eleven

937 110 116
                                    

Sürekli gereken zamandan daha geç attığımı fark ettim, sövebilirsiniz?!!? Ayrıca geçen bölüme biri bayaaa yorum atmıştı. Ona buradan kucak dolusu öpücük iletiyorum:3 Bu bölüme de yorum istiyorum bolca?!?! Kırmayın beni:(

NEYSE ÇOK KONUŞTUM İYİ OKUMALAR.SİŞDFİŞSLDF

***

Her zaman şüphe duymadan araladığım bu kapının ardında, şimdi tereddütle dikiliyordum. Elim kapı koluna gidip duruyordu fakat açamıyordum bile.

Yani Hoseok hani şu Supernatural'da izlediğim şeytanlardan biri miydi yani? Bir türlü mantığıma uyduramıyordum ve içimden bir ses tüm bunların bir şaka olmasını diliyordu.

Ciddi misin Changkyun? Onunla yaşadığın onca şeyin şakadan ibaret olmasını ister miydin?

Kapa çeneni.

Sonunda derin bir nefes alıp verdiğimde kapıyı aralayabilmiştim. Beklediğim manzara kesinlikle ışıkların açık olması ve Hoseok'un yatağının üzerinde oturmuş; sırtını duvara vermiş, ellerini bacaklarına sarmış ve belirli bir ritimde titreyen gözü birkaç gün boyunca ağlamış gibi kızaran bir Hoseok değildi.

Benim geldiğimi bile görmemiş gibiydi. Gözlerini bir noktaya sabitlemişti ve derin nefesler alıyordu.

Adımlarımı yavaşça ona doğru yaklaştırıp nefesimi tuttum. Çökmüş gibi görünüyordu ve kesinlikle bunun sebebinin bir hafta boyunca yanına gitmeyen ben olmamasını umuyordum. (Y/N: Eum..)

Yavaşça omzuna dokunduğumda transtan çıkmış gibi bakışlarını bana çevirmişti. Ardından gözleri şaşkınlıkla genişledi ve hafifçe dudaklarını araladı.

Tanrım.. şu an kendimi berbat hissediyorum.

Kollarının arasında, kucağında yerimi almam birkaç saniye sürmüştü. Kollarını belime sardı ve başını omzuna gömüp hıçkırarak ağlamaya başladı.

TANRI'M HAYIR..

Dudaklarım şaşkınlıkla aralanmışken yavaşça bir elimi sırtına, diğerini saçlarına yerleştirmiştim. Onu rahatlatmak için yavaşça okşarken birkaç dakika ağlamayı bırakmasını bekledim.

En sonunda birkaç kez iç çekip başını boynumdan kaldırdı ve kıpkırmızı gözleriyle özlemle bana bakmaya başladı. Baştan aşağı titrediğimi hissetmiştim.

Yavaşça yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve aynı yavaşlıkla dudağını dudağıma sürttü. "Beni bıraktığını sandım."

Saçlarındaki elimin desteğiyle onu kendime daha çok yaklaştırdım ve dudağına minik bir öpücük kondurdum.

Sikeyim, şeytan ya da her ne boksa umurumda değildi. Ona çoktan kapılmıştım bile.

Geri çekildiğimde hafifçe gülümsediğini fark etmiştim.

"Seni bırakmam."

"Sakın, sakın bir daha bu kadar uzun süre benden ayrı kalma."

"Sadece bir haftaydı Hoseok.."

"Sence bu uzun değil mi?"

Onunla bunun için tartışamayacak kadar fazla özlediğimi fark etmiştim. Gülümsedim ve başımı boynuna gömüp kokusunu içime çekmeye başladım.

•°•°•°•

"Siktir, çok güçlü." 

Hyungwon elini gerginlikle saçlarından geçirirken Myungsoo'nun uğraştığı şeye göz atmak için yanına yaklaşmıştı. "Nereden anladın?"

"Tüm bu aurayı hissedemiyor musun? Ayrıca buraya gelmedi bile. Changkyun'un üstünde fena hakimlik kurmuş. Öyle ki; evin her tarafında." Myungsoo gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı ve elini yavaşça havaya kaldırarak tüm ışıkların sönmesini sağladı. "Şimdi sessizce dinle. Senin sezgilerini kör etmiş olmalı. Yoksa, benden daha iyiydin." Alaylıca mırıldandığında Hyungwon arkadaşının yüzüne patlatma isteğini bastırmaya çalıştı. Zaten yeterince gergindi.

Kulağına birkaç fısıltı ulaştığında derin bir nefes aldı. "Sikeyim, nasıl yapabildi bunu?" Fısıltılar artarken yanındakine mırıldanmıştı. Fısıltılar çığlığa dönüştüğünde ise yüzünü buruşturarak ışıkları açtı. 

"Hoseok tamamen şeytan değil." 

"Nasıl yani?" Myungsoo sorduğunda Hyungwon hafifçe gülümsedi ve arkasındaki koltuğa oturdu. Myungsoo da onu takip ettiğinde anlatmaya başlamıştı.

"Strarierler'den."

"O ne be?" Myungsoo kaşlarını hafifçe çattığında Hyungwon 'sus da anlatayım gerizekalı' bakışını gönderdi. 

"Bundan 400 küsür yıl önce, ülkenin başındaki başkan delinin tekiymiş. Psikopatmış kısaca. Lakin fazla güçlü olduğundan, halk isyan edememiş tabii. Ülke sefil bir durumdayken başkan tüm cadıları, büyücüleri toplatıp idam ettirmeye başlamış. 

E tabii durum böyle olunca asilkan, en güçlü cadılar toplanıp o zamanların en köklü şeytanlarıyla anlaşma yapmışlar. Cadıların her yıl yeterli sayıda ölümlü kadını kurban olarak şeytanlara sunmaları karşılığında, şeytanlar da başkanın sonunu getirecekti. 

Anlaşma sağlandıktan sonra her yıl belirli sayıdaki kadını şeytanlara vermeye başladılar. Şeytanların amacı, kadınlarla ilişkiye girip hamile kalmalarını sağlamaktı. Böylece şeytandan ve insandan kırma yeni bir tür ortaya çıktı. Bunlar da Strarierler işte. Şeytanlardan farklı olarak onların insanlar gibi duygularının olmalarının yanında, baskın karanlık taraflarını da engelleyemiyorlar. Bu sayede yeryüzünde şeytanın yapamadığı şeyleri onlar yapabiliyordu. Şeytanın 30 emrini biliyorsun, bütün amaç buydu. Fakat başarısız oldular. Cadılar da anlaşmayı bozdu. Soylarının tükendiğini sanıyordum bende ama anlaşılan tükenmemiş."

Myungsoo Hyungwon'un anlattıklarını aralanmış ağzıyla dinlerken Hyungwon da derin bir nefes verip ne yapabileceklerini düşünüyordu.


***

Biliyorsunuz, yorum. :(

Lost || WonkyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin