twenty eight

339 37 65
                                        

(ben yine aynı şarkıyı koydum ama başka duygusal bir şarkı da dinleyebilirsiniz veee lütfen yorum yapın fic bitecek zaten mutsuzum.....)

"Changkyun, lütfen-"

İstemiyordum, kimseyi istemiyordum. Kimse bir şey söylesin, bana dokunsun da istemiyordum. Yalnızca yalnız kalmalıydım. Anlamıyorlar mıydı? Tanrı aşkına, yalnız kalmalıydım..

Göğüs kafesimin biraz üstünde, bir ağırlık vardı. Soluk boruma yakın değildi ama nefes alışımı engelliyordu. Yutkunmamı da. İyi hissetmiyordum, hiç iyi hissetmiyordum.

"Çıkın dışarı!"

Sesimle hepsi bana dönmüştü. Şok olmuş ifadeleri bile şu an hiç umurumda değildi. Kihyun elime dokunacakken elimin tersiyle dokunuşundan kaçtım. En sonunda Minhyuk birkaç işaret yapıp Hyungwon'la Kihyun'un çıkmasını sağlamıştı odadan. Derin bir nefes verdim.

Derin bir nefes..

Pek derin değildi.

Gözyaşlarım yüzümde kurumuştu ve daha fazla ağlayamıyordum, donmuş hissediyordum. Sanki bir videoymuşum da, durdurma tuşuma basmışlardı. Acı ve öfke dışında hiçbir şey hissedemiyordum.

Hıçkırdım.

Birkaç kere daha hıçkırdım.

Hayır, gözyaşı yoktu.

Başımı yavaşça yatak başlığına vurmaya başladım. Kendime gelmeye çalışıyordum ama tanrı'm, olmuyordu. Nefes bile almak istemiyordum. Midem bulanıyordu. Kalbimdeki hoşluğunu acıya çevirmişti Hoseok. Tüm güzel duygular zıtlıklarıyla doluydu şimdi.

Neden yapmıştı?

Doğru ya, kesinlikle beni başından beri sevmemişti. Bakışları, dokunuşları, öpücükleri, sözleri, hepsi yalandı. O insan bile değildi, değil mi? Duyguları yapaydı. Benimle oynamıştı. Sadece kısa süreli, eğlenceli, küçük bir oyuncak olmuştum ona.

Lanet olsun.

Elime geçen ilk şeyi ağzımdan kopan bir çığlıkla duvara fırlatırken çıldırmış gibi hissediyordum, çıldırmıştım, tanrı'm, çıldırmıştım.

Gözyaşları geri dönmüştü ama eskisi gibi hüzün dolu değildi, öfke doluydu.

Hiç.. hiçbir zaman tanımamalıydım onu.

****

"Ne bok yiyorsun Hoseok?"

Hyungwon kapının önünde durmuş, büyük bir bıkkınlıkla kapının önündeki bedenin içeri girmesini engellerken bakışlarını üstünde gezdirdi. Gözleri kızarmıştı, üstündeki kıyafetler oldukça berbat duruyordu ve saçlarının yarısı yüzüne dökülüyor, diğer yarısı karışmış vaziyette kendi halinde takılıyordu. Yüzünde birkaç sıyrık vardı, göz altları keş gibi morarmıştı ve onu tek kelimeyle tanımlayacak olsa kesinlikle berbat derdi.

Hoseok berbat görünüyordu.

"Hyungwon, çekil.."

Sesi titrekti, kelimeleri ağzında yuvarlıyordu ve kesinlikle kendinde değildi. Dokunsan ağlayacak gibiydi ve dengesini bile zor sağlıyordu.

"Saçmalama. Chang seni görmek istemiyor."

Yüzü daha da allak bullak olmuştu şimdi. Ağlamaklı bir iç çekti. Pes etmeyecek gibiydi.

"Çekil-.."

"Duymuyor musun? Şimdi olmaz-"

Aynı anda bir şeyin kuvvetli şekilde kırılma sesi, bir de Changkyun'un çığlığı yankılanmıştı evde. Hyungwon'un boşluğuna gelip içeri girdi Hoseok. Minhyuk şaşkınlıkla içeri giren bedene bakarken Hyungwon onun Changkyun'un odasına girmemesi için arkasından ilerlemişti.

Tam odasına girecekken önüne çıkan Kihyun'a baktı Hoseok. Beklemeden bir yumruk atmak için hamle yapmıştı ki Kihyun onu sinirle geriye ittirdi ve duvara çarpmasını sağladı.

"Ne cesaretle, piç kurusu?"

Kihyun öne doğru hamle yapmışken Hyungwon aralarına girmiş, Kihyun'a bir şeyler fısıldamıştı. O andaki sessizlik, odanın içindeki bedenin ağlama seslerini ulaştırdı Hoseok'a.

Yaslandığı duvarda yere çökerken, kendini tutmayı bıraktı ve hıçkırıklara gömüldü. Kihyun daha fazla orada kalmamaya karar vererek evden çıkmıştı. Hyungwon da Minhyuk'a kapıyı gösterip, çıkmaları gerektiğini işaret etti. İkili çıktığında şimdi evden sadece ağlama sesleri duyuluyordu.

"Bebeğim-"

Hoseok derin bir iç çekti ve kendini bir süre durdurmaya çalıştı, fakat ağlamayı kesemiyordu. Sadece konuşabilecek kadar sakinleştirdi kendisini.

(y/n; araya olay girdi ama anlamadıysanız şu an chang odasında, kapısı kapalı, hoseok da kapısının önünde)

"Bebeğim, a-aç kapıyı.."

Changkyun da kapısının dibine çökmüş, eline bulaşan birkaç cam parçasını umursamadan ağlamaya devam ediyordu. İçini titreten sesi duyduğunda nefesi tekledi, başını kapıya yasladı ve hıçkırdı.

"Sana a-aşığım biliyorsun değil mi? Kimseye değil, yalnızca sana. Güzelim benim. N'olursun ağlama. Öleceğim şimdi acıdan.. Lütfen.."

"Kes sesini."

Changkyun sesinin soğukluğuna şaşırırken, başını iki yana salladı. Gördüğü şey gerçekti. Eğer onu sevseydi, kimsenin dokunmasına izin vermezdi yanağına. Kimsenin o kömür siyahı, Changkyun'un elleriyle sevdiği saçlarına da dokunmasına izin vermezdi.

Kimsenin, Changkyun'un öptüğü dudaklarını öpmesine izin vermezdi.

Hoseok duyduğu sesle ağlamasının kuvvetlenmesini önleyemedi.

"Gü-güzelim yapma böyle, aç kapıyı, hasretim kokuna-"

"Kes dedim Hoseok! Kes, bıktım yalanlarından!"

Changkyun bağırırken yerden kalktı, ellerinin kanıyor oluşunu önemsemeden altındaki pantolona sürttü.

"Git burdan."

"Cha-"

"Senden nefret ediyorum. Duydun mu beni? Senden nefret ediyorum."

"Kapının önünden çekil."

Changkyun kaşlarını çatarak ne demeye çalıştığını soracaktı ki, kapının aniden kırılmasıyla irkilerek geriye çekildi. Karşında gördüğü beden iliklerine kadar titremesine neden olurken, ağlamaklı bir mırıltı bıraktı dudaklarının arasından, ardından kendini onun kucağına bıraktı hızla.

İki beden özlemle birbirine karışmış, gözyaşları birbirlerini öperken aralarındaki aşk gözle görülebilecek kadar somuttu.

***

"Sikeyim."

Daehyun tıslarcasına bir küfür kaçırırken ağzından, Junhong gözlerini irileştirmişti.

"Ama nasıl?"

"Bilmiyorum, sikeyim, büyüm yeteri kadar kuvvetli değil miydi?"

Hırsla aldığı nefesi geri verirken kızıllaşmış gözleriyle sevgilisine bakıyordu Daehyun. O küçük şeytan, nasıl bozmuştu büyüsünü? Bozamazdı, hayır. Bir yanlışlık olmalıydı.

"Bilmiyorum Daehyun. Çocuğun zihnindeydim, daha birkaç saat önce. Bir şeyler oldu. Bozmasına imkan yok."

"O zaman ne oldu Junhong! O renksizi tamamen unutması gerekiyordu, Eunha'ya odaklanmıştı!"

"Belki de gerçek aşktır."

Junhong sırıtarak cevap verdiğinde, karşısındaki bedenin sinirini fark etti ve yüzündeki sırıtışı sildi. Ardından daha ciddi bir tonda devam etti.

"Biliyorsun, büyüleri bozabilir."

***

off kısa falan oldu ama bu kadar artık duygusal şeylerde iyi değilim özür dilerimmmmm

son kısımdan bir şeyler kesin çakmışsınızdır ama çakmayanlar da üzülmesin diğer bölümde uzun uzun işlerim(belki de o kadar uzun işlemem ama olsun)

hadi kucak.

Lost || WonkyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin