın bir durdurma tuşu olsaydı onu tam da şu an kullanırdım, bir kez basma hakkım olsa bile o tuşa basardım, diğer her şeyi unutma şansım olurdu. Hafıza kaybı fikri de hoş geliyordu fakat tutunduğum tek kişiyi hafızamdan silmek istemem baştan aşağı imkansızdı, saçmaydı ve bu seçeneği elememe neden oluyordu.
Onu ikna etmem zor olmuştu, hastahane için yola çıktığımızda hala söyleniyordu. Canının acımadığını söylese de ben bir şekilde acısını hissediyordum. Arabayı otogardan çıkardığımdan beri bizi takip edenler olmasa biraz nefes alıyorum diyebilirdim. Yol boyunca iki tane olmak üzere korku filmlerinden fırlamış tiplerle dolu siyah arabaları atlatmak için her yolu denedim, üzerime gps falan yerleştirdiklerinden şüphe bile ettim. Sonra üzerimde bir şey olmadığını hatırladım, gömleği yırtıp kravatla birlikte Jungkook'un eline sarmıştım, sadece onun ceketi vardı üstümde, kokusunun sindiği ceket. Dışarıdan belki komik gözüküyordum. Deli gibi veya modayla kafayı bozmuş manken, kaslarını sergilemeye çalışan saçma bir insan. O an kanamasını durdurmam için başka bir yol gelmemişti aklıma, çok kan kaybettiğinden rengi gittikçe soluyordu. Bunu belli etmemeye çalışsa da, ona çevirdiğim gözlerim acıyı hissettiği an doluyordu.
"Sana hastahaneye gerek yok dedim, neden bu kadar inatçısın anlamıyorum."
Dikkatimi yoldan ayırmadan cevapladım. "Ben mi inatçıyım? Kan kaybından ölebilirsin yine de ben inatçıyım öyle mi?"
"Senin ilk yardımından sonra hiç bir şeyin iyi gelmeyeceğini söyledim."
"Kırıkları elim titrediğinden tam çıkartamadım, yaptığım tek şey gömleğimi yırtıp eline sarmam." Aniden virajı döndüğümde Jungkook şaşırmıştı. Hala takip ediliyor olduğumuzu farketmemişti, belki de bilinci gidip geliyordu."Yaptığın tek şey kalbime dokunman Park Jimin." Jungkook böyleydi işte. Söylediği her kelime bende büyük etkiler, izler bırakıyordu. Hafiften içimi kaplamaya başlayan o garip duyguya hazırlandım. Her an yok olabilirmişim gibi bir duygu. Her an yeniden onu sevebilirmişim gibi.
"Kendine neden bu şekilde zarar verdin?"
"Bu konuyu kapat." O kararlı sesiyle söylediğime cevap verirken hastahanenin önünde durdum. Yüzümü ona çevirdiğimde derin bir nefes aldım. Ona sormak istediğim şeyler boğazıma dizildi, tekrar derin bir nefes alıp inmesini söyledim. Üzerimde hala o ağır utanç vardı ve kolay kolay atmamın mümkün olmayacağını biliyordum. Jungkook'un eline bakan doktor pansumanla kendi ilgileneceğini söyleyince susmayan telefonumu açmak için odadan çıkıp koridora yürüdüm. Kapıdan çıkarken Jungkook yine o endişeli bakışlarını göndermişti. Telefonu sakin olmaya çalışarak açtım.
"Jimin, söylediğim şeyler yapılacak ve Pazartesi gününden itibaren koltuğuna geçeceksin. Evleniyorsun ve Park Group tamamen senin elinin altında olacak. Zamanı geldi derken çok ciddiydim. Hiç bir şey kararımdan vazgeçiremez. Jungkook konusunda-" Onun ismini duyduğumda daha fazla dayanamadan sözünü kestim.
"Beni aramayı bırak, hayatımı mahvetmeyi bırak. Bugün attığım imza sadece Jungkook'un annesi içindi. Sadece imza dedin ve onu sana verdim."
Susması beni ürkütmüştü. Sürekli bağıran ve damarları öfkeyle şişen her zaman ki babam, susuyordu. Sert sesini tekrar duyduğumda algıladığım cümlesi kanın beynime sıçramasına neden olmuştu.
"Seo Joon'un oğlunun sonu görünüşe bakılırsa onun gibi olacak. O çocuğu hiç acımadan öldürürüm. Planlarımın önündeki tek engel o. Jungkook'u öldürürüm."
"Delirmişsin sen. S-sen delirmişsin."
Cümlesini aynı ürkütücü kararlılıkla tekrar ettikten sonra dizlerimin bağının çözülmeye başladığını hissediyordum. Avazım çıkana kadar bağırıp kulağımdan çektiğim telefonu duvara bütün sinirimi çıkartmak istercesine fırlattım. Bir anda patlamış olmam üzerimde tepinen öfkenin başımdan aşağı kaynar sular gibi dökülmesi, dizlerimin titreyişine dayanamayışım beni yere sermişti. Boğazım sanki orada açık bir yara varmış gibi acıyordu. Duvara yapıştırdığım sırtım iğnelere saplanmış gibiydi. Uyuşan bedenimi yüksek bir yerden atlıyormuşum gibi büyük bir boşlukta sallanarak yere çakılmaya hazırlanıyor gibi hissediyordum. Diğer yandan etim gözlerimin önünde tane tane kesilse acı hissetmem gibi koca bir hissizlik içerisindeydim. Kendi sesim beynimin içinde yankılandı, üst üste tekrarlandı. Dizlerimi çeneme çekip parmaklarımı saçlarımı koparır gibi tutamlara geçirdim. Etrafımda duran insanları ayakkabılarından farkedebilmiştim. Koridorda bağırışımdan sonra yankılanan ses Jungkook'a aitti. O ses, beni yine boğulurken kurtaran halat gibi etrafımı sarmış, düşerken sallandığım boşlukta bileklerimden sıkıca kavrayan bir el gibi kurtarmıştı. Yerimden kalkamayışım ne kadar tükenmiş olduğumu bana bir kez daha göstermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paper Hearts / Jik∞k
FanficÇünkü göğsünde, boynunun hemen altında onun benim için bütün kapıları açmasını istememe neden olan bir yer var. Çünkü her kafamı kaldırdığımda gökyüzünün onun ten rengine büründüğünü görüyorum, gözlerimi kapatıp sadece onu düşünmek istiyorum. Boyn...