nine

957 120 69
                                    

[Yorum. :)]

Minhyuk sağlam olduğundan şüphe ettiği, ucuz bar sandalyesinde otururken tek düşündüğü bok gibi hissettiğiydi. Her zaman etrafına gülücükler saçan biri olmasının yanında içinde bulunan büyük boşluk, her defasında acıtabiliyordu. Acınası yalnızlığına kahkahalarla gülmek istiyordu ayrıca.

Önceden daha genç ve toydu, düşünceleri bağımsızdı. Özgürlük ise, tek istediğiydi. Bir an önce ailesinden kaçıp tek olmaya ihtiyacı olduğunu düşünüp duruyordu. Ve işte buradaydı, ailesi yoktu ve yapayalnızdı.

'Trajikomik..'

Önündeki doldurulmuş içki bardağına bakışlarını dikti ve ikinci kez düşünmeden tüm sıvıyı midesine gönderdi. İçmenin bir boka yaramadığını, yalnızca sabah ona kalan sikik bir baş ağrısından ibaret olduğunu biliyordu ama yapıyordu yine de. Zaten o hiçbir zaman mantığa göre hareket etmemişti ki.

Minhyuk

Midemde hissettiğim hareketlilikle, hızlıca alınan bir kararla yerimden kalktım. Üzerime veyahut birinin üzerine kusmak şu an isteyeceğim son şeydi. Sarsak adımlarımı lavaboya ilerletirken çarptığım bedenlerin küfürlerini duyabiliyordum.

Sonunda lavaboya ulaşabildiğimde boş bir kabine kendimi attım ve kapıyı bile kapatamadan klozetin önünde çöküp kusmaya başladım. Yediğim dondurmayı bile çıkardığımı anladığımda, içimde oluşan kahkaha atma isteğine karşı koyamamıştım.

Sonunda işimi halledebildiğimde ayağa kalkacak halimin olmadığını anlamıştım. Şu an, her zamankinden daha çok acıtıyordu ve sadece ağlamak istiyordum.

Yaptım da.

Kabinin yan tarafına sırtımı yaslayıp bacaklarımı da kendime çektiğimde zaten hali hazırda olan göz yaşlarım akmaya başlamıştı bile. Göğsüm yırtılıyor gibi hissediyor, soluk alamazsızın ağlıyordum.

Kollarımı kendime dolamışken yalnızlığımı ve bana sarılan birine bile sahip olmadığım için tekrar ağlıyordum.

Şu koca evrende bir sike yaramadığım, sahilde yere atılmış plastik şişelerden bir farkım olmadığı için 'tekrar' ağlıyordum.

En sonunda da, içimdeki boşluğun verdiği katlanılmaz acıya ağlıyordum.

Göz yaşlarım artık önümü görmemi engellediğinde derin bir nefes aldım.

Sonra onu gördüm, bana doğru hızlıca yürümesini ve yüzündeki seçebildiğim endişeli ifadesini.

Ve, etrafına yaydığı ve buraya ait olamayacak kadar güzel olan ışıltısını.

Tanrım..

***

Changkyun (FLASHBACK)

Kihyun'la en son konuşmamızın ardından yüz yüze geldiğimizde bile selam vermeden geçiyordum. Sadece, yanımda olmadığını söylemesi sinirlerimi bozmuştu.

Bir miktar da kırılmış olabilirim.

Artık günlük bir rutin haline gelen öğle vaktinde sürekli Wonho'nun yanında olmam, bugün zamanını aksatmıştı. Nedeni ise dinlenme odasında uyuyakalmamdı.

Gözlerimi araladığımda saatin geç olduğunu fark etmiş ve uyuşuk adımlarla lavaboya gidip uyanmak adına yüzümü soğuk suyla yıkamıştım. Hala uykuluydum, fakat o anda aniden aklıma gelen şeyle hafifçe kaşlarımı çattım.

Hoseok, öğlenlerini benle geçirip ortak salona inmiyordu. Yani yemek de yemiyordu. Akşamları da odasına gönderilen tepsileri dolu olarak verdiğini söylemişti hizmetli.

Lost || WonkyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin