Gemi hareket etmeden önce meraklı bir görevli Anna'yı kamarasına yerleştirdi. Neden burada olduğunu öğrenmek için oldukça can atıyordu genç adam. Anna ters bakışları ve verdiği kısa cevaplarla sonunda adamı alt etmeyi başarmıştı. Onun bavulunu içeriye kadar taşıma teklifini sert bir şekilde reddettikten sonra kapıyı sertçe kapattı ve minik kamarada tek başına kaldı. İnsanlar neden bu kadar meraklı olmak zorundaydı ki... Tamam, gemideki tek tük kadınlardandı. Çoğu oradaki görevlilerin eşleriydiler ama o tek başına olmasıyla anlaşılan dikkatleri üzerine toplamıştı.
Yavaşça minik yatağa ilerledi ve kenarına oturdu. Pek de rahat olduğunu söyleyemezdi ama sevmek zorundaydı. Çünkü birkaç ay bu minik oda ve bu rahatsız görünen yatak onun yuvası olacaktı. Duvarda hafifçe sallanan saate baktığında daha erken olduğunu gördü. Kendisine yardımcı olan genç adam yemeğin ikide yeneceğinden bahsetmişti. O zaman biraz dinlenebilirdi. Kendisini o kadar yorgun hissediyordu ki... Sanki üzerine kayaları devirip kaçmışlardı. Şimdi o ağır kayaları tek tek üzerinden uzaklaştırması gerekiyordu. Bunun içinde gücünü toplamalıydı. Gemi birazdan hareket ederdi ve o yeni hayatına bütün gücüyle hazır olmak istiyordu.
***
Anna rüyasında denizin ortasında bulmuştu kendisini. Hissetmiyordu. Ne soğuğu ne de korkuyu... Sadece terk edilmişliğin verdiği acı yatıyordu kalbinin derinlerinde. Ansızın suyun içerisinde kendisine doğru yüzen birini gördü. Yardım çağırmak için bağırabilirdi. Ama çaresizce onu izledi. O kişi sanki önünde bir hedef varmış gibi yüzüyordu. Attığı her kulaçta suyun yüzeyine çıkan köpükleri fak edecek kadar yakınından geçtiğinde dahi durmamıştı. Hala hedefine doğru devam ediyordu. Sonra ansızın durdu. Ona doğru döndüğünde bunun Daniel olduğunu gördü. Nefesi kesilecekmiş gibi olunca ona doğru seslenmek istedi. Ama konuşamıyordu. Daniel ona sanki bir yabancıymış gibi baktı ve tekrar yoluna devam etti. Anna onun peşinden gitmek istedi. Ama ellerini ve ayaklarını hareket ettiremiyordu. Dalgalar üzerine doğru inatla geliyordu. Daniel'in başını artık suyun üzerinde göremiyordu. Birden dibe çekildiğini hissetti. Nefesi kesiliyordu.
Anna hızla gözleri açtı ve yatakta doğruldu. Ter içerisinde kalmıştı. Yanı başındaki komodindeki sürahiden kendine bir bardak su doldurdu ve alnındaki teri elinin tersiyle sildi. Gördükleri sanki gerçek gibiydi. Daniel resmen onu görmezden gelip gitmişti. Yüzündeki o donuk ifade resmen yüzüne işlemişti. Ne anlama geliyordu bu? Daniel ondan vazgeçmiş miydi? Onu arkada bırakıp hayatına devam mı edecekti? Bunun yüreğini rahatlatması gerekirken daha da sıktığını fark etti. İstediği zaten bu değil miydi? Hayatına devam etmek istiyordu. Daniel olmadan bir hayata adım atmıştı ve onun da kendisinin olmadığı bir hayat yaşaması kadar normali yoktu. İçinden minik bir umut kırıntısı rüyaların tersi çıkar dese de aldırmadı. Umarım olduğu gibi çıkar da bu ilerlediğim yolda engelsiz devam ederim diye mırıldandı.
Duvardaki saat bir buçuğu gösteriyordu. Üzerini giyinip yemeğe yetişmeliydi. Doğruldu ve kamarada bırakılmış olan havlulardan birini aldı ve terini sildi. Bavuldan gri sade bir elbise çıkardı ve üzerine geçirdi. Saçlarını ensesinde sıkı bir topuz yaptıktan sonra Bayan Lefields'ın ona yıllar önce ördüğü şalı omzuna attı. Şu anki halinin geçmiş günlerle alakası dahi yoktu. Bartford'da sanki her an bir ressamın tablosunu süsleyecekmiş gibi giyiniyordu. Gülümsedi. Bu sadelik daha çok uyuyordu ona. Kamaranın kapısını araladı ve dışarıya çıktı. Kısa bir süre içinde üst katta birçok kişinin toplandığı yemek salonunu buldu. Askerler her yerdeydiler. Kimisi barın yanında içkilerini yudumluyor kimisi de kanepelerde oturmuş sohbet ediyordu. Herkesten uzak olan bir kanepe grubuna ilerledi ve koltuğun kenarına oturdu. Ne kadar az insanla konuşsa onun için o kadar iyiydi. İnsanların onun geçmişini bilmesine gerek yoktu. Koltuğun önündeki sehpaya bırakılmış olan gazeteye ilişti gözü. Yemek vakti gelene kadar bunu okuyarak vakit öldürebilirdi. Gazetenin ilk sayfasında yine kendi resmini görünce hızla sayfayı çevirdi. Anlaşılan Daniel hala pes etmemişti. Kafasını dağıtmak için diğer sayfalara göz gezdirirken koltuğun hafif sarsıntısıyla yanına baktı. Bir asker ona bakmadan yanına yerleşmişti. Elinde bir not defteri vardı. Pek de kalabalığa aldırış etmeden not defterinde yazan italik yazıyı okuyordu. Anna şaşkınlıkla ona bakakaldı. En azından yanına otururken izin almasını beklerdi. Bunun üzerinde düşünmenin saçma olduğuna karar verdi ve gazeteyi okumayı devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKIN İNTİKAMI
Ficção HistóricaYıllardır düzenlenen bir evlilik müsabakası... Bu yarışa katılan geçmişi gizemli ve ruhu intikamla dolu bir İngiliz leydisi... Evlilikten köşe bucak kaçan genç bir dük... Onların gizemli ve bir o kadar da macera dolu yolcuğuna çıkmaya var mısınız?