Nedensizce araladığım gözlerim, tuttuğu elim üzerinde uyuyakalmış olan Jungkook'u bulunca hücrelerime kadar genişlettiğim gülüşümle kısıldı. Günlerdir en güzel manzaramdan yoksundum, doya doya bakmam için hemen uyanmamasını diledim. Karıncalanmaya başlayan elimi kaldırıp parmak uçlarımı alnındaki karışmış saçlarını gözlerinden çekmek için kullandım.
Şişmiş dudakları ve gözleri, derin bir uykuda olduğunu belli eden sesli nefesi tam olarak cennetimdi ve kollarında ölmek düşüncesinden şu an vazgeçmiştim, beni huzura boğan yüzüne gözlerimle dokunabilsem en güzel ölüm olurdu.
Cehennemimdi, bundan şikayetçi değildim. Onunla yanmak, kül olup sönmüş olmayı istemeyeceğim kadar harikaydı.Bana ölümü güzelleştiren bu adamın yüzünün her bir gözeneğini öpüp, 'gök, yüzünde' demek istiyordum. Gökyüzüme bendeki onu anlatmak istiyordum fakat kelimelerimin yetmeyeceğini biliyordum. Hiç bir mesafe bırakmadan burnuna çarpacağım kadar çok yaklaşıp o isteği dakikalar boyunca gerçekleştirdim.
Kanatlarım varmış gibi hissettiren bulutlarım saçlarındaydı. Karanlık mavim gözlerinde, uçsuz bucaksız huzurum ve adını koyamadığım tüm duygular o mavinin içindeydi. Gökyüzünün ta kendisine aşık olmuştum, mavinin her tonuna.. Siyaha bulanması, şimşekleriyle doğacak olan renklerimi süslemesi beni dağıtmanın aksine toparlıyordu.Yanıma uzanmamıştı, sandalyede tuttuğu elimi bırakmadan yüzünü üzerine koymuş yatağa doğru eğilmişti. Tutulmuş olmalıydı, elim uyuşmuş olsa da yanağını koyduğu için daha fazla kıpırdatmadım. Sonu gelmeyecek gibi olan öpüşlerimden olsa gerek, gözleri açılıyordu.
"Jimin." Uykulu sesiyle gülümseyerek kıpırdanmasından sonra bileğimi tekrar tutup elimin üzerinde yanağı rahat bir yer edindi. Gülüşümü bozmadan mırıldanmalarını dinlerken yerinden hoplamasıyla irkildim, birbirine yapışmış olan gözleri irileşmişti."Bir şey mi istiyorsun? İyi misin?" Sakin soluğu ani hareketiyle boğazına dizilmişti.
"İyiyim ben. Neden bu kadar çok korktun? İyiyim."
"İnan bana bu korkumun binde biri bile değil. Bir yerin ağrımıyor değil mi? Bütün gece kabus gördün."
Hiç bir şey hatırlamıyordum, doktorun son sorularından sonra seruma damlattığı bir kaç ilaç ve sonrasında parmak uçlarını öperek kulaklarımda fısıldadığı ninniyle uyuyakalışımdan başka hiç bir şey.
"Kabus mu gördüm?" Şaşırmış suratımı inceledikten sonra masanın üstündeki su şisesine uzandı. "Uykunu alamadın mı?" Suyu büyük bir açlıkla kafasına dikerken sıraladığım soruları özgür bırakıyordum. "Ah hiç mi uyuyamadın? Ne gördüğümü hatırlamıyorum bile."
Şişeyi bırakıp kollarını havaya kaldırarak esnerken konuştu. "Ninniyi söylemeyi kestiğim an sızlanıyordun, terlemen artıyordu ve ben korkudan gözümü bile kırpmadım. Sanırım sabaha karşı kötü rüyalarının bittiğine emin olduğumda uyudum." Saatine bakıp devam etti. "Sadece iki saat."
Yüzümü eğip dudağımı ısırdım. Ağzımı açıp zorlukla seçtiğim bir kaç kelimeyi ona sunmayı düşündüğüm sırada ellerimi sarıp gülümseyerek gözlerini kapattı.
"Mmm... Kötü rüya emici artık işe yaramıyor mu?"
Söylediğinden sonra içimde tuttuğum kahkaham dışarıya kesik kesik kıkırtılar halinde çıkmıştı, gözleri hala kapalıyken cevap verdim.
"Tanrım, küçükken nasıl senin gibi bir uykucuyu kahramanım yapmışım."
"Kötü rüya emici ellerime haksızlık ediyorsun küçük prens. Ninnilerimle sana kanatlar yapardım, uçardık gecenin gökyüzünde, ne çabuk unuttun? Sonsuza kadar da yapmaya devam edeceğim. Bunu sana o zamanda söylemiştim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paper Hearts / Jik∞k
FanfictionÇünkü göğsünde, boynunun hemen altında onun benim için bütün kapıları açmasını istememe neden olan bir yer var. Çünkü her kafamı kaldırdığımda gökyüzünün onun ten rengine büründüğünü görüyorum, gözlerimi kapatıp sadece onu düşünmek istiyorum. Boyn...