eight

1K 121 49
                                    

[Yorum gelmezse yb atmam;;;]

Changkyun

Haftasonu boyunca tek yaptığım, Hoseok'la ne yapacağım ve Hyungwon'un tuhaf alışkanlıklarıydı. Öncelikle çocuk, -ki benden büyüktü- sabahları uyanmıyordu. Öğlenleri 2 gibi uyandığını görebiliyordum. Uyanmadığı gibi, her gece usanmadan bana "Bu sabah beni erken kaldır, halletmem gereken işlerim var" demeyi unutmuyordu.

Kahvemin son yudumunu da tükettikten sonra masaya bıraktım ve adımlarımı Hyungwon'un odasına ilerlettim. Uyanmayacağını bile bile bunu yapmam garipti fakat, yapıyordum işte.

"Hyung, sabah oldu." odasına girerken mırıldandığım anda görmeyi beklemediğim manzara karşısında şaşkınlıkla duraklamıştım. Hyungwon gayet uyanmış bir vaziyette, üstünü de giymişti. Şaşkınlığım yüzüme komik bir şekilde yansımış olacak ki gülmeye başladı. Göz devirip odadan çıkmaya karar verdiğim esnada önce tişörtümün ucundan tutup gitmemi önlemiş, ardından özenle yaptığım saçlarıma elini geçirmişti. Kaderime razı bir şekilde derince nefes verdim ve tutamları dağıtmasını bekledim.

"Bugün seni hastaneye ben bırakayım, hm?"

Pekala, bu işime gelebilirdi. Hem otobüsle gitmek için erken çıkmam gerekmezdi. Başımı olumlu anlamda sallayıp içeri geçtim ve televizyonun karşısında kuruldum. Hava acayip yağmurluydu, hatta fırtına bile denebilirdi.

Kumandayı kavrayıp televizyona doğrulttuğumda otomatikmen açma tuşuna basmıştım.

Televizyon önce birkaç garip ses çıkardıktan sonra, ekran bembeyaz olmuştu. Bozulmuş muydu ki?

Yavaşça yerimden kalkıp ekranın önünde çöktüm ve anlamsızca bakmaya başladım. Sanki birkaç fısıltı..

Elimi ekrana yaklaştırdıkça beyaz ekrana da siyah bir el yaklaşıyordu. Bir tür şokta gibiydim, elimi çekmem gerektiğini ve çığlık atmam gerektiğini bilsem de öylece ne yapıyorsam onu yapmaya devam ediyordum.

Ekrandaki el ve benim elim birleşecek iken ortamda yankılanan bağırtı odak noktamı kaybetmemi, gerçeğe dönmemi sağlamıştı. Muhtelemen birkaç metre arkamda bulunan Hyungwon'a döndüm ve şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım.

"Sende gördün mü?"

Yüzündeki donukluk ve bariz bir şekilde belli olan endişe gördüğünün belirtisiydi fakat ağzından çıkanlar tam tersini söylüyordu.

"Hayır, bir şey görmedim. Çabuk ol gidelim. Geç kalacaksın."

Saate baktığımda bunun hakkında daha sonra endişelenmem gerektiğini anlamıştım.

***

Hyungwon'un beni hastaneye bırakmasından yaklaşık bir saat geçmişti ve hala Hoseok'un yanına gidememiştim. Hepsi Kihyun yüzündendi. Sürekli saçma sapan işler için beni çağırıp duruyordu.

Sonunda ortalıktan kaybolabildiğimde adımlarımı numarasını ezbere bildiğim odaya yönelttim. Etrafta kimse yoktu ve olabildiğince hızlı olmalıydım. Kapının önüne geldiğimde her zamanki gibi derin bir nefes aldım ve elimi kapı kulpuna götürdüm.

Kapı araladığında beklediğim karanlığın aksine aydınlıkla karşılaşmak şaşırtsa da içimden omuz silktim ve bakışlarımı odada gezdirdim. Hoseok yatağındaydı ve gözleri kapalıydı. Büyük ihtimal uyuyordu.

Adımlarımı yavaşça ona doğru ilerlettim ve yatağın kenarına aynı yavaşlıkta oturdum. Uyurken, normalde olduğunun aksine huzurlu ve sakin görünüyordu. Parmaklarımı gözünün önüne düşen tutamlara getirdim ve arkaya doğru ittirdim. Gerçekten böyle olmam oldukça tuhaftı ve aynı zamanda doğru hissettiriyordu.

Yanağını hafif bir tempoyla okşarken aniden bileğimden tutulmasıyla irkildim. Sırtım hızlı bir şekilde yatağın zeminiyle buluşmuştu ve gözlerimi şaşkınlıkla açarak gayet uyanık gözüken Hoseok'a bakıyordum. Sırıttı ve iki elini başımın iki yanına sabitleyip üstüme doğru eğildi.

Burnunu hafifçe boynuma sürttüğünde titrediğimi hissetmiştim. Derin bir iç çekerken, aniden durmuş ve yüzüme bakmıştı. Yüzü o kadar durgun görünmüştü ki şaşırmıştım. Başını tekrar boynuma gömüp birkaç kez daha nefes aldı. Kokluyor muydu?

Aynı hızda başını tekrar kaldırdığında bu sefer yüzünde öfkeyi seçebilmiştim. Ne olduğunu sormak için dudaklarımı araladığım sırada konuşmasıyla geri kapattım.

"Kiminleydin?"

Sorusuyla birkaç saniyelik düşünce sürecine girmiştim ki tekrar konuşmasıyla ona döndüm.

"Onların kokusu.."

Neyden bahsettiği hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu ve söyledikleri sadece ona aptalca, anlamdan yoksun bakmama neden oluyordu.

"Ne-" bakışlarıyla sözümü kesebildiğine inanamıyordum. Bıkkınlıkla derin bir nefes aldım ve başımı iki yana salladım.

"Ne kokusundan bahsediyorsun?"

Cümlemi bitirdiğim an ışıkların sönmesiyle irkilmiş ve hissettiğim sıcaklığın eksikliğiyle etrafıma bakınmıştım. Nereye gitmişti bu çocuk iki saniyede?

Yatakta yavaşça doğrulup gözlerimin bir süre karanlığa alışmasını bekledim.

Tamam, birazcık korkmuş olabilirim.

Ayağa kalktığımda bir yere çarpmamak için yandaki duvara tutunarak ilerlemeye başlamıştım. Aniden belimde hissettiğim kolla yerimden sıçrayacak iken bunun Hoseok olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Boynuma bastırdığı dudakları zihnimi körleştirirken aynı zamanda bir yere doğru ilerliyorduk, bu oda ne  zaman bu kadar irileşmişti?

Hoseok boş olan eliyle tam önümüzdeki bir kapıyı ittirdiğinde karşımda gördüğüm manzara kaçmak için bir hamle yapmama neden olmuştu fakat, belimdeki kol varlığını belli etmek istercesine beni olduğum  yerde sabitlemişti.

Neredeyse ağlayacak haldeydim ve midemi ağzımda hissediyordum. Sikeyim, neydi bunlar?

***

Kendimi acayip piç hissediyorum şu an.sjshhrjrjd

Kısaydı, değil mi? Bence de. O yüzden yeni bölümü yazmaya başlıyorum şimdi.dhshsj Biraz da Hyungmin'e geçiş yapacağım da..nasıl gidiyor? Yorum yapın.♡♡

Lost || WonkyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin