Ağır oyuna gelmiştik.
Pratik odasında bir süre birbirimize bakarak durduk. Odanın tam ortasındaydık. Duştan yeni çıkmış hali tüm vücudumu alevin tam ortasına atmıştı. Fazla güzeldi.
"Ne oluyor?" diyerek yürüdü kapıya doğru. Kolu çevirip açamayınca "Ne yapmaya çalışıyorsun?" dedi. O kadar hissiz soruyordu ki bunları, tanıdığım O olmadığını sandım bir an. Başka biriyle mi kilitli kalmıştım?
Cevap vermeye çalışarak yerimden kıpırdanıp ona döndüm.
-"Gerçekten ne olduğu ortada değil mi?" diye sordum.
"Kilitlendik."
"İkimiz."
Kapının yanından ayrılarak bana yaklaştı, kalp atışlarım bağımsızlığını ilan etmeye başlamıştı bile. 'Ah gece daha yeni başlıyor, yavaş ol daha çok ilan edeceksin gibi görünüyor' dedim ona. Tabii ki dinlemeyecekti.
Az bir mesafe vardı aramızda.
"Sen ciddi misin?" dedi sinirlenerek.
"Ne demek kilitlendik?
Kim yaptı bunu? Voah! Güzel plan, Park Jimin."
dedi alaycı bir şekilde.
"Her geçen gün daha çok şaşırıyorum."
Ve benim ismim hiç bu kadar güzel telaffuz edilmemiş, kulağıma hiç bu kadar şiir gibi gelmemişti. Yutkundum.
Alayına karşılık vermek isterdim ama şu an öfke nöbeti geçirmemek için direniyordum.
"Benim planım değil." dedim düz bir sesle. Belki de titremişti, kendi sesimi anlayamıyordum.
Yüzüme bakmıyordu. Elindeki havluyu daha sıkı kavradığını gördüm. Ellerini sonsuza dek inceleyebilirdim.
"1 saat sonra okul tamamen kilitlenecek, geceyi burada geçirmeye niyetim yok." dedi.
Bu cümleleri o mu kuruyordu? Yoksa ben artık halisünasyon görüp mü onunla konuşuyordum?"
Sesi boş odayı huzurla dolduruyordu.
Ne derse desin.
Toparlanarak "Onları arayacağım" dedim. Telefonumu çıkarıp Hoseok Hyung'u aradım.
"Aradığınız numaraya şu an da ulaşılamıyor lütfen daha sonra tekrar deneyiniz."
Jin ve Namjoon Hyung içinde aynı şey tekrarlandı. Bu sırada beni izlediğine emindim. Gözlerini üzerimde hissediyordum, hareket edemiyor ve gerçekten nefes alamıyorum diye çığlık atıp kendimi yere atmak istiyordum. Bana hissettirdikleri yoğundu. Çok yoğun.
Tuş kilidini kapatıp ona döndüm:
"Kapalı. Hepsinin."
Başını yukarı doğru kaldırıp:
"Aah! Hiç hoş bir şaka değil hiç! Ah keşke 5 dakika daha erken çıksaydım!"
Şu an gülmemek için kendimi zor tutuyordum bir yandan da bu kadar istemediği ve şaşırdığı için üzülüyordum. Park Jimin'in duyguları hep karışık ve dipsiz bir kuyudaydı.
"Burada kalmaktan başka bir şey yapamayız." dedim eğlenerek.
Suratıma keskin bir bakış attı ama ben gülmeye devam ettim, bu kesinlikle eğlenceliydi.
Yerdeki muzlu sütleri alıp duvara doğru yürüdüm ve yere çöküp sırtımı duvara verip ayaklarımı uzattım. Beni izliyordu.
Paketi havada sallayıp "Mm güzel düşünmüşler, muzlu süt" dedim.
Muzlu süt ikimizin de en sevdiği şeydi, sahilde yürürken veya dans ettikten sonra eskiden sürekli bundan içerdik. Herkes bizimle dalga geçerdi, Hoseok Hyung en çok bu konuda takılandı. Bunu onun akıl ettiğine bahse girebilirdim. Hatırlayınca buruk bir gülümsemeyle "Seversin" dedim. "Severdik."
Önce elimdeki süte sonra suratıma baktı.
"Eskidendi, çok eskiden." dedi sert bir şekilde. Duvarlarını yıkmayacaktı, ben duvarlarımı ona baktığım her an yıkıyorken o bana bunu asla yapmayacaktı.
"Artık sevmiyorum" diye ekledi ve havluyu sallayıp soyunma odasına doğru gitti.
Ne var biliyor musunuz? Acının içinde yaşamayı zamanla öğreniyorsunuz. Bu var hayatta, aşkta bu var. Alışmıştım, alışmalıydım.
Ama olmuyordu, sanki her an kalbim daha çok kırılıyor ve beni imkansızlıklara sürüklüyor gibiydi. Biliyordum beni sevecek olması ihtimali benimle beraber dipsiz bir kuyuya düşmüştü. Sevemezdi, o günden sonra bu iyice imkansızlaşmıştı ama ben kendime kabul ettiremiyordum bunu. Gerçek yüzüne yine ağır bir tokat atmıştı.
Sütleri yere bırakıp, gözyaşlarımın akmasına izin verdim. Çenemden düşen damlalar ellerimi ıslatıyordu. Musluğu hiç kapatmamak üzere açmıştım, dayanamıyordum ve sızıyı hafifletmemin tek yolu ağlamaktı.
Ağlamaktan nefret ediyordum. Ağlayamamaktan daha çok. Kuru bir acı her zaman daha çok süründürür, daha çok öldürürdü, beni kurtarmasını bir kez daha diledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paper Hearts / Jik∞k
FanfictionÇünkü göğsünde, boynunun hemen altında onun benim için bütün kapıları açmasını istememe neden olan bir yer var. Çünkü her kafamı kaldırdığımda gökyüzünün onun ten rengine büründüğünü görüyorum, gözlerimi kapatıp sadece onu düşünmek istiyorum. Boyn...