"Kolunu böyle çevirmelisin."
"Böyle mi?"
Gösterdiği harekete odaklanamıyordum, aynısını yapamayınca daha çok sinirleniyordum. Ben ona çatık kaşlarla bakmaya devam ederken o hareketi tekrar tekrar göstermeye devam ediyordu."Jimin! Kendine gel artık. Sana böyle diyorum, sen tamamen farklısını yapıyorsun. Bu kısım önemli. Odaklan."
"Hah! Emir verir gibi konuşmaların eksikti, hoş geldiler." Sıkıntıyla kafasını kaldırıp ofladığında kolumu gerdim. Gösterdiği hareket zor değildi, sadece ben dediği gibi odaklanamıyordum ve bu kez sebebi o değildi.
"Öğrencilerine üzülüyorum." deyip hareketi durmadan tekrarladığında ona korkunç bir bakış atmaya çalıştım.
"Kendi öğrencilerine üzülmelisin." Saatime baktım. "Şu an derste olman gerekiyor ama burada bana ısrarla o hareketi yaptırmaya çalışıyorsun."
Aynada yaptığı harekete bakıp yüzüne gururlu bir gülümseme yerleştirdi. Yarışma için çalışmaya gelmiştik fakat herkes derse gidince sadece ikimiz kalmıştık. Odada dönüp duruyordum, o ise bıkmadan göstermeye devam ediyordu. Kollarımı havaya kaldırıp salladıktan sonra indirip derin bir nefes aldım. Gösterdiği şeyi yapmazsam bir dahaki dersine de gitmeyecekti. Bu hep böyleydi, ne olursa olsun Jungkook benim gibi hemen pes etmez, üzerine gitmeye devam ederdi.
Müziği tekrar başlatıp yanına yürüdüğümde gösterdiği hareketi yapabildim. Tek kaşını kaldırıp gülümsedi, meydan okumaktan da vazgeçmiyordu. Hemen başka bir harekete geçti ve bu oldukça zordu. Ona doğru yürüyerek hareketi yaptım, gözlerini üzerimden ayırmıyordu. Ve ben her seferinde güneşi gören kar tanesi gibiydim, benliğimi kaybetmem o çok sevdiğim gözleri gözlerimi bulunca an meselesi oluyordu. Müziğin ritmi azaldıkça hareketlerimiz yavaşlıyordu, üzerimdeki hırkayı dans sırasında kollarımdan hızla indirip bir köşeye fırlattığımda durdu. Müziği değiştirdiğinde bende kendimi durdurdum, duyduğum şey beni durdurabilmişti.
Bizi birleştiren o dansta çalan şarkıydı. (Beautiful Goodbye)
Bunu neden yaptığını anlıyordum, sessizliğim onu korkutuyordu. Onun sessizliği beni o zaman nasıl yakmışsa şimdi bende onu, bana yaptığı gibi yakıyordum. Çaresizliğin son demlerindeydim ve elimden gelen tek şey yavaş yavaş ondan uzaklaşmaya çalışmaktı. Kabullenmiştim fakat adım atacak gücüm yoktu. Bu daha çok zarar verecek olsa bile annesinin katili olmaya hazır değildim.Garip bir şekilde bizi her seferinde birleştiren yine danstı ve şu an onu yapmaya çalışıyordu. Tıpkı o günkü gibi aramızda hiç bir mesafe bırakmadan ellerini havaya kaldırıp ellerimi onlarla buluşturmam için bekledi. Şarkı devam ediyordu, hiç bir şey yapmadım. Sadece beklenti içerisinde olan gözlerine bakmamak için bakışlarımı odanın kapısına diktim. Yüzüme vuran nefeslerini kaçırmadan içime çekiyordum, tam iki gündür ona hiç sarılamamanın getirdiği özlemle yanıp tutuşuyordum ama suçluluk bir şekilde tekrar her şeyin önüne geçiyordu. Üretecek bahanem kalmamıştı, beklemekten sıkıldığını görebiliyordum.
Kahvaltı yaparken birden gözlerinin dolmasını farkettiğimden beri sessizliğim bozulmuştu. Yeniden alevlenmesini istiyordum, o iğne sessizliğinin tekrar ağzımda bir terzi olmasını, tekrar susmayı istiyordum. Bir tür işkenceydi bu fakat konuşamamak daha büyük bir şeydi. Ağzını açıp tek kelime edememek, verecek bir cevabın olmaması daha çok acıydı.
Geri çekildim.
"Dersine geç kalacaksın."
Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı, her an patlayacak gibiydi ve ben o anı bekliyordum, bir adım atamıyordum bu konuda ve o bir şekilde sinirlenirse uzaklaşması belki de daha kolay olacaktı. En azından kendimi buna inandırmaya çalışıyordum.
"Dersime geç kalacağım Bay Park. İzninizle"
dedi dalgaya alarak. Bu yaptığımı anlayamadığından ciddiye almadığını anlıyordum.
"Git öyleyse. Ben ciddiyim, sadece 10 dakikan kaldı ve daha üzerini değiştirmedin."
Buruk bir gülümsemeyle bakışlarını yerden kaldırdı. O an mideme saplanan acıyla iki büklüm olup bir yerlere saklanmak istedim. "Seni kıracak bir şey mi yaptım? Neden böylesin? Bu kaçıncı soruşum bilmiyorum evet bunaldın ama bunu öğrenmeliyim. Senin kıracak bir şey mi söyledim? Söyle bana.." Sesi öyle kırgındı ki çalan şarkı bir anda kulaklarımda kesildi. Sadece kırıklarını duydum ve bu hiç özlemediğim o duyguyu göğsüme yerleştirmişti.
Kafamı salladım. Gözlerimi belki bininci kez ondan kaçırıyordum, "Hayır yapmadın." diye mırıldandım. Onun kırgın fısıldayışına karşın mırıldanışım oldukça yüksekti.
Geri attığım adımla aramızda oluşan mesafeyi tekrar kapattı. Gözüm yine saçma sapan bir yerde dikiliydi, kafasını eğerek bakışlarımı yakalamaya çalıştı. O geldikçe ben kaçtım, o baktıkça bakışlarım gereksiz bir yerlere tekrar koştu. Eğer bakarsam ve onu okursam yine kendimi onda bulacaktım.
"O halde neden? Bana sürekli neden diye sorduruyorsun Jimin. Neden?" Onun bu yalvarırcasına çıkan ses tonuna daha fazla dayanamıyordum, ağırlığım artıyordu. Kalbine yüklediğim kadar çok olmadığını biliyordum bu ağırlığın...
O sorunun nasıl delirttiğini de çok iyi biliyordum, kendimden daha fazla nefret edecek bir yanım kalmamıştı. Çaresizlik altında ezilmeden onu sarıp, öpmek istiyordum ve bu artık çok zor görünüyordu. Her şey için çok geçti, o adamı durduramıyordum. Durduramazdım.
Kapıdan gözlerimi ayırmadım. Gözlerinin dudaklarımda olduğuna emindim, nefesleri durmaksızın beni savuruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paper Hearts / Jik∞k
FanficÇünkü göğsünde, boynunun hemen altında onun benim için bütün kapıları açmasını istememe neden olan bir yer var. Çünkü her kafamı kaldırdığımda gökyüzünün onun ten rengine büründüğünü görüyorum, gözlerimi kapatıp sadece onu düşünmek istiyorum. Boyn...