six

1K 121 67
                                    

(Y/N: Hadi bir çılgınlık yapıp multiyle okuyun?!?!

Merak etmeyin, korkunçlu değil. <3)


Yüzümde küçük bir tebessüm oluşurken kapıya doğru ilerledim ve odadan çıkıp kapıyı yavaşça arkamdan kapattım.

Tanrım.. neler oldu öyle?

Bedenimi tarifsiz bir his sararken başımı çevirdiğimde bütün ciddiliği ile bana bakan bir Kihyun'ı görmeyi, hiç mi hiç beklemiyordum.

***

Işık tutulmuş fare gibi olduğum yerde kalırken Kihyun adımlarını biraz daha yaklaştırıyordu. En sonunda durdu ve yüzüme baktı. Tanrım..bu kadar ciddi durmak zorunda mıydı?

Dudaklarımı bir şeyler söylemek için aralamışken elini hızla arkamdaki duvara vurmasıyla  olduğum yerde sıçradım.

Neden sürekli bu oluyor..

Kararmış bakışlarıyla yüzünü yüzüme yaklaştırıyorken nefesimi tutmuş, öylece dikiliyordum.

Bir anda durdu ve ciddi olan surat ifadesini bozup, sırıttı. Ani değişimine şaşkınlıkla bakarken kahkaha attı ve geri çekilip yüz ifademle eğlenircesine mırıldandı.

"Biraz daha yaklaşsaydım bayılacaktın, huh?"

Gerilmiş sinirlerim yavaşça çözünüp, sakinliğe kavuşurken derin nefes verdim. "Salak mısın sen hyung?"

"Tch. Hyung'a salak denmez. Hem o adamın odasında ne arıyordun önce onun hesabını vereceksin. Düş önüme." omuzlarımdan itekleyip koridorda yürütürken dudaklarımın arasından
sızlanma nidaları kaçırmıştım.

"Hyung.."

***

Minhyuk pembe tişörtüne bulaşmış dondurma lekesi geçirmeye çalışırken daha fazla yaydığını fark etmişti. Yanaklarını sıkıntıyla şişirip omuz silkti ve kaşığı dondurma kabına geçirip büyük bir parçasını ağzına gönderdi. Yayıldığı koltukta tek odak noktası televizyondaki birbirinden yakışıklı stajyerlerin yarıştığı show programıydı. Yanaklarını ikinci sefer sıkıntıyla şişirip açık sarı saçlarını dağıttı. Onun hayal ettiği hayat kesinlikle bu değildi. 26'sına gelmiş fakat hala baba parası yiyen bir velet.. daha fazlası olmamıştı.

Pekala, baba parası yemek onun tercihi değildi. Güzel bir sesi ve yakışıklı bir yüzü vardı. Kolaylıkla idol olabilirdi. Hayali buydu fakat Seul'un en prestijli şirketlerin birinde başkan olan babası kesinlikle buna izin vermezdi.

Babasının istediği onu şirkette çalıştırmaktı. Minhyuk belki buna bile razı gelebilirdi ama babası bunun için bile yeterince olgun olduğunu düşünmüyordu. Ne denilir ki, haklıydı.

Yeni sevgilisinden ayrılmış ergen kızlar gibi oturmuş televizyon&dondurma ikilisi yaparken tek eksik birkaç gözyaşıydı. Aslında kız olmadığı gerçeği hariç doğru sayılırdı. Yeni sevgilisinden ayrılan Minhyuk depresyona girmeyi düşünüyordu fakat beklediğinin aksine çok rahattı.

Hyunwoo-eski sevgilisi- çok fazla abimsi bir sevgiliydi. Sürekli klasik bir düşünce yapısıyla düşünür, heyecanı gereksiz bulurdu. Korumacı olduğunu da unutmamak gerek tabi.

Bu da kısa sürede aksiyon hastası  Minhyuk'ı sıkmış, birkaç şiddetli tartışmanın ardından ayrılmalarına sebebiyet vermişti.

İç çekip üstündeki örtüyü kör bir noktaya fırlattı ve kucağındaki dondurma kabını yere bıraktı. Sabahtan beri burada uzanıyordu ve saat akşam 5'i geçiyordu. Beli tutulmuş diye korkarak kontrol ederken sağlam olduğunu farkına varıp rahatladı. Yapacak bir şeyler bulmaya çalışıyordu fakat bakışlarını boş evde gezdirmek hiçbir şeye yardımcı olmuyordu. Yavaşça ayağa kalkıp uyuşuk adımlarını banyoya yöneltti. Üzerindeki lekeli tişörtten ve pijama altından kurtulduktan sonra suyun soğuk olmasına aldırmadan duşa girdi, zaten sıcak suda yıkanamazdı.


Duştan çıkınca dolaptan ne bulduysa üzerine geçirmiş, aynanın karşısına geçmişti. Sarı saçlarını kuruttuktan sonra alnına tutamlar halinde düşmesine izin verdi. Göz altına fazla belirgin olmayan bir kalem çektikten sonra parasını ve telefonunu cebine tıkıştırıp kendini apartman dairesinden attı. Soğuk hava suratına çarparken ceket almadığı için kendine sövmeyi unutmamıştı.


Arabası neredeyse 3 haftadır tamirde olduğu için-ki Minhyuk tamirciden almaya üşenmişti- tercihini taksiden yana kullandı ve oradan geçen bir taksiyi durdurup Seul'un tanıdık barlarından birinin adresini verdi. 

Cidden tek başına bara gitmek ne kadar mantıklıydı? 


***

Changkyun's POV:

"Sadece bazı soruların cevaplarını arıyorum, Hyung." düz ve kesinlik dolu ses tonumla mırıldandığımda Kihyun kaşlarını kaldırıp elindeki karton kahve bardağını daha sıkı kavramıştı. Bakışlarındaki alay ve gizlenmiş korku beni endişelendiriyordu.

"Ne doğrusu Chang? Yanlış mı var ki, doğru olsun?" tamamen yalan olduğunu bildiği kelimeleri söylerken hiç tereddüt etmeyişi takdire şayan olsada, kararlılığımı sarsmamış aksine kuvvetlendirmişti. 

"Yanlışları çok iyi biliyorsun Kihyun." Hyung demeyişim dikkatinden kaçmamış, tek kaşının havalanmasına sebep olmuştu. Hızımı almadan devam ettim. "Ki, bir şeylerden şüphelendiğini önce sen dile getirmiştin. Hatırlarsan, kamera görüntülerine kadar incelenmiştin." derin bir nefes alıp bakışlarımı kahve kupasından kaldırdım.

"Ben bir şeyler gördüm, Kihyun. Gerçekten kaldıramayacağım şeyler var ve bunu çözmek istediğimden bile emin değilim. Yinede birkaç doğrudan zarar gelmez, hm?" sözlerimi sonunda noktaladığımda sandalyede geriye yaslandım ve konuşmasını bekledim. Önce bakışlarını diktiği masadan kaldırdı ve gözlerimle buluşturdu. Ardından bir şey söyleyip söylememe kararsızlığında kaldıktan sonra araladığı ağzını tamamen kapattı. Aradan birkaç saniye geçmişti ki tekrar konuşmaya başladı.

"Doğru olan şeyleri bul o zaman, Changkyun. Bu yolda yanında değilim." (Y/N: Tabii göt korkusu karşim.)

---


Ya çok kısa biliyorum da uykum geldi benim işdldsşl birkaç şeye daha yb atıp zıbarayım, yarın yine bölüm gelir. Hadi yorum yapıp sevindirin beni. ;;)

Lost || WonkyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin