Özür Dilerim

8.8K 883 321
                                    

*Bölüm şarkısı; Jungkook-Paper Hearts

Hayatımda "hiç bitmesin" diye sızlanabileceğim anlar çok yoktu.
Genelde okurken içerisine düştüğümü hissettiğim kitaplar için böyle söylerdim. Tabii ki hepsi bitti.
Elbette ki bitecekti.
Ama şu an hiç bitmesini istemediğim o andı.
Gözleri en sevdiğim kitap, okumaya aşık olduğum derinliği. Okurken içerisine düştüğüm kitaplar mı demiştim? Hepsini sollamıştı şu an.

Gözlerini okurken ölsem sorun olmazdı, ona, gözlerine bakıyordum çünkü. Son göreceğim şey bu olurdu. O olurdu.
Gözlerime bakıyordu.
Okuduğum kitabı anlamasamda, bunun bitmesini istemiyordum.
Yavaş yavaş arabayı durdurdum. Gözlerimiz hala ayrılmamıştı, durdurmazsam ikimizi de büyük bir felakete sürükleyip gerçekten bu anı ölümsüzleştirecektim.

Araba tam olarak durduğunda yolun ortasındaydık, evet kornalar çalınıyordu gürültü oluşmuştu ama umrumda değildi. Bütün vücudum yanıyordu. Ellerim terliyor, kalbim ağzımda atıyordu. O kadar şiddetli çarpıyordu ki acaba duyuyor mu diye kendi kendime sormadan edemedim.
Bunu ilk dinlediğimiz zamanı hatırladım, ne düşündüğünden emin olmasam da onu beyninde de aynı anının döndüğüne emindim.
Duyar duymaz kafasını bana çevirmesinin başka bir anlamı da olamazdı.
Şarkı hala çalıyordu, "hate this part, paper hearts" kısmında gözlerini gözlerimden ayırıp radyoyu ani bir hareketle kapattı.

Acı peşimi bırakmıyordu, tekrar enseme yapışmıştı.
Titrek bir nefes verdim.

-"Arabayı sür. " dedi yüzüme bakmadan, camdan dışarı bakıyordu, her zaman ki ifadesiyle, katı bir sesle.

Ağzımı açıp tek kelime edemedim, konuşamıyordum. Kelimelerim yok olmuş gibiydi, bir araya getiremiyor, düşünemiyordum. Boğazıma tarif edemeyeceğim bir yumru oturmuştu, yutkunmakta güçlük çekiyordum.
Kafamı sallamakla yetinip önüme baktım. Arabayı tekrar sürerken düşünceler beynimi rahat bırakmak istemiyorlardı. Kalp atışlarım sızımı daha da arttırıyor gibiydi. Kan değilde acı mı pompalamaya başlamıştı artık?
Belki o an ikimizi de o felakete sürüklemeliydim.
İçimdeki ses sürekli "NEDEN?" diye soruyordu. Neden?

Jin Hyung'un evinin önüne park ettim.
Hala sessizdik.
Acı veren bir sessizlik.
Acı veren yabancılık.
Ağzımı açıp tam bir şey söylemeye niyetlenmişken arabadan hızlı bir şekilde inip eve doğru yürüdü.

Aldığım nefes yetmiyordu, boğuluyordum.

Kafamı ellerimin üstüne, direksiyona koyup gözlerimi kapattım. Lütfen bu gece çabuk bitsin.
Lütfen.
Yoksa bitmesin ve bitsin ikilisi aralarında beni öldüreceklerdi.

İnip içeriye girmeden önce biraz hava aldım, yağmur dinmişti ama benim yağmurumu sağanağa dönüştürüp dinmişti.
Kapıyı çaldım ve Taehyung açtı "Oh, bu suratının hali de ne? Ne oldu sana?"
-"Kendime gelebilmiş değilim ama belki kızarttığınız etleri görünce iyi olabilirim?!"
Sevimli gülümsemesi suratına yayıldı.
-"Sana en sevdiğin sosu bile aldık, bayılacaksın, hadi gel" dedi.
İçeri girdim. Tekli koltukta oturuyor, telefonuyla ilgileniyordu. Kafamı çevirip başka bi yerle ilgilenmeye çalıştım.
Yemek masası şölen gibiydi, eh Jin Hyung'tan da bu beklenirdi zaten.
Bazen iyi ki şef olmuş diyordum, bize her zaman en mükemmel tariflerini hazırlardı. Salatasından, turşularına kadar her şey harika görünüyordu.
Yemek üstüne ondan iyisini hiç birimiz tanımıyorduk. Ortada duran ve üzerinde etlerin olduğu ızgaranın kokusu bütün odayı sarıp sarmalamıştı.
Tae, "Açlıktan öleyim mi ben şu köşede yoksa artık şu oyunu bırakıp masaya geçecek misiniz?" diye söylendi.
Namjoon, "Evet evet evet, herkes burada mı beyler bayanlar, ziyafete hazır mısınız? Yarın pratikte yakmak şartıyla" dedi ve olağanüstü bir kahkaha patlattı.
Diğerleri de ona eşlik ettiler. Duyar duymaz zaten bende gülmeye başladım. Herkes masada yerini aldı, aramızda onunla bir sandalye vardı, buna sevindim çünkü karşımda veya yanımda olsaydı bu kadar yemeğin ortasında açlıktan bayılabilirdim.

Paper Hearts / Jik∞kHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin