Aynı anda hem mutluluktan hem de üzüntüden ölecek gibi hissettiğiniz anlar vardır, hani ne yaparsanız yapın o eksiği ve üzüntüyü kapatamaz hiç bir şey ama diğer yandan da pembe bulutların üzerinde uçuyor gibi hissedersiniz. Kokusunu duyduğum anı hatırlayınca o pembe bulutlarda yatıp yuvarlanıyor, dilediğim özrün yetmediğini ve hiç bir zaman yetemeyeceğini, hiç bir şeyi düzeltemeyeceğini hatırlayınca ise o bulutlardan yere düşüyordum ve gökyüzüm başıma yıkılıyordu.
Bu gece benim için buydu.
Son bir saattir yaşadıklarımın rüya olmadığına ikna olmam gerekiyordu. Bu maksatla kendimi tokatlamayı bile düşündüm. Salondaki koltuğumda otururken gözlerimden inen yaşlar bana yaşadığım ve gördüğüm şeylerin gerçek olduğunu haykırıyordu. Aylar sonra onu ilk defa çok yakından seyredebilmiştim. Üstelik rüyamda kalbimin hiç bir zaman böyle çarpmadığını da biliyordum. Öyle ki bu çarpıntı, dans için sahneye çıktığım önemli gecelerde yaşadığım heyecanı hatırlatıyordu. Tek farkı acıtan bir heyecan olmasıydı.Eve geldiğimden beri yerimden kıpırdayamamıştım, fazla yorgun hissediyordum. Ayağa kalkıp üst kata çıktım. Sadece uyumak istiyordum ama düşüncelerim beni rahat bırakmıyolardı. Masadan kaldırdıkları sarhoş ve yorgun görüntüsü gözümün önünden gitmiyordu. Gece aklımdan çıkmıyordu. Yatağa uzandım ama kederden ölecekmişim gibi hissediyordum. Cevapsız sorular çoğalıyordu, ve cevapların hiç bana uğramayacakmış gibi bir hali vardı. Dönüp durdum.
Bir sağa bir sola. Bir sağa bir sola. Sonunda gözlerim daha fazla dayanamayıp beni uykunun kollarına teslim etti.Uyandığımda genelde her sabah içimden geçirdiğim cümleyi tekrarladım. "Neden uyanmak zorundayız ki?"
Yine iyi hissetmiyordum. Ağrıyan yerlerim yataktan kalkmamı gerçekten güçleştiriyordu. Telefonuma uzanıp saati kontrol ettim, bir saat sonra okulda olmam gerekti. Yarım bıraktığım işler vardı, halletmeliydim. Sabah kahvemi içtikten sonra çıktım. Son zamanlarda yine iştahsızlığım hat safhalardaydı.Arabama binince yan koltuğa bakakaldım bir süre, dün gece burada oturmuştu, burada gözlerime bakmıştı. İnanın bu hala bana inanılır gibi gelmiyordu, yutkundum ve hazmetmeye çalıştım.
Aslında minnettardım, o dakikaları ve bakışları bana verdiği için.
Park Jimin için bu büyük bir şeydi, uyurken izlememden bahsetmiyorum bile.Okula geldiğimde henüz erkendi, çocuklar gelmemişlerdi. Asansör açıldığında küçük çaplı bir kalp krizi yaşıyormuşum gibi hissettim çünkü karşımda, bekleyen asansörün içinde o vardı. Kulağında kulaklıkları, üzerinde siyah kot bir pantolon ve bordo palto vardı, yere bakıyordu, yüzüme bakmamaya yemin etmiş bir Jeon Jungkook vardı yine karşımda. Tam adım atıp içeriye girecektim ki, düğmeye basmasıyla kapının kapanması bir oldu.
Bütün kapıları kapanmıştı.
Onda tek bir kapım kalmadığına emindim, iç organlarım eziliyordu, evet.
Evet kesinlikle biri ellerine almış ve hepsini tek tek sıkıyordu.
Bu acının başka türlü bir tarifi olamazdı.
Her gün daha kötüye gidiyor gibiydi, her gün daha fazla ölüyor gibiydim.Hiç bir şey yapmadan öylece dikildim asansörün önünde, düğmeye basarak yüzüme bile bakmadan ben olduğumu anlayıp koca bir defol yapıştırmıştı. Keşke yanlış anlıyor olsan Jimin, keşke bu sadece sağlıklı düşünememenden, paranoyaklığından kaynaklansa.
Ama hayır.
Gerçek gün gibi ortadaydı, istemiyor ve dayanamıyordu.
Daha ne kadar ezip büzebilirdi beni?
Daha ne tür bir çöp olabilirdim rüzgarında?
O kasırga daha kadar savurup fırlatabilirdi kalbimi?
Ama ben o kasırgada yok olmayı istiyordum, kaybolup izimi silmeyi, soyutlanıp yok olmayı.
Onun kasırgasında yok olacaktım."Günaydın Bay Park!"
Amelie neşe dolu sesi ve elinde raporlarla kapımda bekliyordu. Kavisli burnu gülümseyince bütün suratına yayılıyordu, büyük gözleri vardı ve hep kırmızı etekler giyiyordu. Kulağından kalpler çıkan çizgi film karakterlerine benziyordu, sevimliydi.
"Günaydın!" diye karşılık verdim bende gülümsemeye çalışarak. Kapıdan içeri girince içimden bir ses 'belkide bugün bu odadan sağ çıkamayacaksın' diyordu, tonlarca iş vardı. Amelie hemen raporlara girişti, bir yardımcımın olması bu durumdan beni kurtarabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paper Hearts / Jik∞k
FanfictionÇünkü göğsünde, boynunun hemen altında onun benim için bütün kapıları açmasını istememe neden olan bir yer var. Çünkü her kafamı kaldırdığımda gökyüzünün onun ten rengine büründüğünü görüyorum, gözlerimi kapatıp sadece onu düşünmek istiyorum. Boyn...