Emre'ye döndüğüm zaman karşıya baktığını gördüm. Yüzünü incelerken o sanki ben yokmuşum gibi öylece ilerideki sık ağaçların ardına bakıyordu. Rüzgâr hafif hafif estiği için yaprakların hışırtısı aramızda bir melodi oluşturmuş, kimi zaman tonu artarken kimi zaman ise düşüyordu. Boğazımı temizleyerek onun baktığı yere baktım.
"Bir şey konuşmak istediğini söylemiştin." Diye kendimin bile zor duyduğu bir şekilde mırıldandığım da bakışlarının bana döndüğünü göz ucuyla görmüştüm. Nefes alış verişlerim oldukça düzenli bir şekilde ilerlerken Emre başını omzuma koyunca duraksayıp nefesimi tuttum...
"Bizden zaten çok uzaktaydın ve şuan da daha fazla uzaklaştın farkındasın değil mi?" Diye sordu. Başımı indirip yüzüne baktığım zaman oda kafasını hafif yukarı kaldırıp tam gözlerimin içine baktı. "Farkındayım ama bir türlü kendimi sizden biri gibi hissedemiyorum. En büyük etkeni de babam. Bunu sizde görüyorsunuz zaten... Davranışları o kadar yıpratıyor ki beni, neyin ne olduğunu anlayamıyorum. Tamam, beni sevmeyebilir ama bana seçme hakkı verilmedi. Verilseydi zaten onları seçmezdim." Dediğim zaman başını omzumdan kaldırıp bana doğru döndü.
"Bizden birisin Deniz. Ve haklısın, sen onları seçmedin. Bak güzelim bir sıkıntın olduğu zaman beni arayabilirsin tamam mı? Sana yardım edebilirim bunu sende biliyorsun. Doruk çok üzülüyor. Bunu ona yapma o sana gerçekten çok değer veriyor. Çok fazla hem de..." Dedi. Başımı aşağı yukarı sallayıp, "Biliyorum. Değer veriyor hem de çok değer veriyor. Zaten bir tek o veriyor..." Dedim aciz bir sesle. Konuşmasına izin vermeden, "Emre?" Diye devam ettim. Karşılık olarak, "Hı?" Dediğinde, yutkunup saçımı arkaya attım. "Çok kötü bir insanım değil mi? Kimse tarafından sevilmeyen, bu yüzdende kendi akrabalarını bile sevmeyen bir kızım. Hırçınım dahası. Ve ruhsuzum, bu yüzden sevmiyorsunuz beni değil mi?" Diye sordum gözlerimi kaçırarak. Emre, "Deniz saçmalama lütfen. Diğerleriyle aranda yaşanmış olanlar gram umurumda değil. Ben seni seviyorum... Biz seni seviyoruz." Dedi yüksek bir ses tonu kullanarak. Başımı sağa sola sallayıp, "Yalan söylüyorsun. Sevseydin aramızda mesafe olmazdı. Uzaktasın Emre, Çok uzaktasın. Bizim ortamızda koca bir deniz var. Hiç kimse ama hiç kimse o denizi aşmaya çalışıp bana ulaşmak için çabalamadı. Herkes arkasını dönüp gitti. Karşımda bir tek sen ve Doruk kaldınız. Sizde sadece uzaktan izliyorsunuz yaşadıklarımı... Tıpkı bir yabancı gibi, sana bir şey söyleyeyim mi? Etrafımı yırtıcılar çevrelemiş durumda. Siz neyi bekliyorsunuz bilmiyorum ama onlar ölmeme mi bekliyorlar. Ve onlara istediklerini vermemek için hiçbir sebebim kalmadı." Dediğimde Emre, "O denizi ortaya sen koydun. Ve saçmalıyorsun yine... Birçok sebebin var. Görmeyecek kadar körsün." Deyip tekrar önüne döndüğünde sertçe yutkunup gözlerimi kapattım. "Görmeme değmeyecek kadar güzel olan sebeplerden mi bahsediyorsun? Hiç birini hak etmiyorum ki." Dedim. Emre alayla gülümseyip, "Kendini neden bu kadar değersiz hissetmek zorundasın ki?" Diye sordu. Omuz silkip derin bir nefes verdim. "Çünkü öyle. Bu gerçeklerden kaçmak yerine üzerilerine gidiyorum ve onlarda bana yardımcı oluyor." Dediğimde Emre, "Değersiz olduğunu hissettirerek mi?" Diye kızarak sordu. Tebessüm ederek başımı sağa sola salladım. "Belki."
Emre ellerini sertçe saçlarının arasından geçirip derin bir nefes verdi. "Aptal! Etrafına dikkatli bakmıyorsun bile! Çevrende olanlar senin için hiçbir şey! Buna rağmen onca insan seni düşünüyor!" Dediğinde ellerimi önümde birleştirip onun aksine sakince, "Kim?" Diye sordum. Yüzüne baktığım zaman kaşlarını çatmış bana bakıyordu. "Kim onlar Emre! Kendimi kandırmayı 12 yaşında bıraktım ben! Anlıyor musun? 12 yaşında!" Diye bağırdım daha fazla kendimi tutamayarak.
Emre, "İşte bu yüzden kızıyorum sana! Bu kadar erken pes ettiğin için!" Diyerek geri kalmadığında sessizce nefesimi bıraktım. Beynim olayı daha fazla uzatmamam için sürekli bedenime komut verirken haklı olduğuna kanaat getirip sessizliği tercih ettim. Emre bu hareketimden sonra daha fazla sinirlenmiş olmalı ki sert bir şekilde çenemden tutup ona bakmamı sağladı. "Susma işte ya! Bir kerede susma! Cevap ver bana! Neden Deniz? Neden!" Diye bağırdığında elini iterek önüme döndüm. Ellerimi önümde birleştirip parmaklarımla oynamaya başladım. "Belki de yorulmuşumdur ha? Çabalamaktan yorulmuşumdur? Ya da boşu boşuna sevmekten? Kıskanmışımdır belkide nereden biliyorsun ki? O zamanlar oyun oynuyordun sen. Ben gibi karanlık bir yerde ne yaptığını bile bilmediğin bir şey uğruna ceza çekmiyordun. Yanlış anlama sakın, seni kıskanmıyordum ve kıskanmadım da hiçbir zaman. Sahip olduğun aydınlık için savaşıyordum ki, sahip olamadan zifiri karanlığın ortasına düştüm." Dediğimde Emre elini ellerimin üstüne koydu. Bir kaç dakika öylece donup kaldım. Ardından gözlerim Emre'nin ısrarla bana bakan gözleriyle karşılaştı. "Deniz senin..." Dediğinde elimi yavaşça ellinin altından çektim. Emre sesli bir şekilde nefesini dışarı bıraktıktan sonra, "Senin bunları yaşadığını bilmiyordum." Dedikten sonra oda sessizliğe bürünmeyi tercih etti. Gözlerim buğulu görmeye başladığında hafiften gülümseyerek yutkundum. Derin nefesler alıp verirken geçmiş konusu açıldığı için kendimi berbat hissediyordum. Neden bu yaşananlardan Emre'ye bahsetmiştim ki? Ahmak kafam!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Tutsağı
ChickLit(Düzenlenen kısımları mevcuttur.) GÖRÜLMEMESİ GEREKEN ŞEYLER... "Neden beni izliyordun?" "Seni izlemiyordum. Neden bahsettiğini bilmiyorum." TEHLİKELİ OYUNLAR... "Ha! Bu arada, bir daha ki sefere anahtarı daha güvenli bir yere koymalısın." KORKU DOL...