*Bölüm şarkısı/ EllieGoulding-How Long Will I love you*
Şarkı bitmişti ama biz öylece kalmaya devam ettik.
Ne kadar kaldığımız hakkında hiç bir fikrim yoktu, tek bildiğim sonsuza kadar burada, bu gözlere ve bu ellere dokunarak kalmak istediğimdi.
Tek bildiğim onu çok özlediğimdi. Burnumda tüten kokusu inleyerek ağlama isteğimi en yoğun şekilde boğazıma oturtmuştu. Tek istediğim büyünün bozulmamasıydı ve tek beklentim sadece oydu.Bütünüyle Jeon Jungkook hayattaki tek beklentimdi. Büsbütünüyle onu istediğim ve onu sevdiğim, düşünebildiğim tek şeydi.
Dakikalardır duyabildiğim tek şey kalp atışlarımızdı. Ve o atışları birden bire daha gürültülü hale getirdi, birleşmiş fakat kenetlenmemiş parmaklarımızı birbirine geçirdi. Avuçlarıma sanki birden bire pamuklar doldurulmuştu, parmakları sert, avcu yumuşacıktı. Bu pamuğu da, sert parmakları da özlemiştim. Dokunuşu gözlerimi dolduracak kadar muhteşemdi. Aramızda neredeyse hiç mesafe yoktu, bu yakınlık bana aklımı kaybettirecekti az kaldığını hissediyordum. 'Birazdan delirmenin son aşamasını tamamlayacaksın' diye haykırıyordu iç sesim.
Elleri büyüktü. Öyle ki bu güzelliğin içinde ellerim kayboluyordu. Parmaklarımı sıkıca sarmıştı ve onları hareket ettirip duruyordu, ellerim yanıyordu. Hareket ettirdikçe kalbim titriyordu. Ve onun elleri de yanıyordu. Gözlerime çok farklı bakıyordu bu sefer, sanki içine düşecekmişim gibiydi, çok derin. Bir şeyler anlatmak istiyordu, bir şeyler söylemek.. Bunu okuyabildim. Gözleri kesinlikle bir şey anlatmaya çalışıyordu. Daha önce onu hiç böyle bakarken görmemiştim, daha önce hiç bu kadar yakın olmamıştık. Gözlerimizin güldüğü kısımlar hep daha fazlaydı, o hiç böyle bakmazdı. Gözleri bana bir şeyler anlatmaya çalışmazdı çünkü o zaten dayanamaz hemen kelimelere dökerdi. Benimle konuşmasını özlemiştim. Eskiyi düşünmek ve şimdi ki halimizle karşılaştırmak beni yine hüzne boğmuştu. Bu sırada iki elimi de indirerek bakışlarını gözlerimden ayırıp eğildi, alnını sağ omzuma koydu ve hiç bir şey söylemedi.
Oda etrafımızda dönüyordu. Derin bir nefes alıp biraz bekledikten sonra, ''Yağmur dinene kadar.. Yanımda kal.'' dedi. Başı hala omzumdaydı ve bende gözyaşları içerisinde, sesini ve söylediğini duyduğum an akan yaşlar içerisinde hafifçe başımı sallayarak, "Kalacağım. Yağmur yağınca da, dinince de yanında kalacağım." dedim. Sonra bir şey fısıldadı ama çok sessizdi, duyamadım.
Yağmuru sevmediğini biliyordum. Buna bir anlam vermem gerekirse, yeterince sevmeyişi olabilirdi. Diğerlerinin anlattığına göre yağmur yağınca nefes bile alamayacak duruma geldiğini biliyordum. Bunu bana anlattıklarında ne zaman yağmur yağsa "Acaba orada da yağıyor mudur? İyi midir?" diye sürekli endişelenip dururdum. İnsan bu endişeye düşecek kadar sevdiği insandan uzak kalmamalı. Uzak kaldım, bunu yaptım. Bunu yapmak zorundaydım. Aşamayacağım şeyler beni buna zorladı, eğer yapmazsam her şey daha kötü olurdu. Yaptıktan sonra ki sessizliğimin pişmanlığı her hücremi tekrar sarmıştı. Sol elimi ellerinden ayırıp kolumu ensesine doladım ve sadece içimden gelen şeyi söyledim,
"Şemsiyen olacağım."
Cümleyi duyduktan sonra bıraktığım elini yavaşça belime doladı iyice kendine çekti ve hiç bir şey söylemedi. Omzumdaki alnını kaldırıp başını iyice boynuma yerleştirdi, sıcak nefesini şimdi daha fazla hissediyordum. Tenimdeydi. Bu yaşadığımın hayal olmadığını boynuma değen dudakları farkettiriyordu, ölüm bu şekilde gelseydi bu en güzel ölüm şekli olurdu, dünyanın en huzurlu ölen insanı olurdum. Kollarında ölmek düşüncesi ölümü bile güzelleştiriyordu gözümde.Saatlerce, haftalarca, aylarca böyle kalsak sorun olmazdı. Gözlerimi kapattım ve yanaklarıma düşen gözyaşlarını tekrar hissettim. Sarılsa geçer diyordum ya, gerçekten geçmişti. Sanki kanatlanmışımda uçuyormuşum gibi, sanki bütün acımı ufacık bir okşayışla bir anlığına dindirmiş gibiydi. Aylardır içinde olduğum karanlıkta sonunda ellerini bulabilmiş, gözlerini görebilmiştim. Onun ittiği uçurumdan tekrar onun uzattığı eller ile kurtulmuştum. Tekrar itecek diye korkuyordum, tekrar o dipsiz kuyuya düşmek istemiyordum. Kurtuluşum Jungkook, beni tekrar iter miydi? Bir haftadır daha yoğun yaşadığım tarifsiz sızıyı sadece buraya gelerek bile dindirmişti. Yaşadığımı onunla şimdi, şu dakika hissediyordum. Tekrar iter miydi? Korkuyordum. Boynunda olan kolumu daha sıkı sardım ve beni bırakmaması için içimden bir kez daha yalvardım. O kapıyı kapattıktan sonra gelip bana bu kapıyı açtığı için ona defalarca teşekkür ettim. Beni unutmadığı için, bana ihtiyacı olduğunu hissettirdiği için ona sürekli teşekkür ettim. Varlığı için bir kez daha şükrettim. Beni affetmese bile artık bu önemli değildi, böyle sarılsa yeterdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paper Hearts / Jik∞k
FanfictionÇünkü göğsünde, boynunun hemen altında onun benim için bütün kapıları açmasını istememe neden olan bir yer var. Çünkü her kafamı kaldırdığımda gökyüzünün onun ten rengine büründüğünü görüyorum, gözlerimi kapatıp sadece onu düşünmek istiyorum. Boyn...