Dalgın Bakışlar

3.7K 192 7
                                    

Terk edilmiş bir şehirde tek başıma yürürken yerimde durup etrafı inceledim. Kasaba tarzı olan bu yerdeki evlerin camları kırılmıştı. Kapıları yerinden çıkmış bir vaziyette ileri ve geri doğru hareket ediyordu. Burnuma bir damla düşünce kaşlarımı çatıp kafamı havaya kaldırdım. Bir damla yağmur bu sefer de gözümün içine düşünce başımı yere indirip gözlerimi kırpıştırdım. Yağmur damlasıyla beraber aktı gözyaşım. Acı ve tatlı aynı yerde birleşti. Yanağımdan aşağı süzülürken, bir bütün olmalarına rağmen büyük bir yarışa girmişlerdi. Kazanan olmayacaktı veya kaybeden. Durum hep berabere kalacaktı belkide. Yere düştüklerinde beraber yok olacaklardı. Fakat buna rağmen daha da hızlandılar. Biraz daha fazla. Sonra... Her şey son buldu. Onlar yere düşerek toprak parçalarının içinde kayboldu. Ben gözyaşımla kavrulmuş yağmur damlasının arkasından bakarken bir ses kulaklarımı tırmaladı, gök gürültüsü... Yağmur bardaktan boşalırcasına yağmaya başladığında afallayarak olduğum yerde kaldım. Hareket etmekte zorlanıyordum... Nedenini bilmediğim bir şey içine girmek istediğim evlere doğru hareket etmeme engel oluyordu. Bir güç tuttuğu kazağımı kendine doğru çekiyordu ve ben onu görmek için arkamı döndüğünde ortadan kayboluyordu. Yağmur daha fazla hızlandığında önümü görmek artık imkansız hala gelmişti. Yüzümden akan yağmur damlalarını temizleyip görme açımı eski haline getirmek için büyük bir çaba içine girmiştim. Yüzümü her sildiğimde bir damlası eksilmezken aksine daha fazla bir şekilde yeni yağmur damlalarını misafir ediyordu. Yıldırım düştüğünde korkuyla ellerimi yüzüme kapattım. Bir kaç dakika o şekilde bekledikten sonra ellerimi yüzümden çekip sinirle, "Rahat bırak beni! Gitmek istiyorum! Görmüyor musun? Korkuyorum!" Diye bağırdım. Hiçbir değişiklik olmadığında kendimi öne doğru ittirip ondan kurtulmaya çalıştım. Aniden kazağım bırakıldığında dengemi sağlayamayarak artık çamur halini almış toprağın içine düştüm. Kıyafetlerim çamurla kaplandığında sinirle yumruklarımı sıktım. Hırsla ayağa kalkıp arkamı döndüğünde karşımda babamı görmeyi beklemiyordum. Kaşlarım çatılırken ağzım şaşkınlıkla açıldı. Yağmur hala aynı hızla yağmaya devam ediyordu. Çamur lekesi yağmurun hızı karşısından kıyafetlerimi yavaş yavaş terk ederken gözlerim babamın yüz ifadesinde takılı kaldı.

"Baba?" Diye mırıldandığımda tek kaşını kaldırıp bana doğru bir adım attı. Yutkunup geriye doğru kaçtığımda yerinde durup ifadesiz bir şekilde bekledi. Yüzünde hiçbir kas oynamazken buradan gitmem gerektiği beynimin bir köşesinden sinyaller halinde vücüduma yayılıp harekete geçmem gerektiğini söylüyordu. Vakit kaybetmeden babama arkamı dönüp yağmurun altında hızla koşmaya başladım. Yağmur yüzünden önümde ne olduğunu seçemiyordum. Yinede şuan ne durumda olduğum umurunda değildi. Tek derdim biran önce şu yerden kurtulmaktı. Babamla baş başa olma fikri kulağa pekte mantıklı gibi gelmiyordu. Ayağım kaydığında yere ellerimin üstüne düştüm. Kendimi hızla toparlayıp ayağa kalktım. Aynı hızla koşmaya devam ederken hafif arkamı dönüp babamın ne yaptığını baktım ama yine hiçbir şey göremedim. Tekrar önüme dönüp hızımı biraz daha arttırdım. Az ileride gördüğüm kapısı açık dükkana girip yardım isteyebilirim diye düşünürken yönümü o tarafa çevirdim. Yağmur hafiflemeye başladığında dükkanın önüne ulaşmıştım. Göğsüm hızla aşağı yukarı kalkarken nefes alışverişlerimi düzene sokmaya çalıştım. Dükkana girip içeride biri var mı diye etrafı tarafım. Tezgahın arkasında birini görünce hiç düşünmeden, "Yardım et." Diye seslendim. Çocuk yavaşça benden tarafa döndü. Aldığım nefes boğazımda takıldığında kafamı sağa sola salladım. "Hayır ya! Gerçek olamaz!" Diye bağırdığımda sinirle parmaklarımı saçlarımın arasından geçirdim. Islak saçlarımdan damlayan su parçacıkları yerde dağınık bir görüntü oluşturdu. Çağan ne olduğunu anlamak ister gibi yüzüme bakıyordu. Arkaya doğru bir adım attığımda birine çarpıp olduğum yerde kalakaldım. Başımı çevirip çarptığım kişiye baktığımda babamın gülümseyerek bana bakması sertçe yutkunup yüzümü buruşturmama sebep oldu. Babamın elleri sakin bir tavırla saç diplerimi kavradığında gözlerim dehşete kapılmış bir ifadeyle açıldı. Kulağımın arkasında hissettiğim nefesle birlikte elinden kurtulmaya çalıştım. "Benden kaçabileceğini mi sandın?" Diye fısıldadı korku saçan sesiyle. Çağan'a baktığımda hiçbir tepki vermeden bizi izlediğini gördüm. Bakışları yüzümde durduğunda yalvarır gibi gözlerinin içine baktım. Umursamaz bir şekilde omuz silkip babama baktı, "Ne yapacaksan dışarıda yap. Buradaki cesetleri daha yeni temizledim." Dedi. Söyledikleri karşısında ben donup kalırken, babam ufak çaplı bir kahkaha atmıştı. Saçlarımı bırakıp kolumdan tuttuğunda boş bir ifadeyle Çağan'ın gözlerinin içine baktım. Babam arkamdan itip dükkandan çıkamamı sağladığında sinirle kolumu çekip elinden kurtulmaya çalıştım. Dışarıda bir kaç dakika yürüdükten sonra öne doğru hızla itip dizlerimin üstüne düşmeme sebep oldu. Kaşlarım çatılırken ne yapmaya çalıştığını anlamak ister gibi hareketlerini süzdüm. Belinden çıkarttığı silahı kafama dayadığında nefesimi tutup gözlerimi sımsıkı kapattım. "Dur!" Diye bir ses geldiğinde ikimizde o tarafa döndük. Çağan koşarak yanımıza geldikten sonra önümde durup bana kısa bir bakış attı. Ardından babama dönüp, "Bunu ben yapmak istiyorum. Onu ben öldürmek istiyorum." Dedi. Hiçbir tepki vermeden ikisi arasında gidip gelen bakışlarım eşliğinde babam sırıtarak silahı ona verdi. Bakışlarımı bu defa sadece Çağan'ın tam gözlerine sabitlediğinde orada gördüklerim nefretten ibaretti. Gözlerinde görünen tek duygu buydu... Sığanabileceğim bir merhamet limanı yokken kıyıya yaklaşmış olan gemi tekrar denize açılmak için harekete geçmişti bile. Silahın kilidini yavaşça açıp işaret parmağını tetiğe getirdi. Gözlerimi kaçırıp bu zevki ona yaşatmamam gerektiğini kendime hatırlattım. Bir kurt ceylanı parçalarken onun gözlerindeki ifadeyi görmemeliydi. Bende gözlerimdeki ifadeyi kurda göstermeyecektim. Çok geçmeden kulaklarımı sağır eden o ses duyulduğunda nefesimi tutuğumu yeni fark ediyordum. Gözlerim refleksle birbirine kenetlenmiş bir şekilde bekliyordu. Bedenimde acı hissetmediğim için gözlerimi yavaşça açıp kafamı kaldırdım. Silahın namlusu bana doğru değil babama doğru bakıyordu. Sorar bir şekilde ona baktığımda silahı yere atıp arkasını döndü. Bir kaç adım attıktan sonra "Sıran daha gelmedi ufaklık. Onun sırasıydı, senin değil." Dedi. Yan tarafıma dönüp babama baktığımda hareketsiz bir şekilde yerde yattığını gördüm. Kurşun tam kalbime isabet etmişti. Bakışlarım tekrar Çağan'a döndüğünde bizden uzaklaşmış bir şekilde yürümeye devam ediyordu...

Karanlığın TutsağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin