twenty two

452 48 46
                                    

[yorum istiyorum :>]

Daehyun

"Vay anasını ya, büyücülerle ilgili diziler bile var burada."

"Bizi şaklaban gibi gösterdikleri-- Hey, üstündeki ne senin?" 

Cümlemi yarıda bırakan, Junhong'un yırtıklar içerisindeki pantolonuna baktım ve kaşlarımı çattım. Bu şeyi cidden satın mı almıştı yani? İnsanlar son zamanlarda cidden aptallaşmış yahu. 

"Görmedin mi? Sokakta neredeyse herkesin üstünde bunlardan var. Hem bana da yakıştı." 

Küçük bir çocuk sevinciyle sırıtırken gözlerimi devirdim ve hafifçe başına vurup ayağa kalktım. Daha öğrenmemiş çok şey vardı, Tanrı'm. Her şeye yabancıydık. Bu yavaşlıkla ne o renksizi, ne de Hoseok'u bulurduk. 

"Sence dün yaptığımız büyü işe yaramadı mı?"

"Yarayacaktı, fakat görünen o ki yanlarında bir büyücü var. Zehri akıtmış. Hangi gerizekalı böyle bir şey yapar ki? Gücünün yarısını ortalama 3-4 hafta kaybettirir bu. Hem, bir renksizi korumak da ne?"

Kendi içimden saatlerdir geçirdiğim şeyi sesli olarak dile getirmek, aklımın daha da karışmasına yetmişti. Dün yaptığım büyü yüzünden gücümü sıfıra indirmiştim ve daha birkaç hafta toparlanmam gerekecekti. Tam yerini bulacaktım ki.. Çok az kalmıştı, cidden çok az kalmıştı. Fakat önüme çıkan engeller bitmek bilmiyordu. O büyücünün kim olduğunu bulmalıydım. Dünyada büyücü kaldığını bile sanmıyordum şimdiye kadar.

"Hadi ya? Eh, benim bebeğim güçsüz mü kalmış bakalım?"

Junhong'un imalı ses tonuyla dudaklarımı büzüp bedenimi onun kucağına bıraktım. Evet, tamamiyle güçsüzdüm ve güçlü birinin varlığı kesinlikle iyi hissettirecekti. Şansa bakın ki o kişi de sevgilimdi. 

"Hm-hm.. Fazla savunmasızım Hong-ie." 

Burnumu burnuna sürterek cilve yaparken, sırıtıp kollarını belime sarmıştı. 

Eh. En azından o vardı.

(y/n; haydaaa ben şimdi en sevdiğim shipleri fice kattım, hepsi de birbirine düşman, ne yapsak? @alahomoora kaibaek ve yugbam de mi eklesem.. pğikoğrkşjgy) 

****

Changkyun

"Bebeğim."

"Güzelim, ben geldim. Uyan hadi." 

Birkaç sisli mırıltı zihnimde uçuşurken, kendime gelmeye çalışıyordum fakat sanki 30 şişe devirmiş gibi ağrıyordu başım. Bir o kadar da bulanıktım. 

Elimde hissettiğim sıcaklık tebessüm etmeme neden olurken,-ki ediyor muydum bilmiyordum, ama hayalim bu doğrultudaydı- birkaç fısıltı daha duydum ve bir anda bilincim yerine geldi. Az önceki halimden bir anda kurtulduğum için sersemlemiştim ve karşımdaki bedene anlamsız bakışlarım birkaç dakika devam etti. Ardından kurumuş dudaklarımı dilimle ıslattım. Anında bana bir bardak suyu uzatmış, yastığımı dikleştirerek içmeme yardımcı olmuştu. Biraz daha iyi hissettiğime kanaat getirdiğimde hızlıca karşımdaki bedenin dudaklarına derin bir öpücük bıraktım. Onun yanımda olduğu gerçeği her şeyi unutmama yetiyordu bile. İşte, buradaydı. Karşımdaydı ve o aşık olduğum gülümsemelerin biri yine yüzüne ilişmişti. Uzandım ve, gamzesine de bir öpücük kondurdum. Geri çekilecek iken kollarını belime dolayıp başını boynuma gömmüştü. Derin iç çekişleri kulağıma dolarken gülümsedim ve bir elimi sırtına, diğer elimi saçlarına daldırdım. 

Birkaç kuru fakat uzun öpücüğü boynuma bıraktıktan sonra geri çekilmiş, iyi olup olmadığım hakkındaki soruları yönelterek yine yatma pozisyonumu almamı sağlamıştı. Ona iyi hissettiğimi, hiçbir sorun olmadığını söylemiştim. Sırf yüzündeki birazcık olsun rahatlama ifadesini görebilmek için. İşin aslı ise, korkudan ölüyordum. Şu son birkaç hafta içerisinde yaşadıklarımı ömrüm boyunca yaşamamıştım ve zor geliyordu. Bunları üstlenmek zordu. Yanımda o vardı, diğerleri de vardı ama tek başıma yaşadığım şeyler de vardı. En basitinden, otelden çıkmaya çalışırken benim duyduklarımı, gördüklerimi Minhyuk'un duymaması, görmemesi..

"Burada daha fazla kalmamalıyız."

Hoseok yüzümü ellerinin arasına alarak konuştuğunda derin bir nefes aldım. Tüm bu kaçışlar, zihnimi bile yoruyordu. "Bu sefer nereye gideceğimizi sen seçebilirsin bebeğim. Gitmek istediğin bir yer var mı?"

Başımı olumsuz anlamda salladığımda derin bir nefes aldı ve saçlarıma minik bir öpücük kondurup ayağa kalktı.

"Tamam öyleyse. Ben diğerleriyle konuşup geleceğim."

Kapıdan çıkmadan önce konuştuğunda yatağa daha çok gömüldüm ve bakışlarımı tavana çevirdim. Fazla tehlikeli bir konumda olduğumuzu biliyordum ve bu sinirlerimi daha çok bozmaktan başka bir işe yaramıyordu. Ben sadece, onunla olmak ve basit bir hayat yaşamak istiyordum. Cidden. Paraya bile ihtiyacımız olmazdı.

Onun da bu şeylerden memnun olmadığını biliyordum ama..

Zordu.

****

"Filipinlere gidebiliriz?"

"Ulan bir Asya'dan çıkamadık be."

Hyungwon elindeki karton bardağı katlayıp önündeki çöp kutusuna fırlatırken homurdanmıştı. Kihyun gözlerini devirdi ve kucağındaki yastığı uzun olanın bedenine savurdu.

"Daha iyi bir fikrin varsa, buyur."

"Bence Roma'ya gidelim. Pizza yeriz."

Minhyuk ağzındaki yumuşak şekeri dişlerken mırıldandı. Çok da ciddi değildi fakat Hoseok'un dikkatini çekebilmişti.

"Neden olmasın?"

Siyah saçlı kaşlarını hafifçe çatarak daha çok kendi kendine konuşuyormuş gibi mırıldandığında tüm bakışlar onu bulmuştu.

"Sen nasıl bu kadar parayı bulabiliyorsun ya?"

"Yarı şeytan oluşumu sorgulamayıp bunu sorman kesinlikle zekice." Hoseok ayağa kalkarken telefonunu aldı ve numarayı tuşlamak için parmaklarını ekranda gezdirdi. Söylediği karşılığın sahibi Kihyun ise gözlerini devirmekle yetinmişti.

Hoseok telefonda konuştuğu kişiyle uzun bir konuşma içerisine girmişken, Kihyun uzun süredir oturduğu koltuktan kalkıp adımlarını Changkyun'un odasına ilerletti.

*****

Kikyun yazmayı özledim.....

neyse, bölüm kısa gibi oldu ama bunu bile uzun sürede yazdım. Yaniii, şu sıralar ilham yok pek :")

Lost || WonkyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin