Medyayla okuyun bence..
---Changkyun her zamanki gibi hastane koridorlarında boş boş geziniyor, belki hastalardan biri bir şey ister diye kapıların önünde bir süre bekliyordu. Burası, onun yaklaşık 4 sene boyunca çalıştığı akıl hastanesiydi. Çoğu arkadaşı neden öyle berbat bir yerde çalıştığı hakkında sorular sorup duruyordu genç adama. Normaldi, şehirde bu hastaneyle ilgili binlerce rivayet dönüp duruyordu. Dıştan görünüşü kadar içi de korkutucu, insanın içini boğacak ve hemen kaçmasını isteyecek bir görüntüye sahipti. Neredeyse 120 yıldır olan bu hastane nedense Changkyun'ın ilgisini hemen çekmiş, gidebileceği onca yer olmasına rağmen buraya gelmesini sağlamıştı.
Tamamen siyah olan kapının sadece göz hizasında 6 cm uzunluğunda ve 5 cm kalınlığında demir parmaklıklarla aralık vardı. Bu, dışardan bakanların içeriyi görebilmesi içindi. Changkyun aslında bir psikiyatrist olmasına rağmen şimdilik sadece personel görevi görüyordu. Hastalarla ilgilenmek, onlara eşlik etmek, kriz durumlarında yardımcı olmak ve benzeri.
Büyük hastanenin bir kanadı daha normal, pasif depresif hastalarının kaldığı koğuşken diğer kanadı gerçekten tehlikeli sayılabilecek hastaların kaldığı bölümdü.
Changkyun aylak aylak dolaşırken duyduğu bağırış çağırışla ve birkaç personelin hastane girişine koşturmasıyla durakladı. Her zaman başına bela getiren merakını bastıramadı ve adımlarını hastane girişine yöneltti.
Yüzüne çarpan sonbahar rüzgarı içini titretirken bu hastanede ilk defa böyle bir şey görüyordu. Basın bile toplanmış, gelen arabadan birinin çıkmasını beklerken kameralarını emniyetten gelen arabaya sokmaya çalışıyorlardı. Changkyun merakının arttığını hissederken yanına gelen çenesi düşük personel saçlarını geriye atarken ağzındaki sakızı patlattı.
"Görüyorsun değil mi? Bu yeni gelen hasta duyduğuma göre 25 adam öldürmüş. Seri katil. Ve en canilerinden, kurbanların çeşitli organlarını çıkarmış ve hepsini hava geçirmez kutularda biriktirmiş. Yani anlayacağın tam bir deli. Uzak duralım, bizi de doğramasın." Sözleriyle Changkyun'ın içini titretirken kıkırdadı ve ekledi. "Ayrıca çok yakışıklıymış, bakalım." kollarını göğsünde kavuşturup arabaya döndü ve sonunda çenesini kapattı.
Changkyun hala duyduğu şeylerle içinin ürpermesini engelleyemezken arabanın kapısının açılıp iki polis memurunun çıktığını görünce dikkatini oraya verdi. Polisin eşliğinde çıkan eli kelepçeli genci görünce şaşkınlıkla dudaklarını araladı Changkyun. O, kendisinden en fazla birkaç yaş büyük görünüyordu ve gerçekten oldukça yakışıklıydı. Gece siyahı saçları tutamlar halinde alnına doğru dökülüyor, ifadesiz yüzü doğrudan hastane kapısına doğru bakıyordu. Bakışları sert ve anlamsızdı. Gözlerindeki karanlık parıltı 100 metre öteden bile fark edilebiliyordu. Muhabirler soru sormaya çalışırken deli gibi fotoğraf çekiyorlar, polislerin sert nakışlarına maruz kalıyorlardı. En sonunda mahkumu merdivenlere doğru çıkarmayı başlamışlardı. Changkyun oradan ayrılıp işine dönme isteğiyle hareketlenmişti. Tam adımları hastane kapısına doğru hareketleniyordu ki kendisine yönelen bakışları fark etti. Başından beri kimseye bakmayan ve bakışlarını direk hastane kapısına diken genç, bu kez Changkyun'a bakıyordu. Bakışları az öncekinin aksine anlam doluydu. Changkyun, psikiyatrist olmasına ve insanları kolayca çözebilmesine karşın bu bakışların anlamını bulamamıştı. Gencin bakışları adeta vücudunu delip geçerken olduğu yerde sabitlenmişti. Yavaş yavaş merdivenden çıkan genç bakışlarını Changkyun'dan ayırmamıştı.
Tam yanından geçerken Changkyun ifadesiz yüzde küçük bir gülümseme yakalamıştı. Hayal gördüğünü sansada, gülümsemedeki tehlike bunun gerçek olduğunu kanıtlıyordu. Changkyun içinin farklı bir hisle dolmasıyla kesik bir nefes verdi.
"Hey, iyi misin Kyunie?" Saçlarına atılıp onları karıştıran elle ve tanıdık sesle Changkyun transtan çıkmış gibi hissetti. Bakışlarını en yakın olduğu personele çevirirken yüzüne sahte bir gülümseme oturtturmuştu.
"İyiyim Hyung, dalmışım." Kihyun elini saçlarından çekip küçüğün yanaklarını sıktı ve diger elini omzuna attığı gibi hastanenin içine çekiştirdi. "Sende yeni gelen hastayı gördün mü? Ürpertici bir hikayesi var."
Kihyun boş koridorlarda kahkahasının yankılanmasına izin verirken devam etti. "Gözlerim onun üzerinde olacak. Bilirsin, böyle vakaları severim."
Evet, severdi. Changkyun Kihyun'ı tanıdığından beri hep böyleydi. Genelde tehlikeli hastaların olduğu koğuşta zaman geçirir, aklından binbir senaryo yazarak hastaların çığlıklarından zevk alırdı. Ne denebilirdi ki? Fazla film izliyordu.
"Gördüm Hyung. Baksana, birazdan öğle arası olacak. Hastaları ortak salona götürmeye başlayalım."
Ortak salon, o gün uslu duran-yani çığlık atmayan ve ya kriz geçirmeyen- hastaların öğle arasında birkaç saat vakit geçirdiği, yemek yediği ve oturup masa oyunları oynayabileceği bir salondu. Kihyun başını salladı ve cebinden toplu olarak bulunan anahtarları çıkardı. "Ben sağ koğuşu alacağım yine, sen diğerini al." konuştuktan sonra ilerledikleri yönün tam aksine doğru ilerlemeye başladı.
'Yine tehlikeli koğuşu aldı işte, çatlak.'
Changkyun aklından geçen sözlerle kıkırdadı ve cebinden anahtarları çıkardı. Hasta koridorlarına girerken birkaç gürültüye aldırmadan ilk kapıyı açtı. Yaşlı bir kadını kaldırıp salona ilerletti. Kadını oturtturduktan sonra tekrar koridora ilerledi ve birkaç kişiyi daha çıkardı. Günlük bir rutin haline gelen iş onu pek yormuyordu.
Işi bittiğinde personellerin dinlenme odasına geçti ve kendine bir kahve yapıp köşedeki koltuklardan birine oturdu. Yavaşça kahvesini içerken aklında hala sabah gördüğü yeni mahkum vardı.
***
Saatin yelkovanı 12'yi ve akrep 10'u bulduğunda Kyun'ın sonunda gitme vakti gelmişti. Personel dolaplarının bulunduğu yere ilerledi ve anahtarı kendi dolabının ağzına geçirip araladı. Uzun beyaz gömleği çıkarıp oradaki askıya astı ve kapşonlu ceketini üstüne geçirdi. Saçlarını eliyle dağıttıktan sonra cep telefonunu ve anahtarlarını alıp cebine tıkıştırdı. İşinin bittiğine karar verdiğinde dolabını tekrar kilitledi ve odadan çıktı. Boş ve karanlık koridorlardan geçerken sessizliği bozmak adına en son duyduğu ve aklına takılan şarkılardan birini mırıldanıyordu.
Sağ koğuştan geçerken duyduğu çığlık sesleriyle yüzünü buruşturdu. Adımlarını hızlandırmaya başlayıp bakışlarını ise koridorun sonundaki kapıya dikmişti. Aniden kapalı olması gereken bir hasta kapısının açık olduğunu fark ettiğinde şaşkınlıkla dudaklarını araladı. Biri mi kaç?
mıştı? Tam geri dönüp güvenliklerden birine haber verecekken ensesinde hissettiği nefesle donakaldı. Şu durumda hareket etmemesi gerektiğini biliyordu. Çünkü kaçmış bir hasta, elinde kesici bir alet de bulunduruyor olabilirdi. Endişe dolu bir nefes verdikten sonra kulağına fısıldanan sözlerle nefesini tuttu."Dikkatli olmalısın, Changkyun."
---

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lost || Wonkyun
FanfictionSadece nefes almaya çalışıyorum, sadece anlamaya çalışıyorum, Çünkü bu duvarları ben inşa ettim. Senin yıkıldığını izleyebilmek için. Ve, ben her şeyi kaybettim. Şimdi beni kim kurtaracak? *** Uyarı: boyxboy, korku. İyi okumalar.