yorum sayınızla benim atacağım bölümün hızı doğru orantılı yavrular;);));))
MULTİYLE OKUYUN.
****
"Alea iacta est, cetera quis nescit? De mortuis nil nisi bonum,
De profundis clamavi ad te Domine."
Siyah kuzguni saçları gecede yıkanmış gibi, yüzü ayın parlaklığından bir tutam çalmış genç çocuk cümlelerini fısıltı tonunda bırakırken, vermek zorunluluğunda olmadığı nefesi zıtlığındaki sıcaklıkta olan havaya verdi. Yüzünde içindekileri gösterebilecek bir ifade vardı. Sağ dudağının köşesi hafifçe yukarıya kıvrılmışken yüzüne vuran rüzgarla kıvrımı biraz daha arttırdı.
Etrafındaki gölgelerin sayısı artmışken hissettiği yoğunlukta titredi. Ona fısıldanan sözlere kulak vermek için nefes almayı bırakmıştı.
"Festina lente, nemo est liber qui corpori servit."
(y/n: şunları götümden uydurmuyorum ama çevirisini yazmama gerek yok çünkü büyü yapıyor işte zaten bir bok anlamayacaksınız dokgfsıpejşrlsdkfsd)
"Daehyun!"
Anında tüm gölgeler kaybolmuş, içini titretecek rüzgarın şiddeti durmuşken öfkeyle gözlerini araladı genç. Öfke tüm bedenini sarmalarken başını hızlıca ona seslenene çevirdi. Gözlerindeki karanlık karşısındakini duraklatmıştı önce.
"Ne yaptığını sanıyorsun?"
"Asıl sen ne yaptığını sanıyorsun? Bir renksizi lanetleyemezsin."
Daehyun başını eğmiş, açık olan gözlerini oturduğu yerde etrafını çevreleyen kanlara dikmişken dişlerini gıcırdattı. Ardından başını tekrar hızlıca tekrar yukarı dikip, ona bakan gri gözlere çevirdi bakışlarını.
"Yapabilirim."
"Sonuçlarını biliyorsun."
Gri gözlü olan eğilip diğerinin oturduğu yöne çömelmişken bakışlarını gevşetti ve Daehyun'un siyah boyalarla kaplı sağ elini avcunun içine aldı. Avcunun içine minik bir öpücük bırakırken diğerinin bakışları da yumuşamıştı anında.
"Cehennemden kovulup, ölümlülerin yanına gönderilirim, değil mi?"
Daehyun sadece karşısındakinin duyabileceği bir tonda mırıldandığında Junhong başını salladı.
"O zaman ben de kendimi kovarım."
Gri gözlü çocuk şokla başını kaldırıp Daehyun'un kararlı yüzüne baktı. Birkaç saniyelik duraklamadan sonra başını olumsuz anlamda iki yana sallamıştı.
"Orası bizim için tehlikeli."
"Sence o küçük şeytanın 30 emri yerine getirmesine göz yumacak mıyım? Junhong, beni iyi dinle. Benimle gelip gelmemen umurumda bile değil. Önce yanındaki renksizi kirletip, ardından onu da ait olması gereken yere göndereceğim.
Eğer amacına bizden önce ulaşırsa.. O zaman hepimizi yok eder sevgilim. Diğer kıdemlilerin hiçbir şey yapmadan beklemesini göze alamam."
Daehyun'un sarf ettiği cümlelerden sonra derin bir nefes veren Junhong elini diğerinin yanağına yerleştirdi ve hafif hareketlerle okşadı. Hareketi Daehyun'u gülümsetirken dudaklarını aralamıştı yavaşça.
"Pekala, seninle geleceğim."
'Sanki başka bir şansım varmış gibi..'
***
Uykusundan, aniden fısıldanan bir kelimeyle uyanırken gözlerini sonuna kadar açmıştı Hoseok. Anında yatakta doğrulurken yanındaki beden huzursuzlukla birkaç mırıltı çıkarmıştı dudaklarının arasından.
'Siktir.'
Nefes alışverişlerini düzene sokmuşken bir elini karmaşık saçlarından geçirdi.
'Sürtük, yerin dibinde bile bırakmıyor peşimi.'
Bakışları yanında yatan bedene kayarken yorganı onun üstüne biraz daha çekti ve saçlarına minik bir öpücük bıraktı.
Yataktan çıktıktan sonra odadan da ayrılıp diğer odaya geçmişti. Az önce, uykusundan onu uyandıran şey birkaç şeytanın fısıltılarıydı.
Şeytanların daha önceden anlaşma yaptıkları fakat ardından anlaşmayı bozdukları safkan cadıların soyundan gelen biri az önce aleyhine bir büyü yapmak üzereydi. Daha doğrusu, ona değil.
Changkyun'aydı.
Cadılar Streirler'e büyü yapamazdı ama onların yanındaki, onları gizleyen ve güç veren renksizleri lanetleyebilirlerdi. Böylece Hoseok'u bulur ve ruhunu en küçük parçalara ayırır, ardından yakarlardı.
Renksizler, aslında iki boyut arasında kalan ölümlülerdi. Normal ölümlülerden farkları buydu, diğer boyuttaki canlılara karşı bir kalkan gibilerdi. İnsanların göremeyeceği şeyleri görüp, duyabilirlerdi. Ayrıca bağ kurduğu canlıyı da diğerlerine karşı gizleme özelliğine sahip oldukları için genelde Streirler'le anlaşma yapıp çıkarları doğrultusunda çalışırlardı. Bu ilişkiler genelde ikisinden birinin diğerini öldürmesiyle sonuçlansa da Hoseok ve Changkyun'un arasındaki ilişki farklıydı.
Onlar bağlanmamıştı, aşık olmuştu.
Bu bağlanmanın çok daha ötesindeydi.
Hoseok'un başından beri o hastaneye gelmesinin sebebi de oydu. Planları arasında ona aşık olmak gibi bir şey olmasa da nihayetinde gerçekleşmişti. Şimdi asıl korktuğu şey, o cadının Changkyun'u 2. boyuta tamamen geçirmesiydi.
Korktuğu şey kendi hayatı değildi. Changkyun 2. boyutta kalamayacak kadar güçsüzdü, Hoseok onu koruyabilse bile akıl sağlığı gördüklerine dayanamayabilirdi.
Her ne kadar Hoseok onu çoktan sağlıklı yapısından çıkarsa bile.
Ne yapacağını düşünürken bıkkınlık dolu bir nefes verdi. Her ne kadar bunu yapma fikri bile onu iğrendirse de bununla tek başına başa çıkamazdı.
Telefonunda Hyungwon'un numarasını tuşlarken gözlerini devirdi ve oturduğu koltukta arkasına yaslandı.
Bu hiçte kolay olmayacaktı.
***
önceki bölümde 'yeaaa hep bir olaylar oluyor aşklarını yaşasınlar biraz.s.s' diyen kimdi ya, hatırlayamadım?!?!?'^?_
finali ertelemek için uzuuun bölümler gerektirecek bir olay sundum size, valla ben de ne yapacağımı bilmiyorum sizinle beraber öğreneceğim artık şidlfgsşdkljflsgjd
BU ARADA DAELO'NUN MİNNOŞLUĞU?!?!'^?%+'^=+% ♥♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lost || Wonkyun
FanfictionSadece nefes almaya çalışıyorum, sadece anlamaya çalışıyorum, Çünkü bu duvarları ben inşa ettim. Senin yıkıldığını izleyebilmek için. Ve, ben her şeyi kaybettim. Şimdi beni kim kurtaracak? *** Uyarı: boyxboy, korku. İyi okumalar.