Denizin sakin dalgaları kıyıya vuruyordu. İri damlalar büyük su kütlesinin üzerine düşüp daireler çizerek yok oluyor, yalnızca bizi ıslatmıyorlardı. Çimenlerin üzerindeki büyük beyaz örtüde uzanıyordum ve Jungkook dirseğinden destek alarak parmak uçlarını kaşlarımda, göz kapaklarımda ve yüzümün diğer her yerinde dolaştırıyordu. Farklı bir ışık vardı yüzünde, bu gözlerimi kamaştırıyordu. Baş parmağı hala yüzümde dolaşırken gözlerimi aralayıp kısık bir sesle sordum.
"Ne yapıyorsun?"
Durmadan gülümsedi. "Gerçek misin değil misin anlamaya çalışıyorum."
"Böyle mi anlaşılıyor?"
"Sana dokunabiliyorsam gerçeksin demektir."
"Peki ya dokunamıyorsan?"
Bende dirseğimden destek alarak ona dönerek uzandığım yerden doğruldum ve sordum. Üzerimde olan kıyafetlerin tıpkı onunkiler gibi saf beyaz olduğunu farkettim. Onu izlerken beyaz örtümüze kiraz ağacının pembe yapraklarının savrulduğunu gördüm. Bir kaç tanesi beyaz gömleğinin üzerine düşmüştü. Gelen o hafif esintiyle ipek saçları gözlerine ilişmişti ve dudakları gittikçe koyu bir renge bürünüyordu.
"O zaman rüyasın. Yoksun." Söylediğinin ardından buruk bir gülümseme belirmişti yüzünde. Elini bileğimden yukarı doğru çıkardığında yutkundum."Yanlış. Yanındaysam gerçeğim." dediğimde bu kez gözleri parlamıştı. "Her zaman dokunamasanda.. Uyandığında yanında olmasam da."
"Ama ben hiç uyanmak istemiyorum."
"Ama uyanmak zorundasın."
"Uyandığımda yanımda olacak mısın?"
"Olmamı ister misin?"
Başını evet anlamında salladı. "İsterim. Çok isterim hem de. Her şey çok isterim." dedi. Elinin tersiyle yanağımı okşamaya başladı.
"Uyuduğumda yanımda ol isterim. Uyandığımda yanımda ol isterim. Hep yanımda ol isterim. Parmak uçlarıyla beni severken, gülümsedim. "Hep yanında olacağım. Yeter ki uyan."Yağmurun yalnızca denize yağması, bulunduğumuz yere tek bir damlanın düşmemesi oldukça garipti fakat bu güneşin altında parlayan tenine baktığımda umrum dışına çıkıyordu. Gözlerimi kapattığımda duyduğum sesler beni gülümsetmişti. İki çocuğun kahkahaları ve kuş cıvıltıları.
Daha sonra bir kadın çığlığı. Ses kulaklarıma vardığında gözlerimi aniden açtım. Yardıma ihtiyacı olan birinin çığlığı gibiydi. Çocukların kahkahaları kesildi. Yalnızca birinin anne diye diye ağladığını duyuyordum. Diğer bütün güzel sesler kaybolmuştu. Annesine yalvarıp uyanmasını söyleyen çocuğun feryatları canımı yakıyordu. Bu çok tuhaftı. Neden böyle hissediyordum? Birinin diğerine "Ağlama, bunu iç." dediğini duymuştum, sesi oldukça inceydi ve uzaklardan geldiği için tam olarak ne konuştuklarını anlayamamıştım. Bunu söyleyen çocuğun sesindeki çaresizliği kalbime şiddetli bir sızı bırakmıştı. Acıyla kaşlarımı çattım. Jungkook sesleri duymuyor gibiydi. Hala bana gülümsüyordu fakat bu gülümseme gittikçe buruklaşıyor, sızımı arttırıyordu. "Uyan." dedim bir nefeste. Göğsüme batan o bıçak soğukluğu beni iliklerime kadar titretmişti. Yavaşça o seslerin olduğu yöne doğru baktım. Oraya yürümek için kalktığımda Jungkook'un arkamdan hızla kalkarak geldiğini gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paper Hearts / Jik∞k
FanfictionÇünkü göğsünde, boynunun hemen altında onun benim için bütün kapıları açmasını istememe neden olan bir yer var. Çünkü her kafamı kaldırdığımda gökyüzünün onun ten rengine büründüğünü görüyorum, gözlerimi kapatıp sadece onu düşünmek istiyorum. Boyn...