Yolu tarif etmeye başladı ve bende onun söylediklerini dinleyip sürmeye devam ettim. Uzun zamandır yoldaydık. Nasıl bir yer olduğunu hep merak etmiştim gittiğimiz evin çünkü eskiden sürekli oradaki anılarından bahsederdi. Babası trafik kazasında hayatını kaybettikten sonra bir daha buraya gelmediğini de biliyordum. Annesi gittiğinde bile onunla birlikte gitmezdi, benim yanıma gelirdi. ''Oraya gidemem, her yerde babam var.'' der dururdu. Şimdi oraya gidiyorduk ve ben zor zamanlar geçirmesini hiç istemiyordum, neden oraya gitmek istediğini de bilmiyordum. Daha yeni rengi yerine gelmişti, iyi görünüyordu. Tekrar zorlandığını görmek büyük bir yıkıma sürüklerdi beni. Sessizliği bozup ''Yaklaştık.'' dedi. ''Bak şu, kahverengi ev.'' işaret parmağını doğrulttu. Karanlık olduğu için pek görünmüyordu ama gözlerimi kısıp bakmaya çalıştığımda evi net olmasa da görebilmiştim. ''Gelmişiz'' dedim. Yokuşlu yoldan hızla devam ederek evin bahçesine girdim. Arabayı durdurdum. Kemerimi çözerken, ''Hala ıslağız, paltonu üzerine geçirip in.'' dedim. ''Hiç ama hiç değişmedin, değişmeyeceksin.'' diye cevapladı gülümseyerek. ''Değişebileceğimi düşünme bile.'' diyerek gülümseyişine karşılık verdim. İnip eve doğru yürüdüğümüzde kolundan tutup durdurdum. ''Bekle Jungkook. Emin misin? Yani.. Buraya neden geldik ki?'' diye sordum eve bakarak. Topuğu üzerinde dönerek yüzüme baktı. ''Hiç olmadığım kadar eminim. Sen gel'' dedi kesin bir sesle. Kolundaki elimi kavrayıp yürümeye devam etti. Anahtarı bir iki defa çevirdikten sonra kapıyı açtı ve yüzüme baktı. Elini buyur anlamında içeriye doğrulttu. Gülümsedim ve adım attım. Işıkları yakıp yanıma doğru yürüdü. Evin nerdeyse her yeri ahşaptı, çoğu eşya eskiydi. Tam ortada yavaşça dönerek etrafı incelemeye başladım. Duvarda babasının çizdiği tablolar vardı. Evin aurası bile sanat doluydu. Babasının sanata aşık olması tabii ki tasarladığı bu eve de yansımıştı. ''Burası.. Çok güzel.'' dedim hala incelerken. İfadesiz fakat yumuşamış çehresi suratıma odaklandı, üzerime yürüyüp birden belimi sardı. ''Eğer buraya gelebildiysem.. Bu senin sayende.'' dedi. Bir anda üzerime gelip beni kendine çekmesi afallamama neden olmuştu. Söylediği cümleye odaklanmaya çalışıp, ''Ben bir şey yapmadım ki..'' dedim. ''Çok şey yaptın. Sen olmasaydın hayatta gelemezdim. Zaten benim istediğim buraya bir gün seninle gelmekti, şimdi buradayız.'' Gülümsüyordu. O kadar içten gülümsüyordu ki kalbimin eridiğine emindim. ''Teşekkür ederim.'' diye ekledi. ''Özür dilerim.'' dedim bende. ''Özür dilemeni istemiyorum Park Jimin! Ben sadece seni istiyorum.'' deyip yine sımsıkı sarıldı. Kollarımı geniş omuzlarından geçirip ellerimi sırtında birleştirerek cevap verdim. Ne söylediğimi anladığını biliyordum. Sadece ikimizin bildiği bu dille, ne söylediğimi anladığını biliyordum. Sessiz kalarak beni kendine daha çok çekti. Yüzünü kaldırıp ''Sana bayılacağın bir şey göstereceğim.'' dedi. ''Senin tablon falan mı var yoksa burada?'' diye sordum. ''Bu korkunç olurdu.'' dedi alayla gülerek. Kahverengi merdivenlere doğru sürüklendim. Yavaşça çıktık ve büyükçe bir tahta kapının önünde durduk. ''Ama cidden bayılıp başıma dert açma olur mu?'' dedi kapının kulpuna asılırken. ''Ah..'' diyebildim gözlerimi devirerek. Sanırım cidden eski konuşmalarımız geri dönmüştü. Buna duyduğum özlem tüm kalbimi sardı. Derin bir iç çekerek rahatladım ve açtığı kapıya doğru bir adım attım. Gördüğüm manzara karşısında sadece ağzım tam bir metre açıldı ve ''BU NEE?!'' diyebildim. Tüm duvarları kütüphane olan bu odanın ortasına gerçekten yığılacaktım. Resmen tavana kadar kitap doluydu! Halı, şömine, yerdeki pufuduk yastıklar, kitaplık, uzun pencere.. Her şey kahve tonuydu. Pencerenin sağında kalan piyano bile. Nefes almaya çalıştım, ciğerim içerisine dolan eski kitap kokusuyla bayram ediyordu! Bir anda önüme zıplayarak ''Bu tepkiyi en ufak ayrınıtısına kadar hayal ettim ve şu an gerçekten o hayalimdeki görüntüyle hiç bir farklılığın yok'' dedi yanaklarımı sıkarak. ''Çok tatlı.'' diye ekledi. Sırıtmaktan gözlerinin kenarlarında o çok sevdiğim kırışıklıklar beliriyordu. Kendimi tutamayıp güldüm ve sıktığı yanaklarla konuşmaya çalıştım. ''Bebek mi seviyorsun?!'' dedim. Yanaklarımı daha çok çekerek ''Evet, bebeğimi seviyorum! Benim bebeğim.'' dedi. Kocaman dişlerine gözlerimi dikerek ''Bence bu görüntü daha tatlı.'' dedim. ''Ah hatta sanırım tatlı krizindeyim.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paper Hearts / Jik∞k
FanfictionÇünkü göğsünde, boynunun hemen altında onun benim için bütün kapıları açmasını istememe neden olan bir yer var. Çünkü her kafamı kaldırdığımda gökyüzünün onun ten rengine büründüğünü görüyorum, gözlerimi kapatıp sadece onu düşünmek istiyorum. Boyn...