(Y/N: Ne yapıyormuşuuuz, multiyle okuyormuşuz! x.x)
Changkyun's POV:
İlk defa hastaneden uzak geçirdiğim dakikaları sayar olmuştum. Bu garipti, üşengeçlikte master yapmış bir ben için. Adımlarım zeminde tok bir melodi çıkarırken hareketlerimi hızlandırdım ve sonunda görmek istediğim sayıları görmemle durakladım.
106
Duvara yaslanmış nefeslerimi düzene sokmayı başarabildikten sonra anahtarı deliğine soktum ve sağa çevirdim. Kapı rahatsız edici bir ses çıkararak açıldığında ise kendimi içeri atıp derin soluklar almaya devam ettim. Beklediğimin aksine ışıklar açıktı ve Hoseok bana ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışır gibi bakıyordu. Yaslandığım duvardan doğrulurken göğüs kafesimde sıkışıp kalmış son nefesi de havaya saldım.
"Artık buraya gelmem çok kolay olmuyor da.." ağzımın içinde yuvarladığım kelimeleri mırıldandıktan sonra Hoseok ayağa kalktı ve karşımda dikildi. Bir elini ensesine koyduktan sonra bir şeyler düşünür gibi duraklamıştı. "Şu turuncu kafa olmalı, değil mi?" ses tonu beklediğimin aksine sert çıkarken gözlerimi kırpıştırdım. Oysa karşımda oldukça sakin duruyordu.
"Kihyun hyung'dan bahsediyorsun sanırım." söylediğim sözcüklerden sonra sırıttı ve yüzüme eğildi. "Hmhm, ondan bahsediyorum." boğuk bir mırıldanışın altından sırıtan suratı durgunlaştı. "4 gündür seni bekliyorum, Changkyun."
Beni mi beklemişti? Peki, ne için?
Yüzüne aval aval baktığım saniyelerden sonra dudaklarımı birkaç şey zırvalamak için araladım. "Garip oluyordu, um.. ve kafam karışınca ben de- bir de izinli günlerim vardı ve Hyungwon yüzünden, yani aptal Minhyuk da-" gerçekten saçmaladığımı yüzündeki sırıtmadan anlamıştım. "Hepsini biliyorum Changkyun. Söylesene, beni özledin mi?"
(Y/N: ÖZLEDİM VALLA. NEYSE SUSAYIM SŞDLFŞLDSKFS) (Y/N: ORTAMIN İÇİNE SIÇTIM TŞK.)
Yüzüme vuran nefesi sanki aklımı mayhoş ediyor, düzgün düşünemememi sağlıyordu. Ensesindeki elini aniden belime koyup beni kendine bastırdığında dudaklarımın arasından şaşkınlık yüklü kısa bir çığlık kaçmıştı. İki elini belime koyup bana tamamen sarıldı ve başını yana doğru eğip burnunu boynuma sürttü. Nefeslerim sıklaşırken duygu karmaşamamın içinden sıyrılmaya çalışıyordum ki bu, imkansız gibiydi.
"Sana bir soru sordum, Changkyun." sesi bir fısıltı gibi çıkarken boynuma kondurduğu öpücükler aklımı allak bullak ediyordu.
"Hoseok.." cılız sesim resmen acizliğimi gözler önüne sererken boynumdaki dudakların gerildiğini hissettim. Öpücüklerini yukarıya taşırken çene hizama mini bir buse kondurdu. "Özlemiş olmalısın. Hm?" dudaklarını dudaklarımın önüne getirirken kendimi tam bir aptal gibi hissediyordum, ona karşı koyamadığım için.
"D-dur." dudaklarıma yaklaşmadan önce mırıltı gibi çıkan ses tonumu duydu ve duraklayıp gülümsedi. "Durmamı istemiyorsun."
Son kelimeleri dudaklarının arasından keskin bir ses tonuyla çıkarken dudaklarını dudaklarıma kapattı. Dudaklarını yavaşça hareket ettirirken ne zaman ona karşılık verdiğimi kavrayamamıştım. Dudaklarımız sabırlı bir ahenkle dans ederken kolumda hissettiğim soğuklukla sıçradım. Hızla geri çekildiğimde Hoseok gözlerini şaşkınlıkla aralamış koluma bakıyordu. Bakışlarımı koluma çevirdiğimde gördüğüm morluk afallamama neden olmuştu. "Siktir.."
Işıkları hızla kapatıp kapıyı kilitledi. Hala koluma ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Hoseok endişeli gibi görünüyordu, sanırım korkmalıydım.
Beni yatağa uzandırırken nedense hiçbir şey söyleyesim, sorasım yoktu. Yanıma uzandığında beni göğsüne çekti ve başımı omzuna yaslamamı sağladı. Uzun geçen bir sessizliği o sormuştu.
"30 emir, Changkyun." bir şeyler anlatmak istiyor gibiydi. Devam etmesi için onu teşvik ettim. "Huh?"
"Bu İncil'de geçer. Şeytanın 30 emri. Onları okusan Changkyun, o kadar güzel ki.." ses tonundan gülümsediğini hissediyordum. Hala bir şeyleri anlayabilmiş değildim.
"25'ini tamamladım."
Shin Hoseok, seri katil. 25 kişiyi öldürdü. Vücudundan çeşitli yerleri kesip hava geçirmez kutularda biriktirdi.
Bir şeyler anlamış olmalıyım ki gözlerimi kırpıştırdım. "Bu emirleri neden yapmak zorundasın?"
"O, benim Tanrı'm Changkyun. Benim meleğim, benim koruyucum." Satanist ya da onun benzeri bir şey olmalıydı. Biraz daha erdelemek için sorular sormaya karar kıldım.
"Seni nasıl koruyor?" nefesleri oldukça düzenliydi ve bu uykumu getiriyordu.
"Kelepçelerimden nasıl kolayca kurtulduğumu merak etmiyor musun? O hep burada Changkyun. Şu an bile. Işığı sevmiyor, bu yüzden hep karanlıktayım." biraz durakladı ve derin nefes aldı.
"30 emri tamamlamalıyım Changkyun. Sen ise, bana yardımcı olacak olansın. Bu bizim kaderimiz Changkyun. Tesadüf değil, bana O söyledi." söylediklerine inanmam oldukça zordu ve onun hasta olduğunu biliyordum. Bu durumda bile söylediklerinin doğruluk payı vardı. Çünkü gördüğüm şeyler, gerçekti.
"Bu dünya siktiğimin bir korku gösterisi Changkyun. Ve yapmam gereken başrol olmak, anlayabiliyorsun değil mi miniğim?" çenemden tutup kendine bakacak şekilde kaldırdığında başımı olumlu anlamda salladım. Gülümsedi ve yanağımı okşadı. "Aferin."
Ben ne tür bir belanın içine girmiştim böyle?
***
Uykum geldi.. Yorum yapın lütfen..
Bu arada kapağı @Nebahatxx yapmıştı, şeetmeyi unutmuşum. Tekrar çok teşekkür ederim! *o*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lost || Wonkyun
FanfictionSadece nefes almaya çalışıyorum, sadece anlamaya çalışıyorum, Çünkü bu duvarları ben inşa ettim. Senin yıkıldığını izleyebilmek için. Ve, ben her şeyi kaybettim. Şimdi beni kim kurtaracak? *** Uyarı: boyxboy, korku. İyi okumalar.