[ara verme sebebimi biliyorsunuz, o yüzden yorum atmazsanız keserim:):):) ]
"Nerede kaldılar sence?"
Minhyuk elindeki kumandayı incelerken mırıldandı. Açıkçası bu soruyu aklımda son yarım saattir çevirip duruyordum ama sesli söylememiştim. Söylemi beni daha da rahatsız ederken yerimde kıpırdanıp derin bir nefes verdim.
"Bilmiyorum."
Hyungwon ve Hoseok yaklaşık 7-8(?) saattir dışardaydı ve bizi de bu otel odasında bırakmışlardı. Kihyun da onlarla gitse de birkaç saat önce dönmüştü ve söylediğine göre bize göz kulak olacaktı. Pekala, bacaklarını sehpaya uzatmış cips yiyerek maç izlerken hiç de bize göz kulak oluyor gibi değildi fakat bunu da es geçtim.
"Hyungwon'u aradın mı hiç?"
"Hayır. Farkındaysan Tayland'dayız, hattını açtırtmadı ki."
Cevabıyla sıkıntılı bir nefes verdim. Hoseok niye telefon kullanmıyordu ki? Tanrı aşkına, 2017'deydik. Tam bir geri kafalı.
Daha önce hiç bu kadar sıkıldığımı hatırlamıyorum sanırım. Minhyuk yarı açık gözleriyle ekrandaki maça odaklanmışken Kihyun da geldiğinden beri bir kelime benimle konuşmamıştı. Aslında bu biraz garipti. Hatta baya garip.
Sinirli ve bıkkın bakışlarımı televizyona odaklamışken şimdi elektrik falan gitse ne kadar güzel olur diye düşünüyordum. En azından muhabbet falan edilirdi, değil mi?
Gözlerim hala televizyona odaklıyken bir anda odanın karanlığa bürünmesiyle irkildim.
Yok artık.
Kihyun sinirle homurdanırken göremesem de cips paketinin hışırtısıyla ayağa kalktığını anlayabilmiştim.
Keşke başka bir şey dileseymişim be.
"Nereye?"
Kihyun'a sorarken bakışlarımı Minhyuk'a çevirdim. Sesi çıkmadığına göre uyumuş olmalıydı.
"Otelde elektrik mi kesilir? Bir görevliye soracağım."
Derin bir nefes verip arkama yaslanmışken küçük bir cızırtı ve Kihyun'un yüksek sesli küfürüyle irkilmiştim. Tam ardından Minhyuk da uyanmış, 'kör oldum' diye bağırmaya başlamıştı.
Bezdim artık.
"Ne oldu?"
Kihyun'a seslenirken Minhyuk'a da kör olmadığı, elektriğin gittiğiyle alakalı bir şeyler zırvaladım ve ayağa kalktım.
"Siktir, gitmeliyiz."
Kihyun'un ses tonundan seçebildiğim korku beni ürpertirken Minhyuk'u da ayağa kaldırdım ve telefonumun ışığını kapıya yönelttim.
"Sanırım soru sorma zamanı değil?"
"Aynen öyle."
Göz devirip kapıyı açtıktan sonra odadan çıkabilmiştik. Tüm otel karanlıktı ve, yanıp sönen ışıklardan bahsetmeli miyim?
"N'oluyor lan?"
Minhyuk koluma yapışıp mırıldanırken gülme isteğimi korku bastırmıştı ve bakışlarımı Kihyun'a çevirmiştim. Etrafa bakınırken bakışlarıma kısa bir karşılık vermiş, ardından elimi kavrayarak daha hızlı yürümemizi sağlamıştı. Merdivenlere geldiğimizde duyduğum fısıltılar etrafa korkuyla bakmamı sağlarken Minhyuk'a fısıldadım.
"Bunu sadece ben mi duyuyorum?"
"Neyi?"
Cevabıyla sersemlerken Kihyun'un bakışları beni buldu. Ne düşündüğünü kestiremiyordum ama kesinlikle, korkuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lost || Wonkyun
FanfictionSadece nefes almaya çalışıyorum, sadece anlamaya çalışıyorum, Çünkü bu duvarları ben inşa ettim. Senin yıkıldığını izleyebilmek için. Ve, ben her şeyi kaybettim. Şimdi beni kim kurtaracak? *** Uyarı: boyxboy, korku. İyi okumalar.