Akşamlarda Parmak İzlerin

28.7K 1.2K 522
                                    

Ayak bastığım eski iskele sanki derin bir iç çekiyormuş gibi gıcırdadı. O an iç sesimi son bir saattir duymuş olmasından ve bu derin gıcırdamanın tür "seni anlıyorum" deyişin olabileceğinden ciddi anlamda şüphe ettim. Ah artık kafayı mı yiyordum? Kendi kendime güldüm ve saatime baktım. Son zamanlarda buraya daha sık gelip, daha uzun kaldığımı farkettim. İçimde ki sıkılmanın bu iskelede hafiflediğini söyleyebilirim, buraya gelip bay iskele ile dertleşmeyi seviyorum.
Genel olarak insanlar ile dertlerimi paylaşamayan tamamen içine kapanık bir insanım ama gelin görün ki bunu hayatta belli etmem, duygularımı bazen çok güzel saklarım bazen de sonuna kadar açarım onları. Sonuna kadar açtığım zamanlar az olsa bile o azlık kısımda binlerce pişmanlığım oldu. Kaplumbağalara benzetilebilirim. Çoğu zaman kabuğu içerisinde, bazen kafası dışarda.
İskeleden ayrıldığımda saat çoktan altıyı bulmuştu hava kararıyor, daha yeni biraz olsun içinden attığımı sandığım huzursuzluk tekrar yerine yerleşiyordu. Akşamlar, her yerde onun parmak izlerinin olduğu akşamlar.. Hüznün üzerime daha çok çöktüğü vakitler. Bu düşünceleri beynimin en uzak köşesine itmeye çalışıp pratik yapmam gerektiğini hatırladım, henüz çocuklara suratımın bu halini göstermeye niyetim yoktu çünkü bir ton soru yağmuruna gerçekten hazır değildim üstelik onu göreceğim düşüncesi bile kalbimin tam ortasından ince uzun bir sızının geçmesine sebep oluyordu. Ah evet evet hazır değildim.
"Bir gün eksem ne olur yani?" Diyerek kendimi kütüphaneye atmaya karar verdim. Belki sevdiğim bir kaç kitabın sayfasında kaybolur kendimi toparlayabilirdim, evet.
Sahiller ve kütüphaneler kendimi iyi hissettiğim sayılı yerlerdendi.
Bir de onun yanı.
Hiç bir zaman benim olamayacak, kalbinin kapılarını Park Jimin için açmayacak ve dünyada sadece bir tane olan onun. Artık yanındayken acıyla karışık sevinçler hissediyor olsam da..
Hiç bir şey ona aşık olduğum, sırılsıklam tutulduğum gerçeğini değiştirmiyor. Hiç bir şey. Benden nefret ediyor olması bile.

Ben Jimin. Park Jimin.
Jeon Jungkook'un beni sevebilme ihtimaline aşığım.

-

Kütüphanenin kapısını açtığımda suratıma vuran o keskin kitap kokusu, sessizlik ve huzur. İçeriye daldığımda gözüm hemen en sevdiğim köşeye kaydı. Kimsenin orada olmayışının getirdiği sevinçle hızlı adımlarla büyük pencere kenarında ki, gökyüzünü tamamen görebilen köşeme oturup kulaklığımı masanın üzerine bıraktım. Ah sadece buraya gelmek, bu pencerenin önünde oturup öylece durmak bile beni sakinleştirmeye yetiyor diye düşündüm. Bazen herkesten, her şeyden kaçma, kendi köşemize çekilme düşüncesi, kalbiniz ve beyninizle yalnız kalma isteği son derece şiddetli olur. İşte bu zamanlar benim kendi köşemde çürüyüp hiç bir şey yapmak istemediğim gerçekten kimsenin yüzünü görmek istemediğim zamanlar. Dibe çekildiğim zamanlarda hep yalnızdım. Kırıklarımı, çevremdekilerin hiç görmediği kırıklarımı tek tek ellerimin kanamasına aldırış etmeden yalnız topladım. Ama hiç bir zaman ayağa tam kalkamadım, dizlerimin üzerindeyim ve tamamen ayağa kalkacak gücü kendimde ne zaman bulabilirim bilmiyorum. Ve evet bunlar görünmez kırıklardı, içimde bastırdığım, sürekli arkalara ittirmeye çalıştığım görünmez duygular. Görünmezlerdi çünkü kimsenin görmesine izin vermiyordum öyleydi çünkü izin versem bile acımı acının sahibi dışında dindirecek kimse olmadığını bildiğim için demirden duvarlar ördüm hep bu görünmez duygularımın önüne. Duvarlarım sadece onun gözlerine bakarken yıkılıyor. Ancak ellerimden tutarsa dizlerimden doğrulabilirim.

Beni yaşatan o aynı zaman da beni öldüren de.

Benim huzurum aynı zamanda huzursuzluğum.

Mutluluğum, mutsuzluğum.

Gözyaşım, kahkaham.

Yağmurum ve aynı zamanda şemsiyem.

Ve ben, hiç bir şeyi.
Rüzgarında savrulan kibrit çöpü.
Ama ben;
Bekliyorum.

-
"İnce, narin parmaklar
Giriş taşını arar
Dalgalanır keten eteği
Sahilde Kafka'ya bakar."
Kafka Tamura'nın Sahilde Kafka'sından sıyrılarak kitabı yerine koydum. Saatin epey geçmiş olması tabii ki de şaşırtıcı değildi, günlerce vakti aldırmadan burada kalabileceğimi biliyordum. İlk kütüphaneyi bulan, kuran, derleyen, sessizleştirip içerisine dünyaları sığdıran her kimse sıkıca sarılma isteğimi durduramıyordum hiç bir zaman. Kapıdan dışarıya adımımı attığımda havanın epey soğuduğunu hissettim, parmak uçlarım şimdiden buz kesmişti. Köşedeki taksiye atlayıp adresi verdim. Elbette böyle bir havada eve yürüyecek değildim, yürümeyi seviyor olsamda. Taksiden indiğimde evimin önünde nöbet tutuyormuş havası veren onu gördüm. Boydan camların içerisine merakla bakıyordu. Şaşkınlığımdan önce bir kaç dakika yerimden kıpırdayamadım. Sanki beynime "hareket et!" diye bağırıyormuşum da o sinyallerime aldırış etmeyip ayaklarımı yere daha çok sabitlemeye çalışıyor gibiydi.

Bırakın evime gelmeyi, yakınlarında oturmasına rağmen evimin bulunduğu yol üzerinden geçmemek için üst caddeye yürüyen
Jeon Jungkook'tu.

// Merhaba! Umarım beğenirsiniz, oy atmayı unutmayalım desteğinizi esirgemeyin lütfen, yorumlarınızı bekliyorum *-*

Paper Hearts / Jik∞kHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin