Bir Damla Kan Düştü Ruha

4.1K 195 22
                                    



Yankılanan siren sesleri, bağıran insanlar, yere bulaşmış kan lekeleri... Donmuş bakışlar, şaşkın suratlar. Çevremde gördüklerim bunlardan ibaretti.

Etrafta ki uğultular daha çok arttığında ağabeyimin yanında buldum kendimi. Çocuk gömleği daha sıkı bastırdığında Doruk dişlerini sıkıp gözlerini kapattı.

Sertçe yutkunup gözlerimin buğulanmasına engel olmaya çalıştım. Bilincinin açık olması gerektiğini biliyordum. Bunun için de konuşturmaya çalışmam gerekiyordu. "Ağabey beni duyuyor musun?" diye sordum.

Gözlerini aralayıp bana baktı. Acı dolu bir sesle "Duyuyorum." Diye karşılık verdiğinde gözümden bir damla yaş yuvarlandı.

Elini tutup gözlerinin içine baktım. "Ağabey ambulans geliyor, dayanman lazım tamam mı?" Dedim Üzgün çıkan sesimle.

Doruk gözleri kapatmaya yeltendiğinde telaşla etrafa bakıp, "Nerede kaldı bu ambulans?!" diye bağırdım. Melih telefonla konuşuyordu. "Lan burada adam ölecek diyorum siz hala bahane üretiyorsunuz!" diye gürledi. Tekrar önüme dönüp ağabeyime baktım.

Yüzü iyice beyazlaşırken derin bir nefes alıp elini daha çok sıktım. "Doruk kendine gel! Bak yanındayım tamam mı? Yalvarırım aç gözlerini... Doruk! Yalvarırım aç..." dedim.

Boğazımdan bir hıçkırık kaçtığında kendime engel olamayıp sarsılarak ağlamaya başladım. Arkamdan biri tutup beni geriye doğru çekti. Ellerinden kurtulmaya çalıştığımda daha sıkı tutup bir sandalyeye oturmamamı sağladı.

Gözlerimin önünde beliren beyaz noktalarla beraber gözlerimi kapatıp elimle başımı ovdum. İyi olacaktı... İyi olması gerekiyordu... İyi olmak zorundaydı! Lanet olsun iyi olmak zorundaydı! Gözlerimi aralayıp tekrar ayağa kalktım.

Emre önüme geçti, yüzümü avuçlarının arasına alıp ona bakmamı sağladı. "İyi olacak." Başımı olumsuz anlamda sallayıp kendimi geri çektim.

Kendimi kandırıyordum iyi falan olmayacaktı. "iyi mi olacak ? Bu kadar kan kaybettiği halde mi? İyi olacak öyle mi?! Ambulans gelmediği halde mi?! İyi olacak öyle mi? İyi olacak?"

Yan taraftaki masayı geriye doğru sertçe ittiğimde üzerindeki meyveler ve içecekler yere döküldü. Emre kaşlarını çatmış bir vaziyette beni izlerken aldırmadan diğer masayı da devirdim. Birden etraf sessizleştiğinde bu sefer cam kırılma sesleri yükseldi. Bütün bakışların üzerimde olduğunu hissedebiliyordum. "Bıçak darbesi aldı! Kansızlık sorunu varken bu kadar kan kaybetmek onun için çok zor! Burnu kanadığında bile bayılıyor!" Elimle arka tarafımda yatan ağabeyimi işaret ettim. "Buna nasıl dayansın?" Erme'nin yüzü ifadesizleştiğinde topuzdan çıkan saçları kulağımın arkasına yerleştirdim.

Emre dişlerini sıkıp, "Sakin olmazsan her şey daha da berbat olacak." Dedi.

Göğsüm aşağı yukarı hızla inip kalkarken yüzümü ekşittim. Zaten her şey berbat bir durumdaydı. Daha ne kadar berbat olabilirdi ki?

Ambulans görevlileri koşarak yanımıza doğru gelirken sinirle ağabeyimin yanına doğru yürüdüm. "Nerede kaldınız? Bir insanın hayatı söz konusu! Oyun oynamıyoruz burada!" diye görevlilere çıkıştım. "Hanım efendi izin verin işimizi yapalım." Dedi orta yaşlardaki bayan. Emre beni tutup yanına çekti. Görevliler nabzını kontrol ettiklerinde içlerinden biri, "Nabzı çok yavaş." Dedi. Kalp masajı yapmaya başladıklarında Emre'ye sarılıp sessizce gözyaşlarımı akıtmaya başladım.

Karanlığın TutsağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin