Eğer bana yapabileceğim en son şeyi sorsalar, bunun kesinlikle insanlara fiziksel olarak zarar vermek olduğunu söylerdim. Şiddetten nefret ederdim. Ben bir insanın dövülmesine bile dayanamazken, gözümün önünde parçalanmış hatta içi dışına çıkmış bir beden görmek, aklımı sıyıracak gibi hissetmemi sağlıyordu. Orada normalin oldukça dışında şeyler döndüğünden artık kesinlikle emindim. Kihyun'ın söyledikleri, hastanedeki tuhaf hava, insanların söyledikleri, Hoseok'un yaptığı şey ve bugün gördüklerim birleşince ortaya çözülemeyecek bir kaos yaratıyordu. Bir yanım koşarak polise gitmek, diğer yanım ise her şeyi bırakıp başka bir hastanede çalışmayı yeğliyordu. Ben ise burada durmuş sanki hiçbir şey olmamış gibi önümdeki tepsiyi izliyordum. Öncelikle, minik kararlar almalıydım.Kural 1, asla alt kata inme.
Bu öncelikli kuralımdı çünkü orada olanları bir daha görmeye tâkatim yoktu.
Kural 2, Doktor Lee'den olabildiğince uzak dur.
O adamın ne yaptığını kendi gözlerimle görmüştüm. Bana yapmayacağının garantisi neydi ki?
Kural 3, Hoseok'dan uzak dur.
Pekala..bu kuralı biraz esnetebilirdim. Her ne kadar bu hastaneye bir seri katil olarak gelmiş, benimle birlikte ayin yapmış olsa da bir şeyler bildiği açıktı. Yani hem uzak durup, hem ondan bir şeyler öğrenebilirdim değil mi?
Kural 4, hastanenin kökenini ve basına yansımamış fakat yansısaydı ses getirecek olan olaylarını incele. Rivayetleri de dikkate al.
Evet, aklımda yaptığım minik liste buydu. Geriye ise günün geri kalanını sakinlikle geçirmek vardı. Eh, bunu da başarabilirdim sanırım.
***
Kihyun'ın neden yemeğimi yemediğim hakkındaki azarları sonucunda onu geçiştirerek kafeteryadan çıkmış, hastaları ortak salona götürmek için koridora ilerlemiştim. Sol kanada doğru ilerlerken aklıma dank eden şeyle yönümü değiştirdim. Hoseok'a sormam gereken sorular vardı, bugünlük tekrar sağ tarafı alabilirdim sanırım.
Önce çıkarmam gereken hastaları salona götürdükten sonra Hoseok'un odasının önünde dikildim. Cidden, ondan pek hoşlandığım söylenemezdi ama tek şansım da oydu. İroni..
Elimin kapı koluna gitmesiyle başıma giren ağrıyla durakladım. Bir anda, neyin nesiydi bu böyle?
Gözümün önü yavaşça kararırken düşünme yetimi kaybetmiş gibiydim (Y/N: düşünme yetini kaybettiysen düşünme yetini kaybettiğini düşündüğünü nasıl düşünüyorsun, Changkyun?)
Dizlerimin artık beni taşıyamadığını hissettiğinde kendimi tutmayı bıraktım. Ancak, buluşmayı beklediğim sert yüzey yerine bileğimden tutulan eli ve içeriye hızla çekildiğimi hissetmiştim.
Odaya doğru çekildiğimde zaman kaybetmeden kapıyı kapattı ve dengemi kaybetmemem için diğer elini belime koydu.
Başımın ağrısından ağzımı açıp tek bir kelime söyleyecek mecalim yoktu.
Koluna tutundum ve başımı omzuna yasladım. Başımdaki katlanılmaz ağrı uvuzlarımı felç ediyor gibiydi.
"B-başım.." dudaklarımın arasından zorlukla çıkan kelimelerin ardından Hoseok ellerini saçlarımdan geçirdi ve yavaşça okşamaya başladı.
"Biliyorum, geçecek. Bekle."
Derin derin soluklar alırken ağrının zamanla geçtiğini hissetmiştim. Tamamen kendime geldiğimde geri çekildim ve boğazımı temizledim.
"Ben..um, ne oldu anlamadım. Bir anda-"
Yüzündeki ciddi ifadesini ve düz bakışlarını üzerimde dolaştırırken sözümü kesti. "Biliyorum. Sana alışmaya çalışıyorlar, birkaç kere böyle ağrı çekebilirsin ama, korkma."
Ne hakkında konuştuğunu zerre kadar anlamamıştım. Derin nefes alıp başımı iki yana salladım. "Neyden bahsettiğini bilmiyorum."
Elimi tuttu ve beni odadaki yatağa oturtup yanıma oturdu. Etraf geçen seferki gibi karanlıktı ve bu ürkmeme neden olmuştu. Bakışlarımı ona yönelttiğimde zaten bana bakıyor olduğunu fark ettim.
"Bir şeyler oldu değil mi? Neler gördün?"
Her şeyden bu kadar haberdar olması beni korkutuyordu. Gerçi onun çoğu şeyi beni korkutuyordu. Hatta, bana karşı bu kadar iyi olması bile.
Ani bir karar değişimi yapıp ağzımı araladım ve bu akıl hastanesinde yatan bir seri katile, her şeyi anlattım.
Biliyorum, aşırı zekiyim.
***
Anlatmayı bitirdiğimde Hoseok'un yüzünde hafif bir tebessüm oluşmuştu. Sinirlerim daha da gerilirken, beni kaç gündür bunalıma sokan bu şeylerin onu nasıl gülümsettiğini merak ediyordum.
"Gerçekten bu hastanenin ne kadar lanetli olduğunu, şimdi mi fark ediyorsun?"
Sorusu üzerine durakladım. Hastanenin lanetli olduğunu kanısına varmamıştım bile.
"Ben sadece.. her şey üst üste geldi ve- Sen bu hastaneye yeni gelmedin mi? Nereden biliyorsun bu kadar şeyi?" sonunda sormam gereken soruyu sormuş, merakla cevabı bekliyordum.
Surat ifadesi anında değişirken dudakları düz bir çizgi haline gelmiş, bakışları ciddiyet kazanmıştı.
"Ben 10 yaşında buraya geldim." böylesine kısa bir cevap beklemememin üstüne hiç de tatmin etmemişti. Ayrıca 10 yaşında akıl hastanesine girecek kadar ne yaşamıştı ki?
Aklımı okumuş gibi gülümsedi. Yüzünü yüzüme yaklaştırırken dudaklarını aralamış, bakışlarını tüm yüzümde dolaştırmıştı. Geri çekilmem gerektiğini biliyordum ama konu o olunca, mantığım tüm benliğimi terk ediyordu.
"Ailemi öldürdüm. Annemi, babamı, kardeşlerimi.." sesi fısıltıya dönerken başını yüzüme eğmiş, dudak hizasını kulağıma yaklaştırmıştı. Ürperdiğimi ve kaçmak istediğimi biliyordum. Yaptığım ise, olduğum yerde kalmaktı.
"Hepsinin derilerini soydum. Çok fazla bağırdılar. Derilerinin etlerinden ayrılması öylesine görmeye değer ve eğlenceliydi ki.. Görmeliydin."
Ağzım şaşkınlıkla aralanmışken kulağımın tam yanında kahkaha attı ve yüzünü tamamen boynuma gömdü. "Şaşırdın değil mi? Bunu kendim için yaptım..yaşamak için."
Boynumda hissettiğim ıslaklıkla irkildim. Az önce kahkaha atan adam, şimdi küçük bir çocuk gibi yüzünü boynuma gömmüş ağlıyordu. Tereddüt ederek elimi saçlarına götürdüm ve okşamaya başladım.
Tamam, ne kadar ruh hastası bir seri katil de olsa o bir insandı. Ayrıca bir psikiyatrist olmamın en büyük etkisi vicdanım ve insanları anlayabilmemdi. Onu bunları yapmaya iten korkunç şeyler yaşamış olmalıydı.
Saçlarını okşamaya başladığımda şaşırdığını boynuma çarpan nefeslerin seyrekleşmesinden anlamıştım.
***
Orada kaç saat durdum, kaç saat boyunca saçlarını okşadım bilmiyordum ama sonunda uyuyakalmıştı. Yanından kalkıp üzerini örttüm ve yüzünde kurumuş göz yaşlarının üstünü hafifçe okşadım. Uykusunda birkaç mırıltı çıkarıp yorgana daha çok sarılmıştı.
Yüzümde küçük bir tebessüm oluşurken kapıya doğru ilerledim ve odadan çıkıp kapıyı yavaşça arkamdan kapattım.
Tanrım.. neler oldu öyle?
Bedenimi tarifsiz bir his sararken başımı çevirdiğimde bütün ciddiliği ile bana bakan bir Kihyun'ı görmeyi, hiç mi hiç beklemiyordum.
---
Bir şeyler planlamadan öylece yazıyorum..kendiliğinden birleşiyor cümleler sanki. Garip..
Oy ve yorumları unutmayın~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lost || Wonkyun
FanfictionSadece nefes almaya çalışıyorum, sadece anlamaya çalışıyorum, Çünkü bu duvarları ben inşa ettim. Senin yıkıldığını izleyebilmek için. Ve, ben her şeyi kaybettim. Şimdi beni kim kurtaracak? *** Uyarı: boyxboy, korku. İyi okumalar.