seventeen

734 78 103
                                    

yorum yaparsanız bölüm hızlı gelir, yazdım bile<3

***

"Uyandın mı bebeğim?"

"Sayende, evet."

Uyuduğum süre boyunca Hoseok'un ellerinin tacizinden kurtulamamıştım ve resmen uyurken bile bilincim yarı açıktı. Kahkahasını kesmesi için koluna hafifçe vurmuştum fakat bu şiddetini arttırmasına neden olmuştu. Bu kez kötü bakışlarımı ona diktim.

Sonunda kendini susturabilip yanaklarıma sesli bir öpücük bıraktığında uykum da açılmıştı, ona döndüm ve dudaklarına kısa bir öpücük kondurdum.

Beni bulmasından sonra, hiç diretmemiştim ve beni evine götürmesine izin vermiştim. Ondan ayrı kalamadığım bir gerçekti ve yok saymaya çalıştığımda bana pek iyi gelmediğini anlamıştım sanırım.

O saçlarıma minik öpücükler kondurup kollarını belime sararken kendimi onun gövdesine yasladım ve iç çektim.

Asıl sen mahvediyorsun beni Hoseok.

***

Hoseok

Kollarım arasında tekrar uyuyakalmış bedenin şakaklarına bir öpücük daha bırakıp ayağa kalkmıştım. Önce üstünü düzgünce örtüp üşümemesi için pencereyi kapattım. Adımlarımı bu sefer kapıya doğru yönlendirirken derin bir iç çekmiştim.

Kapıyı ardımdan kapatıp, merdiven basamağına oturduğumda bakışlarımı önümdeki ormana çevirdim. Rüzgar bedenime çarpıp giderken gözlerimi kapatmıştım.

Şu bir hafta içerisinde yaşadığım korkuyu ömrüm boyunca tatmamıştım ve tatmak istediğimi sanmıyordum. Belki nedeni bendim ama hayır, asla gitmesine izin veremezdim.

O piç kuruları kokusunu bile gizlemişlerdi bulamamam için. Sırf bunun için insan etiyle beslenen avcılarla anlaşma yapmak zorunda kalmıştım. Chang'ı bulduğumda öldürdüğüm kadın da onlardandı. Eh, pişman değildim.

O gerizekalılar Minhyuk'un, Myungsoo'nun ilaçları sayesinde iyileştiğini sanıyorlardı fakat ruhunun bedenine geri dönmesini sağlayan da bendim. Bunun için ırkımdan nefret eden cadılarla anlaşma yapmak zorundaydım ama, sonuçta yaşıyordu.

Ağzımdan çıkan nefesin havada şekillenmesini izlerken düşünmeye devam ettim. Amacımdan oldukça uzaklaşmıştım ve yaptığım her hareket beni çıkmaza sürüklüyordu. Bunların hiçbirinin olacağını planlamamıştım, sadece bir renksiz bulacaktım ve onu kendimi saklamak için kullanacaktım.

Şimdi ise o renksize aşık olmuştum.

İşe bak, böyle duygulara sahip olduğumun bilincinde bile değildim.

Ne yapmam gerektiğini bile düşünemiyordum. Bir yandan yapmam gerekenleri siktir edip ölene dek onunla olmak istiyordum.

Diğer yandan, ırkıma ihanet edemezdim.

Yüzümü ellerimin arasına almışken bıkkın bir nefes verdim. Sikeyim, neden bu kadar zor olmak zorundaydı ki?

Hyungwon

"Ne demek Chang gitmiş Kihyun, sana onun yanından ayrılma demedim mi?" Ses tonum istemsizce yüksek çıkarken sakin kalmak için derin bir nefes verdim. Bu gerizekalıya asla onun yanından ayrılmamasını, dışarı çıkmasını önlemesini söylemiştim ve sadece bunu yapamıyor muydu yani?

Elimi saçlarımdan geçirirken onun saçma açıklamalarını dinlemek zorunda hissetmedim ve telefonu kapatıp koltuğa fırlattım. Hoseok avcıları üzerine salmışken, şu an yaşamıyor bile olabilirdi.

Siktir.

Minhyuk meraklı gözlerle beni süzerken iç çektim ve yatağına yaklaştım. Eğilip dudaklarına sıcak bir öpücük kondururken elleri yavaşça yanağımı okşamıştı. Gülümseyip yanağımı okşayan elini tuttum ve avuç içlerinden öptüm. Hafifçe utanarak kıkırdamıştı ve ben bunun hayatım boyunca duyduğum en güzel ezgi olduğuna karar vermiştim.

"Ne oldu?"

Bakışlarımı yakaladığında kendimi zorlayarak minik bir tebessüm sundum ona. Zaten çok iyi bir durumda değilken onu endişelendirmek istemiyordum.

"Küçük bir işim var bebeğim. Merak etme, hemen gelirim. Myungsoo yanında kalacak."

Minhyuk'un bakışları televizyonun karşısına kucağındaki pringles'la kurulmuş çocuğu bulduğunda dudaklarını birbirine bastırdı ve başını salladı.

Eh, benim de elimde olan tek şey buydu işte.

"Myungsoo, ben çıkıyorum." 

Bakışlarını bana bile çevirmeden başını salladığında ceketimi üstüme geçirdim ve adımlarımı kapıya ilerlettim. Dışarıya çıktığımda vücudumu hafifçe titreten soğuk hava bile umurumda değildi.

Changkyun'u bulamazsam, sonsuza dek lanetli kalırdım.

***

Hoseok

Birkaç saat dolaşıp eve döndüğümde, mutfaktan sesler geliyordu. Adımlarımı mutfağa ilerletip bana arkası dönük, sıcak suyu bardağa yavaşça döken bedeni izledim gülümseyerek. Geldiğimi fark etmemişti bile.

Arkasından sessizce yaklaşıp kollarımı beline doladığında irkilmiş, hafifçe yerinden sıçramıştı. Kıkırdayıp yüzümü boynuna gömdüm ve kokusunu içime çektim derince. Her bir zerrem huzurla dolarken dudağımı yumuşak teninde gezdirdim.

"Korkuttun beni. Neredeydin?"

Öpücüklerim hoşuna gitmiş olmalı ki mayışmıştı kollarımda. Gülümseyip öptüğüm kısmı dilimle ıslattım hafifçe.

"Yürüyüş yaptım."

Bedenini bana yasladığında yaptığı kahveyi unutuşuna gülümsedim. Nasıl bu kadar güzel olabiliyordu ki?

"Yarın gidiyoruz güzelim, evine gidip eşyalarını alırken burada bekleyeceksin."

Söylediğim şeyle bana dönerken soru soran bakışlarla bakıyordu. Tişörtünün içinden belini okşamaya devam ederken dudaklarımı araladım tekrar.

"Burası güvenli değil. Gitmemiz lazım."

Söylediğim şeyle beraber cevap verecekmiş gibi durmuyordu başını sallayıp kahvesini eline alırken içeriye doğru yürümesini seyrettim.

Eşyalarını alma bahanesiyle Hyungwon'la görüşecektim, bu sefer canlı çıkabileceğini sanmıyordum. Önüme engel koymaktan başka bir işe yaramıyordu piç kurusu.

Eh, bir melek öldürmek zevkli olacaktı.

***

Oha ne çabuk geldi bölüm ahayhadkroshd

Final yakın gibi sanki





Lost || WonkyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin