sixteen

709 78 80
                                    

yorum;;););)

***

"Sütü sen mi bitirdin?"

Ağzımdaki gofreti bitirip cevap vermek için daha hızlı çiğnemeye başladım. Oysa ben yavaş yavaş yemeyi seviyorum, bir şeyler yerken soru sorulur mu yahu?

"Evet."

Sırıtarak cevap verdiğimde Kihyun gözlerini devirip kahve yapmak için üst rafa uzandı. Aslında pek umurumda değildi. Cezasını evindeki her şeyi sömürerek vermeye karar vermiştim. Gerçi, sürekli aç olmam da vardı tabii.

"Erkek olmasan, hamile olduğundan şüpheleneceğim."

Kendi kendine söylenirken bakışlarımı karşıdaki televizyona çevirmiştim. Karşılık bile vermeye halim yoktu. Kendi kendine konuşabilir.

"Depresyonda mısın sen?"

Söylediği şeyle ağzıma atacağım patlamış mısır elimde kalmıştı.

Ne depresyonu canım?

Niye girecekmişim ki?

Sonuçta, Hoseok'un ne bok yediği umrumda değil.

"İşe gideceğim ben."

Cevapsız kalmamı umursamamış, ceketini ve anahtarını aldıktan sonra haber amaçlı seslenmişti. Görmeyeceğini bilsem de başımla onayladım ve kucağımda yığın haline gelmiş abur cuburları kenara ittim. Bir şeyler yapmalıydım, bir haftadır evden çıkmayarak yeterince kendime gelmiştim.

Evin içinde çalan melodiyle irkildiğimde yerimden kalkıp sesin kaynağını aramaya başladım. Koltuğun üzerindeki telefonu gördüğümde gözlerimi devirmiştim. Salak, evde unutmuş olmalıydı.

Numara kayıtlı olmadığından direk açtım ve kulağıma götürdüm. Karşımdaki kişi beni beklemeden konuşmaya başlamıştı.

"Changkyun'un dışarı çıkmasına sakın izin verme. Minhyuk'un durumu iyiye gidiyor. Bak Kihyun, asla çıkmamalı. Hoseok birkaç avcı bulmuş."

Telefon aniden yüzüme kapandığında irkilmiştim. Ne demekti şimdi bu? Arayan kimdi ve neden dışarı çıkmamamı tembihliyordu?

Ayrıca, Minhyuk ölmemiş miydi?

***

Evet, yine yaptım.

Mantığımın izin vermediği şeyleri neden sürekli gerçekleştirdiğimi bilmiyordum. Üstelik bu her seferinde başımın belaya girmesiyle son buluyordu.
Ama yine yapmıştım, dışarı çıkmıştım işte.

Elimde değildi ve Minhyuk'u cidden merak ediyordum. İçimde 'yalancı, Hoseok'u merak ediyorsun sen' diye bağıran sesi susturup adımlarımı hızlandırdım. Aslında nereye gittiğimi bile bilmiyordum, öylesine yürüyordum işte.

Sokakların arasından geçerken etrafta beliren karanlık duman kaşlarımı çatmama neden olmuştu. Etrafımda hafifçe döndüm ve etrafıma bakındım, bir yer mi yanıyordu ki?

Başımın hafifçe dönmesiyle yanımdaki duvara tutunma ihtiyacı hissetmiştim. Gözlerimi kapattım ve kendime gelmeyi bekledim.

Dumandan etkilenmiş olmalıydım, gözlerimi açmaya hazırlandığımda hissettiğim tuhaf dürtü duraklamamı sağladı.

"Chang..-"

Aslında fısıltı tınısında olan ve bende çığlık etkisi yaratan sesle ellerimi hızlıca kulağıma bastırmıştım.

Bir şey algılarımı kör ediyor gibiydi ve neler olduğunu bile kavrayamamıştım. Son gayretimle gözlerimi araladığımda tam karşımda, göz bebekleri olmayan bir kadının çığlık attığını gördüğümde şokla geriledim. Ne ağzımı açıp çığlık atabiliyordum, ne de bir şey yapabiliyordum.

Kadın yere devrildiğinde bana bakan siyah gözleri ve kanlı elleri fark ettim. Duvara daha da gerileyeceğim sırada beni kavramış ve kendine çekmişti.

Tanrı'm.. bu kokuyu özlemişim.

"Siktir-, seni kaybettim sandım."

Hoseok titreyen ses tonuyla konuştuğunda dayanamayıp kollarımı ona doladım. Yüzümü boynuna gömerken ağzımdan birkaç hıçkırık kaçırmıştım. Belimdeki kolları sıkılaştı ve saçlarıma minik öpücükler kondurmaya başladı. Ne kadar ondan uzak durma kararı alsam da, durduramıyordum işte.

"Bir daha gitmeyeceksin. Duydun mu beni?"

Titreyen sesine hafif bir öfke yansıttığında başımı olumlu anlamda salladım. Belimdeki ellerinin birini çekip yüzümü ona bakacak şekilde tutmuştu. Çenemdeki eli yanağımı buldu ve küçük dokunuşlar bıraktı. Bakışlarının yoğunluğu altında eziliyordum. Nefesimi kesiyordu ve bu adil değildi.

Dudaklarıma yaklaştığında gözlerinin sarılmamızla normale döndüğünü fark etmiştim. Başını hafifçe yana eğdi ve nefesini aralık dudaklarıma verdi. Olduğum yerde titremiştim. Ben onun dudaklarını beklerken aniden sırtımda sert yüzeyi hissettim. Gözlerim şaşkınlıkla açılmışken bacaklarımı hızlıca beline doladı ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı. İstemsizce gözlerim kapanmıştı ve kollarımı boynuna dolamıştım.

İstekle dudaklarımı öpüyorken bir eli kalçama gitti ve hafifçe sıktı. Cidden, bunu sokakta yapmak zorunda mıydık?

Onun umrunda olmadığını fark ettiğimde boş verdim ve dokunuşlarının tadını çıkarmaya başladım. Belimdeki eli tişörtümü sıyırmıştı ve tenime teması yakıyordu. Ağzımdan minik bir inleme kaçırırken hareketlerinin sertleştiğini fark ettim.

Dilini ağzımın içine ittikten sonra kendini hafifçe bana bastırmıştı. Sertleştiğini fark ettiğinde gülmek istedim ama yapamıyordum bile. Kendimi yavaşça ona sürttüğümde dudaklarımın arasına boğukça inledi. Aniden dudaklarını benden ayırıp alnını alnıma yaslamıştı. Nefes nefeseydi ve, ben de pek farklı sayılmazdım.

"Mahvediyorsun beni, güzelim."

Söylediği şeyin ardından hafifçe kıkırdağımda burnuma minik bir öpücük kondurdu.

"Gidelim hadi."

****

"Hayır dedim."

"Hadi ama bebeğim. Resmen öldün ve dirildin ama bir iğneden mi korkuyorsun?"

Hyungwon Minhyuk'u ikna etmeye çalışırken yüzüne ağlamaklı bir ifade yerleştirmişti. Çok yorgundu ve sadece birazcık uyumak istiyordu.

"Tamam tamam, hemen halletsin.."

Sonunda derin bir nefes aldığında Myungsoo'ya işaret verdi. Myungsoo sadistçe gülümseyip sarışın olana iğneyi gösterirken Minhyuk tekrar mızmızlanmaya başlamıştı.

"Senin aklına sıçayım."

"Şşh, ayıp."

Myungsoo kahkaha atarak iğneyle diğerinin yanına ilerlediğinde Hyungwon saçlarını geriye ittirdi ve bedenini yorgunlukla kanepeye bıraktı. Sadece birazcık uyuyacaktı..-

Çalan telefonla yerinden sıçrarken sessizce küfretti ve cebinden telefonu çıkardı. Ekrana gözlerini kısarak baktıktan sonra cevaplayıp kulağına götürmüştü.

"Ne var Kihyun?"

"Changkyun, gitmiş."

****

Wonkyun'un ayaküstü sevişmesi hariç çok bir şey anlayamayabilirsiniz ama ileriki bölümlerde anlayacaksınız♡

DİĞER WONKYUN FICIM OLAN BABYSITTER'A BAKSANIZA.

Lost || WonkyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin