Zehirli Anılar

3.6K 195 25
                                    

Çalan telefona bıkkın bir bakış atıp bir kez daha meşgule aldım. İyi değildim hem de hiç iyi değildim. Ve bu durumdayken biriyle konuşmak istemiyordum. Çünkü bir işe yaramıyordu. Bazı insanlar konuştukları zaman rahatlasalarda ben tek kelime ettiğim zaman bile daha fazla huzursuz oluyordum. Bu yüzden Açelya'nın, annemin, Emre'nin ve ağabeyimin aramalarını her seferinde reddettim. Derin bir iç çektikten sonra cama bakıp yolu izlemeye koyuldum.

Bir kaç günlüğüne yalnız kalmak istiyordum. Çok fazla yıpranmıştım ve artık sıkılmaya başlamıştım. İstanbul'a alışmak istemediğim için mi bilmiyorum ama bir türlü kendimi oranın insanıymış gibi hissedemiyordum. Bu yüzden kimseye haber vermeden gidiyordum. Bilmelerine gerek yoktu. Bilmek istediklerini de pek sanmıyordum zaten.

Sanki ben bir düşmanmışım gibi bana karşı aldıkları cephede karşı tarafta tek başıma olmaktan da sıkılmıştım. Üzerime açılan ateşler karşılıksız kalıyordu. Benim elimde silah yoktu çünkü. Ve atılan her bir mermi bedenime isabet edip acı içinde kıvranmama sebep oluyordu. Bende kaçtım. Her şeyi ardımda bırakıp savaş alanını terk ettim, bir daha geri dönmemek üzere olmasada toparlanmaya ihtiyacım olduğu için yaptım bunu. Belki kendim için, belki de ailem için.

"Hanım efendi içecek bir şey alır mısınız?" Görevlinin sorusu üzerine koridor tarafına dönüp içecek olarak ne olduğuna baktım.

"Bir su alabilir miyim?" Diye sorduğumda başıyla onaylayıp suya uzandı. Suyu aldıktan sonra ambalajın poşetini yırtıp suyu kafama diktim. Bir kaç yudumda biten suyu yan tarafımda bulunan çöp kovasına attım.

Telefonum bir kez daha çalmaya başladığında gözlerimi kapatıp sakin kalmaya çalıştım ardından telefonu açıp, "Efendim?" Dedim fakat sesimin sert çıkmasına engel olamamıştım. Annem tam konuşacağı sırada babam arkadan 'Ver şunu.' Deyip annemin elinden telefonu aldı. Ben daha ne söyleyecek ki? diye düşünürken babamın düzensiz nefes alışverişleriyle karşılaştım.

"Neredesin sen? Arıyoruz telefonlarını da açmıyorsun. Akşam gittin bir daha gelmedin. Doruk senin yüzünden bu halde, insan olan nezaket gösterip yine gelir. İlk kolunu yaralayıp ilgi odağı olmaya çalışıyorsun, şimdi de nerede olduğun belli değil! Söylesene neredesin sen?" Diye çıkıştı. Babamın konuşmasından çıkardığım sonuç ise benim insan olmadığımdı.

"İlgi odağı olmaya çalışmak mı? Hangi insan ilgi çekmek için kendine zarar verir?" Diye sorusuna soruyla karşılık verdim. Yan tarafımdaki ağaçlara bakarak yaklaşmışızdır umarım diye geçirdim içimden.

Babam, "Senden her şey beklenir. Hem kimin yanına gittin diye sordum sana? Hangi erkeğin yanına gittin?!" Dediğinde aldığım nefes ciğerlerime ulaşamadan olduğu yerde tıkıldı. Geri dışarı çıktığında oksijene muhtaç ciğerlerim bedenime sinyal vermeye başladı. Gözlerim dolmaya başladığında kalbim acıyla tekledi. Ben daha önce hiçbir erkeğin yanına gitmemiştim ki? Bir damla göz yaşını yanaklarım kendine çekip kısa süreliğine misafir ederken söylemek istediğim her bir kelime ağzım da çözülüp yok oldu. İnkâr etsem ne değişecekti?

Eğer biri sizden nefret ediyorsa o insanın nefretini sevgiye çeviremiyorsunuz... Bunu anlamaya başlamıştım. Telefonu babamın suratına kapatıp buğulu gözlerle ekrana baktım. Bir kez daha arayınca bu sefer telefonu tamamen kapatıp çantama attım. Gözlerimi hızla silip tekrar cam tarafına döndüm. İstediğim sadece biraz yalnızlıktı. Bu zamana kadar her seferinde önüme bir tabakta itilen, herkesin reddederken benim kabul ettiğim duygu. Sadece bu... Alnımı cama koyup gözlerimi sıkı bir şekilde kapattım. Küçükken de böyle yapıyormuşum öyle söylerdi ağabeyim. Sanki gözlerimi sımsıkı kapatsam her şey düzelecekmiş gibi geliyordu. Açtığımda ise hayal kırıklığı yaşıyordum içimde. Düzelmediğini fark etmeye başladığımda bile bu alışkanlığımdan vazgeçememiştim.

Karanlığın TutsağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin