Jungkook yokuşlu yolda kendi uydurduğu ayak hareketlerini yaparken dengesini kaybettiğinde kendimi tutamayıp güldüğüm için bana çocuk gibi surat yapıyordu. Bense gelen gülme krizimi kesinlikle durduramıyordum. Evine yaklaştığımızda hala ''Gülme'' diyordu. Tamam deyip gülmeye devam ediyordum çünkü başlangıçta son derece karizmatik olan dansı yokuşta son bulup yerini birbirine dolanan ayaklara bıraktığında komik bir hal alan suratı gözümün önünden gitmiyordu. Kapının önünde durup anahtarla uğraşmasını izlerken bu kapının önüne son geldiğim zamanı hatırladım. Yağmur yağıyordu, bizimkilerle barbekü planı yaptığımız gündü. Onu almaya gelmiştim ve o da itiraz etmeyip benimle gelmişti. O zaman yüzünün neden solgun olduğunu merak etmiştim ve yanında tek kelime edemediğim için hiç bir şey sormamıştım. Yalnızca yağmuru sevmediğini, ondan olabileceğini düşünmüş ve üzerine düşememiştim. Her şeyin sebebinin ben olduğunu öğrenmek her düşündüğümde içimi sızlatsa da şimdi yanımdaydı, yanındaydım. Şemsiyeyi ikimiz arasına ortalamaya çalışıp ıslanmasını engellerken içimi sarsan saçlarını okşayıp karıştıma isteğini hatırladım. Açtığı kapıya doğru yürürken önüne sıçrayıp o gün nasıl karıştırmak istiyorsam o şekilde ellerimi saçlarına daldırıp onları okşamaya başladım. Ben ellerimin pamuk tarlasına düştüğünü düşünürken o gözlerini kapatıp başını hafifçe geriye doğru atmıştı. Boğazından çıkan inlemeden sonra ''Bunu yapmanı çok özlemişim.'' dedi. ''Beni uyutmaya çalışırken yapardın, hatırlıyor musun?''
O zamanları hatırlayıp gülümsedim.
''Şu an ninniler eksik ama tabii ki hatırladım.''
Gözlerimiz buluştuğunda tekrar gülmeye başladım ve buna devam etmemle koluma hafifçe vurdu.
''Ne var? Çok havalıydın, inanamadığım için hala gülüyorum. ''
''Gayet güzel ilerliyorduk. Hem söylesene neye gülüyorsun? Benim sadece ayağım takıldı. Sanırım bana öyle güzel bakman yavaş yavaş dengemi kaybetmemi sağlıyor. ''
''Sana bakışımdan dolayı ayaklarının birbirine dolandığını mı söylüyorsun?''
Gözlerini kaçırmaya çalışıp içeriye doğru bakmaya başladığında utandığını farketmiştim. Dönüp cevap vermeden ilerlediğinde arkasından bağırdım. ''Jeon Jungkook! Hemen olduğun yerde dur yoksa sana bir bakış atarım, kendini yerde bulursun.''
Arkasını dönmeden mutfağa girip buzdolabını açtı. ''Kes sesini.'' deyip kahkaha atmaya başladı. Yanına yürüdüm, ''Böyle mi bakmam gerek? Böyle mi?'' deyip gözlerimi şekilden şekile sokarken kafasına diktiği su şişesini aniden indirip gülmeye başladı. ''Hayır hayır hayır! Böyle bakarsan sadece senin gibi karnım ağrıncaya kadar gülerim.'' Tamam, şimdi dalga geçiyordu ama gerçekten ayakları dolanmadan önce gözlerimizle konuştuğumuzu düşünüp bakışımdan dolayı öyle sendelediğini bilmek suratımda engel olamadığım gülümsemenin genişlemesini sağlamıştı.
''Evde bir şey kalmamış, keşke markete gitseydik. Ne yiyeceğiz şimdi biz?'' demesiyle kendime gelmeye çalışarak fikir sunmaya çalıştım. ''Pizza söyleyeyelim şimdilik? Yarın sana alışveriş yapabiliriz.'' Kafasını salladı ve telefonunu kot pantolununun cebinden hızlı bir şekilde çıkardı. ''Her zamankinden?'' diye sordu kafasını kaldırmadan. ''Her zamankinden.'' dedim onu izlerken. Her şeyi hatırlıyor olması engel olamadığım sırıtışın yüzüme tekrar oturtmuştu.
Jungkook gelen pizzayı masada açıp kolayı büyük bardaklara boşaltırken film seçmemi söyleyip beni bir yığın dvdnin arasına yollamıştı. Tabii ki dolabın en üst kısmına diğerlerine nazaran özenli bir şekilde yerleştirdiği Harry Potter serisi vardı. O bana kitabının serisini aldığında bende ona filminin serisini almıştım. Muhtemelen ona aldığım ilk hediye olması seriyi dvd dolabının baş tacı yapmıştı. Yani ben böyle düşünüyordum, en sevdiği seri olması da en üste yerleştirmesine sebep olabilirdi ama ilk düşüncem tabii ki daha hoştu, öyle kabul edecektim. Gülümsememe hala engel olamıyordum ve Tanrım, tanıştığımız günden beri kaç defa izlediğimizi hatırlamıyordum ama içim tekrar seriye baştan başlama isteğiyle dolup taşmıştı. Salona geldiğini haber veren ayak seslerini duyduğumda, ''Bence Felsefe taşı'' dedim mırıltıyla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paper Hearts / Jik∞k
FanficÇünkü göğsünde, boynunun hemen altında onun benim için bütün kapıları açmasını istememe neden olan bir yer var. Çünkü her kafamı kaldırdığımda gökyüzünün onun ten rengine büründüğünü görüyorum, gözlerimi kapatıp sadece onu düşünmek istiyorum. Boyn...