Onu ilk tanıdığımda, kendimle konuşuyormuş gibi hissetmiştim.
Yanında değilken kendimden kopmuş gibi. Yanımda değilken ruhum yanıyormuş gibi.
Ona uykuya dalar gibi aşık olmuştum. Önce yavaş yavaş sonra bir anda. Tarihi hatırlamıyorum ama yemin ederim, onu burada gördüğüm o öğlen vakti adımı unutmuştum.
Sonra bu sahilin her köşesine her gün onu kazımıştım, gelmeyeceğini bilsem bile onu beklemiştim. Bir daha adımı unutmak için her saniye can atıyordum. Sahi, çok uzağımda duruyordu, nasıl olmuştu da aramızda hiç mesafe yokmuş gibi hissetmiştim?
Yüzünde hüznü yakalamıştım, hiç gülmüyordu.
Donuk bir şekilde oturuşunu ve gözlerini denize dikişini hatırlıyorum. Her gün yalnız geldiğine göre arkadaşı yoktur diye düşündüğümü hatırlıyorum. Parmak uçlarımı yırtan bir sızıyla yalnızlığını hissediyorum. Denize orada boğuluyormuş gibi bakan gözlerini, bazen kulaklığını takmaya bile yorgun olan ellerini hatırlıyorum, parmaklarına dolayarak oyalandığını, müzik bile dinlemek istemediği zamanları hatırlıyorum. Eğer günü her zamankinden kötü geçmişse bunu sürekli yaptığını hatırlıyorum. Hep siyah giyinmesinin bir tarzdan öte bir anlamı olduğunu anladığım zaman geliyor aklıma. Uzağımda oturuyor oluşu kirpiklerini saymama engel olamıyor. Hatta bunu farkettiğimde korktuğumu bile hatırlıyorum.
Üzerindeki terden sırılsıklam olan tişörtünü hatırlıyorum. 'Koşuyor mu yoksa spordan mı buraya gelmiştir?' kendi kendime konuşmaya başladığımda anlıyorum artık, seni izlemeyi ve her zerreni ezberlemeyi bırakıp sesini duymalıyım. Sesini duymalıyım, kaybolmalıyım.Kaybolmayı ister mi insan? Deli gibi istiyordum.
...
Küçüklüğümden beri bu kadar yoğun hissettiğim bir isteğim olmadığı için, zaten hiçliğin kıyısında yaşadığım için bu aşırı duygular bir anda garip geliyor bana. Alışamıyorum içimdeki bu garip şeye, belki geçer deyip savıyorum başımdan ama hayır. Ertesi gün tekrar geliyor. Hiç gitmiyor, sürekli dürtüyor. Onu görme isteğimi bastıramıyorum. Kendimi yine sahilde buluyorum. Odama kapanıp saatlerce dans ettiğimi de hatırlıyorum ama onu aklımdan bi türlü çıkaramıyorum.
Sahilde yoksa eğer gökyüzünü izliyorum. Bunu neden yaptığımı bilmiyorum sadece gözlerimi uçsuz bucaksız maviden alabilmem mümkün olmuyor. Yine bir gün yorucu bir dans dersinden sonra kendimi çimenlere atıp gözlerimi bulutlara kitlediğimi hatırlıyorum. Tek gözümü kısıp parmağımla bulutların kıvrımlarından geçerken başıma çarpan şeyle birlikte havadaki parmağımın yanında bir parmak daha görüyorum. Önce benimle aynı şekilde bulutların üzerinden geçen parmağa sonra kafamı çevirip başıma yaslanan şeye bakıyorum.
Onu gördüğümde avazım çıktığı kadar bağırmak geliyor içimden. Ama hareket edip veya soru sorup anı bozmuyorum.
Benim parmaklarım nereden geçtiyse oralardan geçiyor usulca. Sonra duruyor ve bir şey yazıyor. Gökyüzüne bir şey yazıyor. Hareket eden parmağını izliyorum, anlamam için çok yavaş yazıyor.
'Jungkook'
...Bu ismin hayatımı değiştireceğini bilmiyorum tabii. O günden sonra her günüm olacağını bilmiyorum. İçimden defalarca tekrar ediyorum ve sonra bende parmağımı kaldırarak ismimi yazıyorum.
'Jimin'
...
Kafasını yasladığı saçlarımdan çekip yüzüme dönüyor ve dudağı yukarı doğru yavaşça kıvrılıyor.
Gülümsüyor.
İlk defa gülümsediğini görüyorum ve ilk defa bana baktığını. Hep anlatılan o meşhur huzuru ölmeden tadabildiğim için içimi inanılmaz bir elektrik dalgası esir alıyor. Bir virüsün yayılması gibi her yerimde hissediyorum. Şu ana kadar okuduğum kitaplardaki o güzel duygular bütün tasvirleriyle beynimin ve kalbimin içinde yankılanıyor. Böyle bir hayatım varken karşıma yazılan o duyguları hissettirecek birinin çıkması imkânsız diye düşünüyordum hep. Ben zaten ıssız bir çölde yaşayan kırık dökük bir parça olduğumdan kimse benimle arkadaş bile olmaz zannediyordum. Annemin eve getirdiği o çocukların asık suratımdan korktukları için yanıma yaklaşmamaları, yeni tanıştığım her insanın yüzüne baktığımda hatıramda beliriyordu şimdiye kadar. O ana kadar, ilk defa yüz yüze geldiğimiz o ana kadar. Korkularımı silip süpürüyor gülüşü.
'Sana korkularımı anlattım, artık korkum sensin.' diye çığlık atmak istiyorum yüzüne! İçimden geçen bütün korkuları bakışlarıma dizdim ve sende beni anlamış gibi gülümsedin, artık bütün korkum sensin demek istiyorum.
Onu izlerken düşündüğüm şeyleri çoğaltıyorum. Daha önce tanışmadığıma emin olmak için hafızamı tekrar yokluyorum çünkü onu sanki yıllardır tanıyormuşum gibi bir his dolduruyor içimi. Şüphemi kaçırdığı çekingen bakışları durduruyor. Dışardan simsiyah, yapayalnız ve buz gibi görünen bu çocuğun utanarak bakışlarını kaçırması bir anda ona bütün sevgimi sorgusuz bir şekilde vermek istememe neden oluyor. Sanki onu sevmek için bahane arıyor gibiyim, her hücresine bütün sevgimi bırakmak istiyor gibiyim.
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paper Hearts / Jik∞k
FanfictionÇünkü göğsünde, boynunun hemen altında onun benim için bütün kapıları açmasını istememe neden olan bir yer var. Çünkü her kafamı kaldırdığımda gökyüzünün onun ten rengine büründüğünü görüyorum, gözlerimi kapatıp sadece onu düşünmek istiyorum. Boyn...