Şah ve Mat

7.5K 296 2
                                    

Gözlerimi kapattığım da karşımda bir süilet belirdi. Yüzünü seçemiyordum, saçları omuzlarına geliyordu. Üzerinde kıyafetler oldukça eski duruyordu. Karşıma bağdaş kurup oturdu. Kollarını dizlerine koyup yüzünü ellerinin arasına aldı.

"Oyun oynamaya ne dersin?" söyledikleri kulağıma ulaştığında boğuk bir hal aldı.

"Ne oyunu?" diye sorusuna soruyla cevap verdim. Bıkkın bir ifadeyle arkasından bir kutu çıkardı.

"Satranç." yutkunarak elindeki kutuyu inceledim. Bir kaç dakika kıpırdamadan beni izledi. Ardından kutuyu açarak içindekileri çıkardı. Tahta zemine taşları teker teker ve dikkatli bir şekilde dizdi. Ardından beni işaret ederek başlamamı söyledi. Rastgele bir hamle yaparak başladım. Beyaz, güçlü bir ışık aniden açıldığında gözlerimi kapattım. Kolumu kaldırıp gözlerimin önüne siper ettim.

"Neden bu kadar zayıfsın?" Kolumu yavaşça yere indirdiğimde birkaç dakika sonra gözlerim ışığa alışmıştı. Beni dikkatle izliyordu, üzerindeki kıyafetler oldukça eskiydi fakat yüzü, hurileri kıskandıracak kadar güzeldi.

"Ben zayıf değilim." Diye karşılık verdim. Yaptığım hamleye karşılık verip bir taşımı yedi. Aranızda ki sessizlik devam ederken filimi oyuna dâhil ettim.

"Ve de korkak!" Aniden çıkıştığı için afallamıştım. Kaşlarım çatıldığında yüz kaslarım sinirle gerildi.

"Hey!" Elini kaldırarak konuşmamı durdurdu. Bakışlarını benden çekerek satranç tahtasına indirdi. Taşlardan biriyle oynadı fakat bir tek ona baktığım için hamlesini göremedim. Göz teması kurmadan konuşmasına devam etti.

"Yalan mı? Her seferinde korkakça geçmişinden kaçmadın mı? Sen ne yaşadığını bilmiyorsun bile. Kim olduğunu etrafındaki insanlardan öğrenmedin mi? Sonra da hayatına beceriksizce şekil vermeye çalıştın. Ama bir şeyi unuttun, sen çok acemisin ve bir yerde büyük bir hata yaptın." Gözlerimi bir yere sabitleyip söylediklerini düşündüm. Başımı kaldırıp kaşlarımı çattım.

"Ne yapmamamı bekliyordun ki? Ben hafızamı kaybettim." Satranç tahtasına baktığımda kalem ortada yoktu. Atımla hamle yaparak oyuna devam ettim.

"Hep bu bahane" Bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Başımı hafif yana eğerek gözlerimi kıstım.

"Bu bir bahane değil." Beni umursamadan oyuna döndü. Ne yaptığını izlemek için bakışlarımı yere indirdim. Piyonuyla atımı da yediğinde gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı.

"Hadi ama Deniz herkesi kandırabilirsin ama beni asla! Seni kendinden bile daha iyi tanıyorum. Ben senin geçmişini biliyorum bu da beni senden 1-0 önde yapıyor. Bilmediğin o kadar fazla şey var ki. Hayatının temeli yalan." Yüzüm acıyla kasıldığında nefes alışverişlerim hızlandı.

"Bana anlatmak zorundasın! Geçmişimi..." Ses tonum sonlara doğru hızla düşüş göstermişti. Gülümseyerek hamlesine devam etti hemen sonra yüzündeki gülümseme kaybolduğunda ifadesiz yüz hatlarıyla karşı karşıya geldim.

"Zorundalık diye bir şey yoktur Deniz. Hem ben sana anlatırsam her şey çok kolay olmaz mı? Sana anlatırsam etrafında ki insanlara haksızlık etmiş olmaz mıyım?" Başımı olumsuz anlamda salladım. Karın boşluğuma yumruk yemiş gibi hissediyordum. Bu acı nefes almamı engelliyordu. Kim olduğunu bile bilmediğim biri karşıma geçmiş neler anlatıyordu.

"Bunu bilmek hakkım." Ses tonumdaki çaresizlik bariz ortadaydı. Uzun bir nefes aldı.

"Haklısın, bunu bilmek hakkın. Fakat bunu benden öğrenmek hakkın değil." Satrançta iyi olmadığımı biliyordum ama sonucun bu kadar kötü olacağını tahmin etmiyordum. Ortada şahım tek başına kalakalmıştı.

Karanlığın TutsağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin